Reparil Gel Jel, vücutta oluşan ağrı ve şişliklere karşı kullanılan bir ilaçtır. Ağrı ve şişliğin nedeni olabilecek durumlar arasında egzersiz sonrası ağrılar, yaralanmalar, artrit ve eklem ağrıları bulunmaktadır. Reparil Gel Jel, bu durumların rahatlatılmasına yardımcı olabilir.
Reparil Jel, vücutta oluşan ağrı ve şişliğe karşı kullanılan bir ilaçtır. Egzersiz sonrası ağrılar, yaralanmalar, artrit ve eklem ağrıları gibi durumların rahatlatılmasına yardımcı olabilir. Aynı zamanda, vücuttaki inflamasyonu da azaltabilir. Reparil Jel, reçete gerektirmeyen bir ilaçtır ve eczanelerde bulunabilir. Tedavinizi başlamadan önce doktora danışmanız önerilir.
Reparil Gel Jel, dışarıdan uygulanır. Tedavi alanınıza yeterli miktarda uygulayın ve iyice masaj yapın. Uygulama miktarı kişisel ihtiyaçlara göre değişebilir. Uygulama sıklığı günde en fazla 3 kezdir.
Reparil Gel Jel, ağrı ve şişliklerin azalmasına yardımcı olabilir. Aynı zamanda, vücutta oluşan inflamasyonu da azaltabilir. Tedavinin etkinliği kişisel olarak değişebilir, ancak çoğu kullanıcı bu ilaçtan memnun kalmıştır.
Reparil Gel Jel’in genellikle yan etkisi yoktur. Ancak, bazı durumlarda cildin reaksiyon gösterebilir. Eğer cildiniz kızarırsa, kabarırsa veya ağrırsa ilacı hemen kullanmayı durdurun ve doktora başvurun.
İçeriğimizi oluşturduğumuz tarih ile reparil jel fiyatı 56 TL olarak bilinmektedir. Ancak son zamanlardaki ilaç fiyatlarının günlük artışı sebebi ile en yakın eczaneden güncel fiyatı öğrenebilirsiniz.
Reparil Jel, varis oluşumunun neden olduğu ağrı, şişlik ve sertleşme gibi sorunları ortadan kaldıran doğal bir üründür. Bu jel, doğal içeriği sayesinde cildinizde herhangi bir yan etki oluşturmaz ve aynı zamanda cildinizi nemlendirir.
En iyi Masaj Aleti içerimize baktınız mı?
Reparil Jel, varis oluşumunun neden olduğu ağrı, şişlik ve sertleşme gibi sorunları ortadan kaldırmaya yardımcı olan etkili bir çözümdür. Bu jel, varis oluşumunu engellemeye ve tedavisi için gerekli olan doğal aktif maddeleri içermektedir.
Reparil Jel, varis tedavisi için güvenli bir çözümdür. Bu jel, doğal içeriği sayesinde cildinizde herhangi bir yan etki oluşturmaz ve aynı zamanda cildinizi nemlendirir. Bu nedenle, Reparil Jel varis tedavisi için en iyi seçeneklerden biridir.
Reparil Jel, varis tedavisi için basit ve pratik bir çözümdür. Bu jel, cildinize kolayca uygulanabilir ve günlük hayatınıza devam etmenize yardımcı olur. Reparil Jel ile varis sorunlarınızı kolayca çözebilirsiniz.
Reparil Jel, varis tedavisi için uygun fiyatlı bir çözümdür
Reparil Jel Ne İşe Yarar?, reçete gerektirmeyen bir ilaçtır ve eczanelerde bulunabilir. Ancak, tedavinizi başlatmadan önce mutlaka doktora danışın. Eğer başka bir ilaç kullanıyorsanız veya alerjik reaksiyonlarınız varsa, doktorunuz size en uygun tedaviyi önerebilir.
]]>Kahlua, Tia Maria, Bailey’s Irish Cream gibi markalar ünlü kahve likörleridir. Kahlua alkol içermekte iken, Tia Maria # alkol içermektedir ve Bailey’s Irish Cream alkol içermektedir. Kahve likörleri, çeşitli kokteyllerin yapımında kullanılır ve ayrıca tek bir yudumda içilebilir.
Örneğin, White Russian, Espresso Martini, Irish coffee gibi kokteyllerin yapımında kahve likörleri kullanılabilir. Kahve likörleri farklı çeşitlerde de üretilir ve farklı lezzetler sunabilir.
gibi ekstra lezzetler içerebilir.
Kahve likörleri genellikle dondurulmuş veya soğuk bir ortamda saklanır ve servis edilir. likörler çoğunlukla shot olarak içilir veya kahve, kokteyller veya diğer içeceklerle karıştırılabilir. Genel olarak, kahve likörleri yavaş ve keyifle içildiğinden, düğünler, toplantılar veya dostlarla sohbet etme gibi vakit geçirmek için iyi bir seçimdir.
Kahveli likörleri evde kolayca yapılabilir. Aşağıdaki tarif size evde kahve likörü nasıl yapabileceğinizi gösterir:
Malzemeler:
Yapılışı:
Bu tarif sizlere evde kahve likörü nasıl yapabileceğinizi gösterir. Üstelik, lezzetinizi çeşitlendirmek için kakao tozu, vanilya gibi ekstra malzemeler ekleyebilirsiniz. likörü hazırlandıktan sonra soğuk bir yerde muhafaza edilmeli ve en fazla 3 ay içinde tüketilmelidir.
Kahve likör markaları arasında aşağıdaki markalar bulunabilir:
Bu sadece birkaç kahveli likörü markasıdır ve piyasada daha birçok marka bulunabilir. Ürünlerin farklı lezzetleri, kaliteleri ve alkol oranları bulunabilir, bu yüzden içeceğinizi seçerken dikkatli olmalısınız.
Sizin en çok sevdiğiniz likör nedir? Yorumlarda belirtirseniz seviniriz.
Sheridan’s Kahve Likörü, bir kahve likörü markasıdır. Bu marka, kahve, şeker ve diğer malzemelerin doğal bir karışımı ile üretilir ve hafif ve eşsiz bir lezzet sunar. Sheridan’s Likörü, genellikle başka bir alkolik içecekle karıştırılarak içilir veya direk olarak shot olarak içilir. Ayrıca, kokteyllerin yapımında da kullanılabilir. Genel olarak, Sheridan’s, keyifle ve yavaş içilmesi için tasarlandı ve düğünler, toplantılar veya dostlarla sohbet etme gibi vakit geçirmek için iyi bir seçimdir.
Kahlua, bir Meksika markası olan bir kahve likörüdür. 1930 yılında ilk kez üretilmiş ve günümüzde dünya çapında en çok satan kahve likörlerinden biri olarak bilinir. Kahlua, Meksika kahvesi, şeker ve alkol gibi doğal malzemelerin bir karışımından oluşur ve birçok farklı kokteyl ve içecek tarifi için kullanılır. Kahlua, genellikle sıcak içeceklerle veya dondurulmuş içeceklerle karıştırılarak içilir veya shot olarak içilir. Kahlua, lezzeti ve zengin aroma nedeniyle popülerdir ve dünya çapında birçok bar ve restoran menüsünde bulunur.
Bailey’s Irish Cream, İrlanda menşeli bir markasıdır. 1970 yılında ilk kez üretilmiş ve günümüzde dünya çapında en çok satan kahve likörlerinden biri olarak bilinir. Bailey’s, süt, şeker, kahve ve alkol gibi malzemelerin bir karışımından oluşur ve hafif ve lezzetli bir tadı vardır. Bailey’s, genellikle direk olarak içilir veya kahve, kokteyller veya dondurulmuş içeceklerle karıştırılabilir. Bailey’s, lezzeti ve rahat içim kolaylığı nedeniyle popülerdir ve dünya çapında birçok bar ve restoran menüsünde bulunur.
Likörü seven bir çok kişi portakal likörü tarifini ve markalarını da merak etmektedir. Sizde portakal likörü hakkında bilgi almak için portakal likörü içeriğimize göz atabilirsiniz.
Kahve likörlerinin fiyatları, markası, kalitesi, bölgesi ve satış yerine göre değişebilir. Genelde, bir standart boyutlu bir şişe için 200-275 TL arasında bir fiyat beklenebilir. Ancak, daha lüks markalar veya daha büyük boyutlarda şişeler için daha yüksek fiyatlar ödemek gerekebilir. Fiyatlar ayrıca yerel vergiler ve vergi oranlarına göre de değişebilir.
En Çok Sevilen Kahve Likörü fiyatları;
USDA Tarafından hazırlanan Besin Değerleri Tablosu
]]>Odyometri, işitme testidir. Bu test, kulaklarınızdaki işitme düzeylerinin ölçülmesini içerir ve kulaklar arasındaki farklı işitme düzeylerinin belirlenmesine yardımcı olur. Odyometri genellikle bir audiologist tarafından yapılır ve kulaklarınıza uygulanacak bir ton veya dizi ton yardımıyla yapılır.
Odyometri uzmanlarının maaşları, çalıştıkları bölge, eğitim seviyeleri, tecrübe düzeyleri ve diğer faktörlere göre değişebilir. Genel olarak, odyometristler ABD’de ortalama 60,000-100,000 dolar arasında bir maaş alabilir. Bununla birlikte, maaşlar yerel piyasa koşullarına, çalıştıkları kurumun büyüklüğüne ve benzeri diğer faktörlere göre değişebilir. Ülkemizdeki Odyometri maaşlarını aşağıdaki tablodan öğrenebilirsiniz.
Odyometri teknisyenliği alanındaki maaşlar ve prim sistemleri, çalıştıkları yer, eğitim düzeyi, tecrübe ve benzeri faktörlere göre değişebilir. Bazı şirketler, teknisyenlerin hastalarına ve uyguladıkları yöntemlere bağlı olarak prim vermeyi düşünebilir. Ayrıca, bazı odyometri teknisyenleri işitme cihazlarının satışını da yapabilir ve bu sayede ciddi miktarlarda para kazanabilir. Ancak, maaşlar genellikle 9.000 TL – 12.500 TL arasında değişebilir. Büyük firmalarda çalışan teknisyenler ise daha yüksek maaşlar elde edebilir.
Odyometri teknisyeni, işitme testleri yaparak insanların işitme durumunu değerlendirir ve bu test sonuçlarına dayanarak işitme cihazlarını önerir ve uygular. Ayrıca, bu cihazların kalibrasyonunu ve bakımını yapar ve hastaların kullanma konusundaki sorunlarını çözer. Odyometri teknisyeni, hastaların işitme durumunun düzenli olarak takibini ve gerektiğinde işitme cihazlarının ayarlarını değiştirmeyi de içerir.
En İyi Masaj Aleti içeriğime göz attınız mı ?
Ülkemizde Odyometrist olmak için TYT sınavından yeterli puanı alıp özel veya devlet üniversitelerinden odyometri bölümünü okumanız ve daha sonra yılda 1 kez yapılan KPSS Önlisans sınavına girip yeterli puanı almanız gerekmektedir. KPSS Sınavı ortalama 84 puan olarak bilinmektedir. Ayrıca dünya genelinde de aşağıdaki adımları takip ederek odyometrist olabilirsiniz.
Bu adımlar, ülkeden ülkeye değişebilir ve ayrıntılar için yerel sağlık bakanlıklarına başvurmak önerilir.
Türkiye’de ön lisans programında yer alan Odyometri bölümünün iki yıllık bir bölümdür.
Hayır, Tıp doktoru olmak için üniversitelerin 6 yıllık tıp fakültelerinden mezun olmanız gerekmektedir.
Aşağıdaki adımları takip edip aldığınız ürünün orjinal olup olmadığını öğrenebileceksiniz. İşte adımlar;
Bu adımlar yardımıyla, Puma ayakkabının orijinal olup olmadığını anlamaya çalışın. Eğer herhangi bir şüpheniz varsa, Puma yetkili bir mağazasına başvurun veya resmi Puma web sitesinden satın alın.
Puma ayakkabıların orjinal olup olmadığını barkod sorgulama ile anlamanız mümkündür. Barkod, ürünün benzersiz bir kimlik numarasıdır ve ürün hakkında detaylı bilgi içermektedir. Puma barkod sorgulama süreci şu şekildedir:
Eğer barkod numarası geçersiz ise, bu ürünün orijinal olmadığı anlamına gelir. Bu durumda, Puma yetkili bir mağazasına başvurun veya resmi Puma web sitesinden satın alın.
Ayrıca Ürün Künyesi Sorgulama adresinden de barkod numarası sorgusu ile ürünün orjinalliğini kontrol edebilirsiniz. Su Geçirmez Ayakkabı içeriğimize kontrol etmek ister misiniz?
Puma Ayakkabılarda ürün kodu yani barkod numarası ayakkabının iç kısmında yer almaktadır.
Puma global marka olmasına rağmen Türkiye’de üretim yapmaktadır. Çorum OSB’de üretim yapan Tristep firması puma adına üretim yapmaktadır.
E-Devlet üzerinden Ürün Künyesi Sorgulama sayfasına giriş yapıp orjinallik sorgusu yapabilirsiniz. Adresi bulamayan kullanıcılarımız https://www.turkiye.gov.tr/gumruk-ve-ticaret-urun-kunyesi-sorgulama adresinden giriş yapabilirler.
Nükleer Enerji Mühendisliği, nükleer enerji üretiminde kullanılan reaktörlerin tasarımı, inşası, çalıştırılması, bakımı ve kontrolü ile ilgili olarak bilim ve teknoloji alanıdır. Bu mühendislik dalı, nükleer enerjinin güvenli, çevre dostu ve etkili bir şekilde kullanılmasını sağlamak için çeşitli alanlarda uzmanlık gerektirir. Nükleer Enerji Mühendisliği, nükleer fizik, termodinamik, kimya, mekanik, elektrik-elektronik ve yazılım mühendisliği gibi farklı alanlarda uzmanlık gerektiren bir daldır.
Nükleer Enerji Mühendisliği, nükleer reaktörlerin tasarımı, inşası, çalıştırılması ve bakımı gibi konularda uzmanlık gerektirir. Nükleer reaktörler, nükleer fisyondan elde edilen enerjiyi elektrik enerjisine dönüştürür. Nükleer Enerji Mühendisleri, reaktörlerin güvenli, çevre dostu ve etkili bir şekilde çalışmasını sağlamak için tasarım, inşa, çalıştırma ve bakım işlemlerini yürütür. Ayrıca, nükleer Enerji Mühendisleri, reaktörlerin çalışması sırasında oluşabilecek herhangi bir arıza durumunda acil durum planlarını yapar ve uygular.
Nükleer Enerji Mühendisliği, ayrıca nükleer atık yönetimi, radyasyon güvenliği ve nükleer enerji santrallerinin çevre etkileri gibi konularda da uzmanlık gerektirir. Nükleer Enerji Mühendisleri, nükleer atıkların güvenli bir şekilde depolanması veya geri dönüşümü için planlar yapar ve uygular. Aynı zamanda radyasyon güvenliği konularında da uzmanlaşırlar ve nükleer enerji santrallerinin çevre üzerindeki etkilerini değerlendirir ve önlemler alır.
Son olarak, Nüklekleer Enerji Mühendisliği alanında çalışan kişiler, ayrıca nükleer enerji sistemlerinin performansını ve güvenliğini değerlendirmek, yazılım ve donanım sistemlerini yürütmek, radyasyon güvenliği standartlarını ve yönetmeliklerini uygulamak ve nükleer enerji santrallerinin çalışmasını optimize etmek gibi görevleri de üstlenir.
Nükleer Enerji Mühendisliği alanında çalışan kişiler, nükleer enerji santrallerinde çalışan teknik ekip lideri, mühendis, teknisyen, yönetici veya araştırmacı gibi farklı pozisyonlarda çalışabilir. Bu alandaki çalışanlar, özel sektörde, devlet kurumlarında veya üniversitelerde çalışabilir.
Sonuç olarak, Nükleer Enerji Mühendisliği, nükleer reaktörlerin tasarımı, inşası, çalıştırılması, bakımı ve kontrolü ile ilgili olarak bilim ve teknoloji alanıdır. Bu alan, nükleer enerjinin güvenli, çevre dostu ve etkili bir şekilde kullanılmasını sağlamak için çeşitli alanlarda uzmanlık gerektirir.
Nükleer Enerji Mühendisliği alanında çalışan kişiler, özel sektörde, devlet kurumlarında veya üniversitelerde çalışabilir. Özel sektörde, nükleer enerji üretiminde faaliyet gösteren şirketlerde, nükleer santrallerin tasarımı, inşası, çalıştırılması, bakımı ve kontrolü gibi konularda çalışabilir. Devlet kurumlarında ise, enerji ve çevre düzenlemeleri, radyasyon güvenliği ve nükleer atık yönetimi gibi konularda çalışabilir. Üniversitelerde ise, araştırma ve eğitim faaliyetlerinde yer alabilir.
Nükleer Enerji Mühendisliği alanında çalışan kişiler, nükleer enerji santrallerinde çalışan teknik ekip lideri, mühendis, teknisyen, yönetici veya araştırmacı gibi farklı pozisyonlarda çalışabilir. Teknik ekip lideri ve mühendisler, nükleer santrallerin tasarımı, inşası, çalıştırılması ve bakımı gibi konularda sorumlu olurken, teknisyenler ve yöneticiler ise, santrallerin işletilmesi ve bakımı ile ilgili görevleri üstlenir. Araştırmacılar ise, nükleer enerji ile ilgili yeni teknolojiler ve uygulamalar üzerine araştırmalar yapar.
Özetlemek gerekirse, Nükleer Enerji Mühendisliği alanında çalışma imkanları oldukça çeşitlidir ve özel sektörde, devlet kurumlarında ve üniversitelerde farklı pozisyonlarda çalışma fırsatları sunmaktadır. Bu alanda çalışan kişiler, nükleer enerji sektöründe önemli rol oynayarak, çevre dostu ve güvenli bir enerji kaynağı olarak nükleer enerjinin kullanımını sağlamakta ve öncü olmaktadır.
Nükleer Enerji Mühendisliği alanında yurtdışında çalışma imkanları, genellikle özel sektörde, devlet kurumlarında veya üniversitelerde bulunabilir. Özel sektörde, nükleer enerji üretiminde faaliyet gösteren şirketlerde mühendis, teknisyen veya yönetici gibi pozisyonlarda çalışabilirsiniz. Aynı zamanda devlet kurumlarında, radyasyon güvenliği ve nükleer atık yönetimi gibi konularda çalışabilirsiniz. Üniversitelerde ise, araştırma ve eğitim faaliyetlerinde yer alabilirsiniz.
Ayrıca, birçok ülkede nükleer enerji sektörü hala gelişmekte ve büyümektedir. Bu nedenle, nükleer enerji üretiminde faaliyet gösteren şirketlerin yurtdışında geniş bir iş fırsatları sunması beklenmektedir. Özellikle Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika gibi bölgelerde nükleer enerji sektörü hala önemli bir rol oynamaktadır ve bu bölgelerde çalışma imkanları daha fazladır.
Kısaca Nükleer Enerji Mühendisliği alanında yurtdışında çalışma imkanları mevcuttur. Bu alanda çalışan kişiler, özel sektörde, devlet kurumlarında veya üniversitelerde farklı pozisyonlarda çalışma fırsatları bulabilir. Bu alanda çalışma imkanlarını arttırmak için yurtdışında dil eğitimi almak ve yurtdışında iş tecrübesi kazanmak önemlidir.
Nükleer Enerji Mühendisliği alanında çalışan kişiler aşağıdaki işleri yapabilir:
Nükleer Enerji Mühendisliği alanında çalışan kişilerin maaşları, çalıştıkları şirket, pozisyon, deneyim ve bulundukları bölge gibi faktörlere göre değişebilir. Özel sektörde, genellikle daha yüksek maaşlar ödenirken devlet kurumlarında veya üniversitelerde daha düşük maaşlar ödenebilir.
Ayrıca, nükleer enerji sektörünün büyüklüğü ve önemi nedeniyle, nükleer enerji mühendisliği alanında çalışan kişilerin maaşları genellikle yüksektir. Örneğin ABD’de, nükleer enerji mühendisliği alanında çalışan kişilerin ortalama yıllık maaşı $100,000 – $150,000 arasında değişebilmektedir. Aynı şekilde Avrupa ve Asya gibi bölgelerde de nükleer enerji mühendisliği alanında çalışan kişilerin maaşları yüksek olabilmektedir.
Nükleer enerji mühendisliği alanında çalışan kişilerin maaşları, çalıştıkları şirket, pozisyon, deneyim ve bulundukları bölge gibi faktörlere göre değişebilir. Ancak genellikle nükleer enerji sektörünün büyüklüğü ve önemi nedeniyle, nükleer enerji mühendisliği alanında çalışan kişilerin maaşları yüksektir.
Ayrıca Yeni Zelanda Asgari Ücret 2023 içeriğimize de göz atmanızı öneririz.
Ülkemizde Nükleer Enerji Mühendisliği Maaşı, Yurtdışında olduğu yüksektir. Çalışma yılı, tecrübeye göre değişse de aylık en düşük maaş 25.000 TL olarak bilinmektedir. En düşük, orta ve yüksek maaş listesi aşağıdadır.
Özetlemek gerekirse Türkiye’de Nükleer Enerji Mühendisliği alanı, henüz yeterince gelişmemiş olsa da, gelecekte önem kazanabilecek bir alandır. Nükleer enerji, çevre dostu ve uzun vadeli bir enerji kaynağıdır ve Türkiye için de enerji ihtiyacını karşılamak için önemli bir alternatif olarak görülmektedir. Nükleer Enerji Mühendisliği alanında çalışan kişiler, nükleer santrallerin tasarımı, inşası, çalıştırılması ve bakımı gibi konularda uzmanlaşabilirler. Aynı zamanda, radyasyon güvenliği ve çevre etkileri değerlendirmesi gibi konularda da önemli rol oynayabilirler. Türkiye’de Nükleer Enerji Mühendisliği alanında çalışma imkanları ve maaşlar daha az olabilir, ancak sektör geliştikçe çalışma imkanları ve maaşlar artabilecektir.
Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü 4 yıllıktır.
Bestwhozi, Instagram hesaplarını görüntülemenizi sağlayan bir web uygulamasıdır. İlk olarak, kullanıcıların Instagram hesaplarına web aracılığıyla giriş yapmasını ister. Daha sonra, kullanıcıya gizli hesapları görüntüleme seçeneği sunulur. Eğer aradığınız hesap havuz sisteminde kayıtlı ise, instagram gizli hesabını görebilirsiniz. Ancak, unutmayın ki Instagram gizli hesapları görüntülemek için kullandığınız uygulamalar kurallara ve koşullara aykırıdır. Bu nedenle, hesabınızın yasaklanmasına ve kişisel bilgilerinizin güvenliğinin tehlikede olmasına neden olabilir. Bu yüzden, Instagram kurallarını ve koşullarını dikkate almanız önerilir.
Gizli profil görüntüleyici olarak bilinen Bestwhozi uygulaması şu anda ülkemizde kapalı olarak görünmektedir. Bu nedenle, bu uygulamaya veya web sitelerine giriş yapmak için vpn tarzı uygulamaları kullanmanız gerekmektedir.. Bu konuda yapılan araştırmalar “Bestwhozi giriş yapamıyorum” başlığı altında bulunmaktadır. VPN kurulumu yapıldıktan sonra BestWhozi Web Giriş adresi olan https://bestwhozi.com/index_tr.html sitesine giriş yaparak kullanabilirsiniz.
Dikkat: VPN Kullanmak riskli ve önerilen bir sistem değildir.
Bestwhozi apk’nin bulunması oldukça kolaydır. Google gibi arama motorlarına “Bestwhozi apk” yazdığınızda, birçok indirme yapabileceğiniz siteye ulaşabilirsiniz. Ancak, bu sitelerin güvenliği ve güvenilirliği hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu uygulamayı indirmek istediğinizde, dikkatli olmanız ve güvenli bir kaynaktan indirmeniz önerilir. Bu uygulamalar yasal olmayabilir ve ayrıca sizin gizliliğinizi de tehlikeye atabilir.
]]>Cildi nemlendirmek, cildin esnekliğini artırmak ve cildin yaşlanma belirtilerini azaltmak için kullanılabilir. Ayrıca, bu yağ saç ve tırnak sağlığının da iyileşmesine yardımcı olabilir.
Yüz, vücut ve saç bakımı için uygulanabilir. Bu yağ, cildinize doğrudan uygulanabilir veya saç bakımı için saç diplerine masaj yapılır. Ayrıca yiyeceklerde kullanılabilir.
Kabak çekirdeği yağı, genellikle sağlık mağazalarında, online satış sitelerinde veya bitkisel yağ satan mağazalarda bulunabilir. Ancak, herkesin cildinin farklı olduğu unutulmamalıdır, özellikle cildinizin hassas ise önce cildinizin reaksiyonunu görmek için düşük miktarda denemek önerilir.
Kabak çekirdeği yağı faydaları, cildi nemlendirmek, cildin esnekliğini artırmak ve cildin yaşlanma belirtilerini azaltmak için kullanılabilir. Ayrıca, bu yağ saç ve tırnak sağlığının da iyileşmesine yardımcı olabilir.
Ancak, unutmayın ki her cildin ihtiyacı farklıdır, özellikle cildinizin hassas ise önce cildinizin reaksiyonunu görmek için düşük miktarda denemek önerilir. Ayrıca, cildinizin ihtiyaçlarını en iyi bilen kişi doktorunuzdur, dolayısıyla cildiniz için uygun olup olmadığını öğrenmek için doktorunuzla konuşmanız önerilir.
Genellikle güvenli ve yan etkileri nadir görülür. Ancak, herhangi bir yağ veya bileşenin yan etkileri olabileceğinden, kabak çekirdeği yağının kullanımı sırasında aşağıdaki yan etkiler görülebilir:
Çeşitli perakende mağazalarda ve online mağazalarda satılabilir. Örneğin, bitkisel yağları veya sağlık ürünleri satan bazı büyük perakende mağazaları, güzellik mağazaları, sağlık mağazaları veya online bitkisel yağ satan siteler bu ürünü satmaktadır. Ayrıca, üretici veya markanın resmi web sitesinden de ürün satın alınabilir. Bu yollar arasından size en uygun olanı seçebilirsiniz. Ancak, alacağınız ürünün orijinal olduğundan ve doğru şekilde saklandığından emin olmak için resmi kanallardan veya güvenilir perakende satıcılardan almanızı tavsiye ederiz.
En uygun fiyatlı kabak çekirdeği yağı için tıklayınız.
Kullananlar arasında, kabak çekirdeği yağının cildi yumuşatıcı ve nemlendirici olduğunu, cildin esnekliğini arttırdığını ve cildin yaşlanma belirtilerini azalttığını söyleyenler bulunmaktadır. Ayrıca, kabak çekirdeği yağının saç ve tırnak sağlığını iyileştirdiği ve saçların parlak ve güçlü göründüğünü ifade edenler de vardır.
Ancak, her cildin ihtiyacı farklıdır ve herhangi bir ürünü kullanmadan önce cildinizin reaksiyonunu görmek için düşük miktarda denemek önerilir. Ayrıca, kabak çekirdeği yağının yan etkileri olabileceğinden herhangi bir yan etki görüldüğünde ürün kullanımını bırakmalısınız ve doktorunuzla veya bir uzmanla konuşmalısınız.
Ayrıca Nedir? kategorimiz üzerinden merak ettiğiniz içeriklere erişebilirsiniz.
]]>Cildiniz için uygun olduğundan emin olmak için öncelikle ürünün kullanım talimatlarını ve içindeki malzemeleri okuyunuz, ayrıca cildinizin durumuna uygun olarak doktorunuz veya bir cilt uzmanından danışmanlık alabilirsiniz.
Collagen Forte Jel, temiz cilde uygulanmalıdır. Öncelikle cildinizi temizleyin ve kurulayın. Ardından, jel uygulama bölgesine (yüz, boyun, dekolte vb.) nazikçe masaj yaparak uygulayın. Jel, cilde tamamen emilene kadar hafifçe ovalayın. Ürünün kullanım talimatlarına ve doktorunuzun veya bir cilt uzmanının önerilerine göre günde 1-2 kez uygulanması önerilir.
Ayrıca, cildiniz için uygun olduğundan emin olmak için öncelikle ürünün kullanım talimatlarını ve içindeki malzemeleri okuyunuz, ayrıca cildinizin durumuna uygun olarak doktorunuz veya bir cilt uzmanından danışmanlık alabilirsiniz.
Collagen Forte Jel içeriği üreticiye ve markaya göre değişebilir. Ancak genellikle, Collagen Forte Jel içeriği hidrolize kolajen, hyaluronik asit, aloe vera, vitaminler ve mineraller gibi cildi nemlendirici ve esnekleştirici maddeler içerebilir. Ayrıca, ürünün içeriği parabenler, parfümler ve diğer kimyasallar gibi cildi tahriş edebilecek maddeler içerebilir. Bu nedenle, ürünü kullanmadan önce ürünün içeriğini ve cildiniz için uygun olduğundan emin olmak için bir cilt uzmanından danışmanlık alabilirsiniz.
Collagen Forte Jel kullanıcı yorumları ürünün etkili olduğunu ve cildin nem düzeyini arttırdığını, cildin esnekliğini ve sağlıklı görünmesini sağladığını ve yaşlanma belirtilerini azalttığını söyler. Ancak, herkesin cilt tipi ve ihtiyaçları farklı olduğu için herkes için sonuçlar aynı olmayabilir. Ürünün kullanımı için doktorunuz veya bir cilt uzmanından danışmanlık almanız önerilir. Cildinizin ihtiyaçlarını ve reaksiyonlarını en iyi bilen kişi onlar olacaktır.
Collagen Forte Jel gerçekten çok işe yaran bir ürün ve şu ana kadar kullandığım en başarılı jel bence. Yüz,dirsekler,eller,kalça,üst bacak ve dekolteme ovalıyorum ve en son bol su ile duruluyorum.
Collagen Forte Jel, çeşitli perakende mağazalarda ve online mağazalarda satılabilir. Örneğin, cildi bakım ürünleri satan bazı büyük perakende mağazaları, güzellik mağazaları, sağlık mağazaları veya online cildi bakım ürünleri satan siteler bu ürünü satmaktadır.
Ayrıca, üretici veya markanın resmi web sitesinden de ürün satın alınabilir. Bu yollar arasından size en uygun olanı seçebilirsiniz. Ancak, alacağınız ürünün orijinal olduğundan ve doğru şekilde saklandığından emin olmak için resmi kanallardan veya güvenilir perakende satıcılardan almanızı tavsiye ediyoruz.
Collagen Forte Jel Ocak 2023 tarihi ile trendyol, hepsiburada gibi büyük e-ticaret sitelerinde 160-170 TL arası satılmaktadır.
Trendyol üzerinden almak için tıklayınız.
Collagen forte jel temiz cilde günde 1-2 defa dairesel hareketlerle masaj yaparak uygulamanız yeterlidir.
Collagen forte jel, kolajen formülü ile Sivilce ve Akne gibi dertlerinizi gidermeniz için kullanılır. Ölü deriyi yok ederek daha canlı bir cilde kavuşabilirsiniz.
Ne kadar süre Collagen Forte Jel kullanmalıyım diyorsanız sorunuzun cevabı cilt yapınıza göre değişmektedir, ancak collagen forte jel kullananlar yorumları 3-6 ay arasında kullanılmasını tavsiye etmektedirler.
Benzer yazılarımızı okumak için nedir? sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
]]>Marksizm, 19. yüzyılda Alman filozof, sosyolog, ekonomist ve gazeteci Karl Marx (1818-1883) tarafından ortaya atılan gerçekliğin yorumlanması doktrinidir. Bu düşünce modeli, toplum ve tarihinin yanı sıra toplum içinde işleyen güçlerin anlaşılmasında devrim yaratmıştır.
Marksizm adını, Friedrich Engels (1820-1895) ile ortak çalışmaları olan ve Rus Devrimi, Çin Komünist Devrimi ile Küba Devrimi gibi farklı devrimci siyasi modellerin ortaya çıkmasına ilham kaynağı olan Karl Marx‘tan almaktadır.
Karl Marx’a göre insanlığın kaderi, sonunda komünizm adını verdiği sınıfsız bir toplumun ortaya çıkmasıydı. Önermelerinin çoğu bugün hala geçerlidir ve düşüncelerinin çoğu post-Marksist olarak bilinen daha sonraki doktrinlerde varlığını sürdürmektedir.
Bir doktrin olarak Marksizm, 19. yüzyılda Marx ve Engels‘in fikirlerinin popülerleşmesinin ardından doğmuştur. Bunlar, Engels’in Marksist perspektif için Bilimsel Sosyalizm terimini kullanmasından bu yana Ütopik Sosyalizm olarak bilinen daha önceki çeşitli sosyalist akımlardan esinlenmiştir.
Akılda tutulması gereken önemli bir husus, Marx’ın kendisinden önce gelen sosyalizmi icat etmediği, ancak ona kendi felsefi ve antropolojik perspektifini kazandırdığıdır.
Marksizmin özellikleri maddeler halinde şu şekildedir;
Marksist iktisat teorisi, kapitalizmin giderek daha fazla işçiyi sömürdüğü için eninde sonunda kendi kendini yok edeceğini savunur. Bu şekilde proletarya – tüm emek gücü – kapitalizmin çöküşü ve yeni sosyalist sistemin yükselişi için bir katalizör görevi görür. Diyalektik olarak bilinen şey budur.
Başka bir deyişle, diyalektik kavramı kapitalizmin çöküşünün ve ardından sosyalizmin ve dolayısıyla komünizmin yükselişinin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Burjuvazi ve proletarya, komünizmin gelişini garanti eden sosyalizmi yaratmak için çarpışır.
Marksistler komünizmin diğer ekonomik sistemlerden daha fazla özgürlük sağladığını ve servetin yeniden dağıtımının birçok sorunu çözeceğini iddia ederler. Dahası, Marx devlet kurumlarının kullanılmasını, örneğin üretim araçlarının satın alınmasını ve işçilere dağıtılmasını finanse etmek için vergi kullanılmasını önerir. Bu da sonunda tam rekabetçi bir piyasa oluşturacaktır.
Ayrıca Marksizm dine de karşıdır. Karl Marx’a göre din halkın afyonudur. Bu anlamda Marx, insanlığın kurtuluşunun cennette değil, yeryüzünde olduğunu ileri sürer.
Marksizm’in temel amacı dünya çapında ekonomik ve sosyal açıdan sınıfsız bir yapı oluşturmaktır.
Marksizm’in kapitalist toplum vizyonu, sosyo-ekonomik güç piramitlerine tırmanmak ve üretim araçlarını ele geçirmek için sürekli bir mücadele içinde olan üç sosyal sınıfı ayırt eder. Bu sınıflar şunlardır:
Marksizmin başlıca temsilcileri şunlardı:
Bu yazımızda “Kısaca Marksizm Nedir | 10 Maddede Özellikleri” üzerinde durduk. Dilerseniz buna benzer olarak Stalinizm Nedir ve Özellikleri Nelerdir? yazımızı da okuyabilirsiniz.
]]>Mizantropi terimi tam olarak Yunanca “mīsanthrōpos” yani “misos” nefret ve “anthropos” insan sözcüklerinden türemiştir. Mizantropi yalnızlık arayışı ve her türlü sosyalliğin reddedilmesiyle kendini gösteren toplumdan kaçınma ile insanlardan nefret etme olarak açıklanabilir.
Misantropi, hem bir bütün olarak insanlığı küçümseme ve nefretten hem de yaşamda aktif bir rol alamamaktan kaynaklanan bir tutumdur. Bazı durumlarda kendi başına patolojik olmasa bile manik-depresif sendromlar, paranoya vb. gibi belirli psikolojik durumların bir ifadesi olabilir.
Mizantropi türleri şunlardır:
Misantroplar üstünlük taslama ve başkaları için çok az empati kurma eğilimindedir. Bu isteksizliklerinin birkaç nedeni vardır. İşte misantropinin nedenleri:
Tüm bunlar zaman içinde asosyalliğe eğilimli dissosiyatif bir kişiliğin oluşmasına neden olmuş olabilir. Misantropi, toplumun beni kabul etmemesine tepki olarak da ortaya çıkabilir; örneğin, geçmişte beni reddettikleri için başkalarını reddetme düşüncesi gibi.
Misantropinin açık örnekleri, insanlığa karşı genel bir nefret duyan ve psikolojik düzeyde antisosyal kişilik bozukluğuna yakın olanlardır. Bu hastalık erkeklerin %3’ünü ve kadınların %1’ini etkilemektedir. En sık bağımlılık veya hapis durumlarında kendini gösterir. Antisosyaller genellikle aşağıdaki insan düşmanlığı belirtileriyle karakterize edilirler:
Asosyal kişi başkalarından tamamen kopuktur. Bu semptomlar, yakınları tarafından sevilmemelerine yol açar ve bunun sonucunda da kendilerini birçok şeyden izole ederler.
Mizantropi genellikle terapi ile tedavi edilir. Bu, bireysel veya grup terapisi yoluyla yapılabilir. Terapinin amacı, misantropisi olan kişinin nefretini anlamasına ve bununla nasıl başa çıkacağını öğrenmesine yardımcı olmaktır. Terapi ayrıca misantropinin altında yatan nedenlerin belirlenmesine de yardımcı olabilir.
Misantropi başa çıkılması zor bir kavramdır. Misantropinin tüm insanlara karşı bir nefret olmadığını hatırlamak önemlidir. İnsanlığa duyulan bir nefrettir.
İlgili İçerik: Scarlet O’Hara Sendromu (Erteleme Hastalığı) Nedir?
Kaynakça:
]]>Otaku ifadesi ilk kez 1983 yılında bugün hâla kullanıldığı anlamda kullanılmıştır. İlk kez gazeteci Akio Nakamori, bir hentai dergisi olan Manga Burikko‘daki bir makalede halka açık olarak kullandı. Ancak otaku kelimesinin manga hayranları tarafından özel olarak zaten kullanıldığı bilinmektedir.
Otaku (hiragana dilinde おたく, katakana dilinde オタク ve 宅 kanjide お宅 kelimesinden türetilmiştir) ev içi bir faaliyete büyük miktarda zaman harcayan kişiler için kullanılan Japonca bir terimdir ve genellikle aşağılayıcı olarak kullanılır.
Otakular evde kaldıkları süre içinde sıkılmadan birçok etkinliği yapabilirler. Hatta yaptıkları etkinlikleri hayatlarının merkezine bile yerleştirebilirler.
Otakuların yaptığı aktivitelerin bir nevi kültürel bir yönü vardır. Keyif aldıkları video oyunları, anime, manga ya da müzik zamanlarını tüketmekle kalmıyor. Aynı zamanda maddi ve manevi dünyalarını da değiştiriyor.
Japonya’da otaku olmak genelde pek hoş karşılanmaz ve bu terim daha çok bir hakaret ve aşağılayıcı bir söylem olarak kabul edilir. Çünkü bu takıntılı olan ve başka hiçbir şey düşünmeyen bir kişiyi tanımlar. “Tembel” olarak kabul edilir. Ancak bazı durumlarda değişebilir.
Örneğin; kadın figürleri, idoller, hentai anime ve manga koleksiyonuna ilgi duyanlar muhtemelen boş işlerle uğraştıkları için küçümsenmektedir. Ancak trenlerin fotoğraflarını çekmeyi ve tüm güzergahları bilmeyi seven bir tren otakusu iseniz durum farklıdır. İnsanlar bunun ilginç bir hobi olduğunu düşünebilir.
Her iki durumda da gurur duymadıkları sürece kimseye otaku dememek en iyisidir!
Japonya’da otaku olan insanların belirli bir imajı vardır. Bu giderek değişse de, genellikle sosyal becerilere sahip olmadığınız ve gerçek dünyayla etkileşime giremediğiniz anlamına gelir. Dünya genelinde ise bu terim o kadar da olumsuz değildir. Sadece manga, anime, video oyunları ile diğer Japonca şeylerden hoşlandığınız anlamına gelir.
Bir otaku kızı anime, manga ve Japon kültürüne takıntılı bir kızdır. Genellikle yalnızdır ve erkeklerle veya flört etmekle ilgilenmez. Evde oturup bütün gün anime izlemeyi veya manga okumayı tercih eder.
Hayır yine merak edenler için ekleyelim 😅
Bir otaku olmak için anime izlemekle başlayabilirsiniz. Birçok web sitesinde anime dizi,film bulabilirsiniz.
Hoşunuza giden Japonca müzikler dinleyebilirsiniz. Birçok otaku, Japonca şarkı söyleyen sanal bir diva, bir hologram olan Hatsune Miku’nun şarkılarını seviyor. Bazı Japon şarkıcıların gerçekten iyi şarkı söylediği gerçeğinin yanı sıra müzikleri de oldukça bağımlılık yapıcı.
Sizin gibi anime izlemeye başlayanlarla konuşun; onları anlayan biriyle konuşabileceklerini bilmek kendilerini iyi hissettirecektir.
Animeye daha fazla girdikçe, sonunda karakterlerin söylediği şu gibi ifadeleri duyacaksınız: itadakimasu (afiyet olsun), kawaii (sevimli) ontoni? (gerçekten mi?) sugoi! (harika). Bir noktada bu kelimelerden herhangi birine takılırsanız onları söylemekten hoşlanmaya başladığınız anlamına gelir.
Bazı karakterlerin kıyafetleri sizi etkileyebilir. Bu yüzden onlar gibi giyinmek isteyebilirsiniz. Cosplay yapmak, en çok sevdiğiniz anime karakteri gibi giyinmek demektir. Birçok online mağazada bunlar satılıyorlar. Bir etkinlikte giyinmek hoş olsa da sokakta bu şekilde gezmeniz farklı karşılanabilir.😅
Kaynakça:
Bu içeriklere de göz atabilirsiniz.
]]>Sosyal beceri veya sosyal yeterlilik, insanların (ve hatta diğer hayvan türlerinin) toplumda sergiledikleri ve onlara bir nevi başarı getiren davranışlar bütünü olarak tanımlanabilir. Daha basit bir ifadeyle: bir bireyin belirli durumlarda sergileyebileceği, toplum tarafından değerlendirilen yetenekler bütünüdür.
Sosyal beceri kavramı zor bir kavramdır. Çünkü bu becerilerin tek bir tanımı ve bu konuda bilimsel bir fikir birliği yoktur. Aslında, bir dereceye kadar, sosyal beceriler ortaya çıktıkları kültürel bağlama bağlıdır. Çünkü aynı özellik farklı gelenekler tarafından farklı şekilde değerlendirilebilmektedir.
Genel olarak, sosyal beceriler insanların toplumsal hedeflerine ulaşmalarını, yani kişiler arası ilişkilerini iyi yönetmelerini sağlar. Bu durumun da hayatın diğer alanlarında yansımaları olabilir. Genellikle iletişim ve duyguların yönetimine dayanırlar.
Bazı zihinsel veya sinirsel patoloji vakalarında (otizm spektrum bozuklukları gibi), insanların sosyal yeterlilikleri oldukça etkilenir ve normalden farklı bir öğrenme modeli gerektirir. Çünkü bu yetenekler genellikle sosyal alışveriş yoluyla doğal olarak gelişir (ve elbette kişilik faktörleri, yetiştirilme tarzı vb. tarafından belirlenir).
Sosyal beceri örnekleri olarak şunları sıralayabiriz:
Sosyal yeterlilik başkalarıyla her bağlamda tatmin edici bir şekilde ilişki kurmamızı sağlar: aile, arkadaşlar, iş, akademik vb. Bu becerilerin geliştirilmesi, başkalarıyla optimum ve tatmin edici ilişkiler kurmak için gereklidir.
Sosyo-becerilere yeterince hakim olmak, kendini ifade etmeyi ve başkalarını anlamayı öğrenmeyi, başkalarının ihtiyaçlarını ve çıkarlarını dikkate almayı, sorunları daha kolay çözebilmeyi ve başkalarıyla günlük yaşamda zor sorunlara çözümler bulmak için faydalıdır.
Sosyal çekiciliğin doğuştan geldiğine ve bunu değiştirmek için yapabileceğimiz bir şey olmadığına dair bir inanç vardır. Ancak bu tamamen doğru değildir. Sosyal beceriler, çoğu beceri gibi, yaşam boyunca deneyimle kazanılır. Küçüklüğümüzden itibaren başkalarıyla ilişki kurmayı öğreniriz. Sosyal becerilerin öğrenilmesi çok erken yaşlarda başlar ve kişinin daha sonraki gelişimine damgasını vurur.
Tüm kişisel becerilerde olduğu gibi, başlangıçta doğuştan gelen öğretiler vardır. Ancak kısa süre sonra çevremizin (aile, okul, arkadaşlar vb.) dış etkileri de eklenir. Dolayısıyla bunlar öğrenilen ve yaşam döngümüz boyunca eğitilebilen becerilerdir.
Anksiyete, depresyon, davranış sorunları gibi birçok psikolojik sorunda sosyal beceriler alanı en çok etkilenen alanlardan biridir. Bu nedenle bu becerilerle çalışmak psiko-sosyal rehabilitasyonda önem arz eder. Ancak herhangi bir kişi, günlük yaşamın herhangi bir bağlamında kişisel, sosyal ve iş düzeyinde ilişkilerini geliştirmek için sosyal beceri eğitiminden yararlanabilir. Sosyal yeterlilik aşağıdaki işlevlerin yerine getirilmesini sağlar:
Tüm davranışlar gibi sosyal beceriler de her bireyin kişisel özellikleriyle yakından ilişkilidir. Bu şekilde, her bireyin sosyal davranışı, çocukluğundan itibaren ailesi ve sosyal çevresiyle olan ilişkilerine dayalı olarak şekillenir.
Çocukluğumuz boyunca, hayatın çeşitli koşulları karşısında düşünme, hissetme ve hareket etme tarzımızı şekillendiririz. Bu anlamda, ebeveynler sosyal becerilerin geliştirilmesinde temel bir rol oynamaktadır. Çünkü ilk etapta bize nasıl “olmamız” ve “davranmamız” gerektiğini öğretenler onlardır.
Bize güvende hissetmeyi, kendimize güvenmeyi, kendimizi uygun bir şekilde ifade etmeyi, anlayışlı, saygılı, iddialı olmayı vb. öğreten ebeveynlerimiz, çocukluğumuzun önemli figürleridir. Erken yaşlardan itibaren güvenlik yerine utanç duymayı, anlayış yerine öfke hissetmeyi ya da empati yerine bencil olmayı öğrenirsek, yetişkinlikte uygun şekilde ilişki kurmak için gerekli sosyal becerilere sahip olmamamız çok muhtemeldir.
Öte yandan, çevremiz bizim için uygun sosyal davranışı modellemiyorsa, bizi bu amaca doğru yönlendirecek bir referans noktamız olmayacaktır. Tüm bunlara rağmen iyi haber şu ki; sosyal becerilerimizi geliştirmeye başlamak için hiçbir zaman geç değildir. Tüm davranışlar gibi bu da öğrenilebilir ve geliştirilebilir.
Sosyal beceriler konusu günlük hayatımızda, hem bu becerilerin varlığında hem de yokluğunda, hem aile ve iş ortamlarında hem de arkadaşlar arasında mevcuttur. Kişinin kendi içinde bu becerileri öğrenmesi ve geliştirmesi, başkalarıyla optimal ve tatmin edici ilişkiler kurabilmesi için temel önemdedir.
Hedeflerimize ulaşmamızın engellenmemesi, kendimizi nasıl ifade edeceğimizi bilmemiz ve başkalarının ilgi, ihtiyaç ve duygularını dikkate almamız gibi bunları uygulamaya koymanın sayısız faydası vardır. Ayrıca, diğer hususların yanı sıra, istediklerimizi elde etmemize, başkalarıyla tatmin edici bir şekilde iletişim kurmamıza ve iyi bir özgüvene sahip olmamıza yardımcı olurlar.
Sosyal becerilerinizi geliştirmenin çeşitli yolları vardır:
Güvenilir arkadaşlarınızdan, akıl hocalarınızdan veya yöneticilerinizden gelişim alanlarınız hakkında size dürüstçe geri bildirim vermelerini isteyin.
Sosyal becerilerinizi geliştirmek üzere ölçülebilir hedefler belirlemeye başlamak için bu geri bildirimi kullanın. SMART hedefleri (Spesifik, Ölçülebilir, Ulaşılabilir, İlgili ve Zamana Dayalı) çerçevesi ilerlemenizi izlemek için yardımcı olabilir.
Hem ücretli hem de ücretsiz çeşitli sosyal beceri geliştirme sınıfları, kılavuzları, kitapları ve diğer araçlar mevcuttur. Genel sosyal beceri dersleri veya beden dili veya karizma gibi özel beceri kursları için arama yapabilirsiniz.
Sosyal becerilerinizi geliştirmek için taktikler ve ipuçları öğrendikten sonra, bunları evde ve işte uygulamaya koyun. Ayrıca, kişiler arası becerilerinizi geliştirebileceğiniz gönüllü fırsatlar veya müfredat dışı etkinlikler de arayabilirsiniz.
Kaynakça:
Konuya benzer içerikler için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz.
]]>Monroe Doktrini, Avrupa’nın Amerika kıtasının kaderine müdahalesini, ABD’ye karşı doğrudan bir hakaret olarak gören ve buna güçlü bir şekilde karşılık verilmesini öngören bir politikadır. Bu durum, çok sayıda eski Avrupa sömürgesinin kurtuluş mücadeleleriyle aynı döneme denk geldiği, sömürgecilik ve emperyalizmle doğrudan yüzleştiği ve yeni kurulan Latin Amerika cumhuriyetleri için garantör görevi gördüğü için dönemin uluslararası siyaseti üzerinde özel bir etkiye sahipti.
Monroe Doktrini, ABD’nin bunu destekleyecek askeri güçten yoksun olduğu bir dönemde yayınlanmış olsa da, daha sonra Kuzey Amerika ulusu ile kıtanın geri kalanı arasındaki uluslararası ilişkileri tanımlamada önemli hale gelecekti. Bu durum gelecekteki ABD emperyalizminin bir habercisi olarak görülür.
Kısaca Monroe Doktrini, 1823 yılında ABD Başkanı James Monroe (adı da buradan gelmektedir) tarafından Amerika kıtasının geri kalanına ilişkin olarak benimsenen ve ruhu “Amerikalılar için Amerika” ifadesiyle özetlenen bir politikadır.
1776’daki Bağımsızlık Bildirgesi ve 1783’te İngiltere ile savaşın sona ermesinin ardından ABD, dönemin uluslararası siyasetinde yavaş yavaş yeni bir oyuncu olarak kendini kabul ettirdi. Bu yeni rol, 1798-1800 yılları arasında Napolyon Bonapart’ın Fransa’sına karşı yürütülen deniz savaşında, 1803 yılında Louisiana’nın satın alınmasıyla sonuçlanan müzakerelerde ve 19. yüzyılın başlarında İspanyol Florida’sı ile Georgia eyaleti arasındaki sınırda yaşanan çeşitli çatışmalarda kendini göstermiştir.
1812 yılında Amerikalılar, Birleşik Krallık’ın Napolyon Savaşları ile meşgul olmasından yararlanarak Britanya İmparatorluğu’na ait Kanada topraklarını işgal etti. Bu durum 1815 yılına kadar süren ve İngilizlerin Washington şehrini yağmalayıp yaktığı bir savaşa yol açtı. Çatışma, sınırları savaş öncesi durumuna döndüren Ghent Antlaşması‘nın imzalanmasıyla sona erdi.
Anglo-Amerikan Savaşı’nın sona ermesi Prusya, Rusya İmparatorluğu ve Avusturya İmparatorluğu’nun Kutsal İttifak’ı kurmasıyla aynı zamanda gerçekleşmiştir. Avrupa’nın en muhafazakâr monarşileri arasındaki bu anlaşma, İspanyol Krallığı’nın Amerika’daki sömürgeleri üzerindeki hâkimiyetini yeniden tesis etmek için askeri harekâtlara yetki veriyordu.
Bu durum, Avrupalı güçlerin Amerika kıtasında yeni sömürge imparatorlukları kurmaya çalışabileceğinden korkan ABD hükümetini alarma geçirdi. Başkan Monroe’nun yönetimi bu planları engellemek için kendi adını taşıyan doktrini ilan etti.
Monroe Doktrini’nin nedenleri arasında aşağıdakiler öne çıkmaktadır:
Kısaca Monroe Doktrini’nin temel amacı Batı Yarımküre’de yeni bağımsızlığını kazanan ulusları daha fazla Avrupa sömürgeciliği ve müdahalesinden korumaktı. Doktrin, Amerika Birleşik Devletleri’nin Amerika’daki hiçbir yeni koloniyi tanımayacağını ve yeni bağımsız devletlerin işlerine herhangi bir Avrupalı müdahalesine karşı çıkacağını ilan etti. Ayrıca Doktrin, Amerika Birleşik Devletleri’ni Avrupa’nın sömürgeleştirme ve müdahale tehdidinden korumaya hizmet etmiştir.
Kısaca Monroe Doktrini’nin sonuçları aşağıdaki gibi olmuştur:
Kaynaklar:
Kısaca Monroe Doktrini (1823) yazımıza benzer şu içeriklere de göz atabilirsiniz.
]]>FAO kısaltması Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü anlamına gelmektedir.
Gezegendeki açlığı sona erdirme misyonuyla uluslararası gıda üretimi faaliyetlerinde uzmanlaşmış bir BM kuruluşudur. Sloganı “fiat panis“, yani Latince “ekmek olsun veya varolsun ekmek” şeklindedir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, dünyada gıda üretimi, pazarlaması ve dağıtımı ile ilgili konuların tartışıldığı ve müzakere edildiği tarafsız bir forum olarak uluslararası düzeyde faaliyet göstermekte ve aynı zamanda gelişmekte olan ülkelere, vatandaşlarının daha iyi beslenmesi için tarım, ormancılık ve balıkçılığı modernize etmeleri için gereken bilgi ve teknolojiyi sağlayarak danışmanlık hizmetleri ve destek vermektedir.
Dünya Gıda Günü, 16 Ekim 1945 tarihinde (1981 yılından bu yana Dünya Gıda Günü olarak kutlanmaktadır), gıda üretiminin dünya çapında örgütlenmesine ilişkin daha önceki fikirler üzerine inşa edilerek kurulmuştur.
Örgütün merkezi Roma‘dadır. Ancak Gana, Şili, Tayland, Mısır ve Macaristan’da bölgesel şubeleri bulunmaktadır. 2013 yılı itibariyle Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, 194’ü üye ülke, 1’i üye kuruluş (Avrupa Birliği) ve 2’si ortak üye (Faroe Adaları ve Tokelau) olmak üzere 197 ülkeyi kapsamaktadır.
Bu kuruluş 1997 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Kalkınma Grubu’nun bir parçasıdır ve 2008 yılından bu yana yeni milenyumun küresel gıda krizi olarak adlandırılan zorlukları karşısında kendini yeniden yapılandırmak ve modernize etmek için bir dizi reform gerçekleştirmiştir.
Örgütün, 20. yüzyılın sonu için belirlediği hedeflere ulaşamaması ve açlık ve gıda eşitsizliği ile mücadeleyi hızlandırmak için kullanılması gereken süreçlerin bürokratikleştirilmesi nedeniyle son yıllarda yoğun bir şekilde eleştirilmektedir. Çok sayıda kişi ve kuruluş Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü aleyhinde konuşarak onu para israfı ve sanayi sonrası kapitalist dünyanın devasa sorunları karşısında çok küçük bir oyuncu olmakla suçladı.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü yani FAO’nun amaçları şu şekildedir:
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarım ve gıda hedeflerine ulaşmak için stratejik bir planı ve faaliyetlerini finanse etmesini sağlayan bir bütçesi vardır. Finansman, üyelerin gönüllü katkılarının yanı sıra üyelik aidatlarından sağlanmaktadır. Gönüllü katkılar acil durumlar veya teknik danışmanlık için ayrılmıştır.
Üye ülkelerin temsilcilerinden oluşan konferans her iki yılda bir toplanır. Diğer konuların yanı sıra, geliştirilecek politikalar, finansman, ulaşılacak hedefler ve bir genel direktörün seçilmesi konuları ele alınmaktadır.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, dört yıllığına seçilen genel direktör tarafından yönetilmektedir. Ayrıca farklı işlevleri olan ve üyeleri iki yıllık bir dönem için seçilen iki komitesi vardır:
Türkiye FAO’ya 6 Nisan 1948 yılında üye olmuştur.
Kaynakça:
FAO Nedir? FAO’nun Amaçları Nelerdir? yazısına benzer içeriklere ulaşmak için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz.
]]>Stalinizm kavramı, Josef Stalin’in 1922-1952 yılları arasında Komünist Parti Merkez Komitesi Genel Sekreteri olarak görev yaptığı dönemde Sovyetler Birliği’ne dayattığı Marksizm yorumunu ifade eder.
Marksizmin bu yorumu, üretim araçlarının devlet mülkiyetinde olmasına, ekonominin devlet tarafından planlanmasına ve tek partili bir siyasi rejime dayanan siyasi modelin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
1930’lardan itibaren Stalinizm, Stalin’in Komünist Parti, devlet ve Sovyet toplumu üzerinde tam kontrol sağladığı kişisel ve baskıcı bir diktatörlüğün kurulmasıyla sonuçlandı.
Stalinizmin analizi yoğun tartışmalara yol açmıştır. Bazı tarihçiler Stalin tarafından dayatılan modeli Marksizm-Leninizmin bir devamı olarak değerlendirirken, diğerleri bunun otantik Marksist geleneğin bir parçası olmadığını düşünmektedir. Bu yazarlar için Stalinizm, kendisini sözde sosyalist bir devletin ayrıcalıklı yönetici sınıfı olarak konumlandıran bir bürokrasinin ideolojisiydi.
Diğer yazarlar ise analizlerini Stalinizmin totaliter yönüne odaklayarak onu İtalyan faşizmi ya da Alman Nazizmine benzetmeye çalışmaktadır.
Stalin olarak bilinen Josef Vissarionovich Dzhugashvili, 1879 yılında bugünkü Gürcistan’ın Gori kentinde doğdu. Babası, Stalin henüz çocukken ölen mütevazı bir ayakkabıcıydı.
Devrimci fikirleri nedeniyle 1899’da atıldığı bir kilise seminerine katıldı. Daha sonra Çarlık rejimine karşı mücadele eden Rus Sosyalistlerine katıldı. Sosyal Demokrat Parti 1903’te bölündüğünde Stalin, Lenin liderliğindeki Bolşevik fraksiyona katıldı.
O andan itibaren çeşitli baskılara maruz kalan çok aktif bir militan oldu. Yoldaşları tarafından kendisine “Çelik Adam” anlamına gelen “Stalin” lakabı verilmiştir.
1922 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri olarak atandı. 1924 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 12. Kongresi’nde bu görevinden istifa etti. Ancak talebi kabul edilmedi ve 1952 yılına kadar görevde kalmak zorunda kaldı.
Stalin, Vladimir Lenin ve Troçki 1917 Rus Devrimi sırasında başlıca Bolşevik liderlerdi. Rus İç Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ve Sovyetler Birliği’nin kurulmasının ardından Stalin, Komünist Parti Merkez Komitesi Genel Sekreterliği görevine getirildi.
Devrimin nihai lideri Lenin’in 1924’te ölümü, varisleri arasında, özellikle de Stalin ve Troçki arasında açık bir çatışmaya neden oldu. Troçki, kapitalist bir dünya ekonomisi bağlamında komünist bir devletin hayatta kalma şansının olmadığını, bu nedenle uluslararası ölçekte sürekli devrim için bastırmanın bir öncelik olduğunu savundu. Stalin ise böyle bir devrim olasılığı görmüyor ve önceliğin Sovyetler Birliği’ndeki sosyalist modeli güçlendirmek olduğuna inanıyordu. Diğer iki Bolşevik lider Kamenev ve Zinoviev’in desteğiyle Stalin üstünlüğü ele geçirmeyi başardı ve Troçki sürgüne zorlandı.
O andan itibaren Stalin kademeli olarak tüm gücü elinde topladı ve sahte davalar ve yargısız infazlar yoluyla olası muhalifleri veya rakipleri ortadan kaldırdı.
1950’de Stalin’in sağlığı bozulmaya başladı. O andan itibaren, birilerinin kötüleşen sağlığından yararlanarak kendisine suikast düzenlemeye çalışacağından şüphelenmeye başladı. Bu paranoyak tutum, özellikle yakın çevresi, özel sekreteri, korumaları, danışmanları ve kendisiyle ilgilenen doktorlar heyeti arasında baskıyı artırdı.
Birkaç gün acı çektikten sonra Stalin 5 Mart 1953’te felç geçirerek öldü. Ölümünden sonra halefi Nikita Kruşçev, Stalin’in Komünist Parti ve Sovyet devletine karşı işlediği suçların kınandığı Stalinizmden Arındırma adı verilen siyasi bir süreç başlattı.
Stalinizm ve Troçkizm tarihin akışını şekillendirmiş iki farklı siyasi ideolojidir. Stalinizm, 1922’den 1953’teki ölümüne kadar Sovyetler Birliği’nin liderliğini yapan Joseph Stalin tarafından geliştirilen bir Marksizm biçimidir. Troçkizm, 1917 Rus Devrimi’nin önde gelen isimlerinden ve aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin kurucularından biri olan Leon Troçki tarafından geliştirilen bir Marksizm biçimidir.
Marksizm Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından oluşturulan siyasi ve ekonomik bir sosyalizm teorisidir. Marksizm, tarihin materyalist yorumuna, diyalektik materyalizme ve emek değer teorisine dayanır. Marksizm, Sovyetler Birliği’nin ve diğer komünist ülkelerin baskın siyasi ideolojisi olmuştur.
Stalinizm ve Troçkizm arasında birkaç temel fark vardır. İlk olarak, Stalinizm tek ülkede sosyalizm fikrine dayanırken, Troçkizm uluslararası sosyalizm fikrine dayanır. İkinci olarak, Stalinizm güçlü bir merkezi hükümet ve tek partili devlet ihtiyacını vurgularken, Troçkizm işçi demokrasisi ve enternasyonalizm ihtiyacını vurgular.
Üçüncü olarak, Stalinizm sanayileşme ve ekonomik kalkınma ihtiyacını vurgularken, Troçkizm toplumsal devrim ihtiyacını vurgular. Son olarak, Stalinizm bir diktatörlük biçimiyken, Troçkizm bir demokrasi biçimidir.
Peki bu iki ideoloji pratikte ne anlama gelmektedir? Stalinizm, toplumun tüm yönlerini kontrol eden güçlü bir merkezi hükümet, tek partili bir devlet ve merkezi olarak planlanan bir ekonomi ile karakterize edilir. Ayrıca sanayileşme ve ekonomik kalkınma ihtiyacını ve hedeflerine ulaşmak için şiddet kullanımını vurgular.
Öte yandan Troçkizm, işçi demokrasisi, enternasyonalizm ve toplumsal devrim ihtiyacı ile karakterize edilir. Aynı zamanda ekonomik kalkınma ihtiyacını vurgular. Ancak hedeflerine ulaşmak için şiddet kullanımını reddeder.
New York Times’in Moskova büro şefi olarak görev yapan Walter Duranty Stalinizmi, Marksizm ve Leninizm’in bir bütünleşmesi olarak gördü ve bu kavramı ortaya attı.
Stalin yüzünden 20 ila 60 milyon arasında insanın öldüğü tahmin edilmektedir. Bu sayıya hapishanede öldürülen, idam edilen ya da çalışma kamplarında ölen insanlar da dahildir. Ayrıca Stalin’in politikalarının neden olduğu kıtlıklar sırasında ölen insanlar da saymak yanlış olmaz.
Kaynakça:
Önerilen Yazı: Ludizm Nedir?
]]>Ludizm, 19. yüzyılın başlarında İngiltere’de ortaya çıkan ve üretim sürecinde makinelerin giderek artan kullanımını protesto eden zanaatkarların öncülüğünde ortaya çıkan bir harekettir. Luddistler, artan makine kullanımının vasıflı zanaat işçiliğini yok ettiğini ve bunun sonucu olarak da işsiz kalındığını savunuyorlardı.
Bu hareketi adını 1779’da iki dokuma tezgahının tahrip edilmesiyle anılan Ned Ludd‘dan almış ve sık sık bu tür şiddet uygulamalarına başvuran isyancılar için bir simge olmuştur. Ludditler, İngiltere’de Ludds veya Luddites olarak tanındılar.
Ludizm’in kökeni, Birinci Sanayi Devrimi’nin Britanya’sına kadar uzanmaktadır. Endüstriyel dokuma tezgahları ve iplik eğirme makinesi gibi yeniliklerin ortaya çıkmasının ardından, işlerini kaybetmekten korkan İngiliz zanaatkarlar bu yeniliklere karşı bir hareket başlattı. Bu harekete Luddizm adı verildi.
Sanayi Devrimi’nde otomasyonun yarattığı riskle karşı karşıya kalan Luddizm’in misyonu, endüstriyel makinelerin imha edilmesinin yanı sıra bu tür yeniliklerin boykot edilmesini teşvik eden bir hareketin genişletilmesine dayanıyordu. Çünkü bu zanaatkârların yoğun çalışma ve düşük ücretleri göz önüne alındığında, yeni çıkan bu gelişmeler onlar için büyük bir tehdit oluşturuyordu.
İlk kez 11 Mart 1811’de Nottingham’da ortaya çıkmış ve sonraki yıllarda İngiltere’de çok hızlı bir şekilde yayılmıştır.
Luddistler genellikle geceleri harekete geçiyordu. Kukuleta başlığı takmış bu harekete mensup Luddistler, insanlara karşı şiddetten kaçınıyorlardı. Bunun yerine makineleri, özellikle de tekstil ürünlerini hedef alıyorlardı. Varlığı bilinmeyen ancak endüstriyel düşmanlarına tehdit mektupları yazan efsanevi bir lider olan Ned Ludd tarafından yönetiliyorlardı.
Protestolar başta 1811’de Nottinghamshire olmak üzere, 1812’de West Riding of Yorkshire’da ve 1813’te Lancashire’da meydana geldi. 1812 yılında bir Luddite çetesi bir işveren olan Horsfall’un emriyle katledildi. Bu ölümler 1813 yılında York’taki toplu yargılamalar ve çok sayıda idamla doruğa ulaştı.
1816 yılında Loughborough’da ve 1817’de Nottingham’da benzer olaylar yaşansa hareket unutuldu ve protestolar genel anlamda son buldu.
Makine kırma işine nispeten az sayıda kişinin katılmasına ve bu işin daha çok Midlands ve Yorkshire ile sınırlı kalmasına rağmen, Londra’daki hükümet Luddite tehdidini çok ciddiye aldı. Şubat 1812’de, çerçeve kırmayı suç haline getiren önceki yasalardan bir adım daha ileri giden Çerçeve Kırma Yasası kabul edildi. Bununla birlikte artık ölüm cezası vardı. Düzeni sağlamak için binlerce parlamento askeri Midlands ve İngiltere’nin kuzeyine gönderilmişti.
Ludistler‘in 1811’de başlattıkları hareket pek başarılı olamadı ancak benzer motivasyonlarla 1830’da birliklerini kırsal kesimdeki harman makinelerine karşı yönlendiren Yüzbaşı Swing’in daha sonraki eylemlerine ilham verdiler.
Bu bağlamda, Ludizm ilk işçi sınıfı protesto hareketlerinden biri olarak ortaya çıkmış ve 20. yüzyıl boyunca sendikalizm, anarşizm veya komünizm gibi diğer büyük hareketlerin doğmasına neden olmuştur.
Ludizm, makinelerin tahrip edilmesi ve protestocular arasında daha fazla cana mal olan muazzam gerginlik durumunun ötesinde doğrudan etkiler yaratmadı. Ancak işçi sınıfının toplumsal hoşnutsuzluğunun ve Sanayi Devrimi ile birlikte gelen risklerin açık bir belirtisiydi.
Neo-Ludizm, modern toplumda teknolojik ve bilimsel gelişmelere karşı çıkan felsefi bir akımdır. Terim, teknolojik ilerlemeyi reddeden kişilere atfedilir ve 1811 ile 1817 yılları arasında görülen Luddite hareketi ile ilişkilendirilir.
Yeni teknolojilere direnen ve teknolojilerin daha ilkel bir seviyeye geri dönmesini talep eden lidersiz veya bağlantısız grupların bir hareketi olarak da kabul edilir.
Neo-Ludizm, teknolojinin bireyler, toplumlar ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerine ilişkin endişelere dayanmaktadır. Bu kavram, tüm yeni teknolojiler için ihtiyatlılık ilkesinin kullanılmasını şart koşmakta ve bu tür teknolojilerin, uygulamalarının getirebileceği bilinmeyen etkiler nedeniyle toplum tarafından benimsenmeden önce test edilmesini ve güvenli hale getirilmesini önermektedir.
Günümüzde “Luddite” terimi sosyal protesto niteliğini yitirmiş olup, daha ziyade teknolojik değişime şu ya da bu nedenle direnenleri ifade etmektedir. E-posta, cep telefonu veya diğer çağdaş teknoloji biçimlerine sahip olmayı ve bunları kullanmayı reddedenler bu şekilde anılmaktadır.
‘Luddite’ kelimesinin zıt anlamlısı teknoloji meraklısı anlamına gelen ‘teknofil‘dir.
Kaynakça:
Benzer konular ile ilgili içerikler için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz.
]]>Faşizm, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından Benito Mussolini yönetimindeki İtalya’da doğmuş olan siyasi ve toplumsal bir harekettir. Bu, doktrini (ve diğer ülkelerde geliştirilen benzer doktrinler) faşist olarak adlandırılan totaliter ve milliyetçi bir harekettir.
İsmini Roma’nın sembolü olan fascio littorio’dan alan faşizm, 23 Mart 1919’da Milano’daki Piazza San Sepolcro’da doğdu. Benito Mussolini iktidara gelmeden üç yıl önce, ünlü Roma Yürüyüşü’nün ardından Fasci Italiani di Combattimento’yu kurdu. Başlangıçtaki programı çok radikal, ruhban karşıtı ve cumhuriyetçiydi; İtalyan toplumunun en muhafazakar kesimlerine hitap etmek zorunda kaldığı gerici doktrinden hala çok uzaktı.
Birinci Dünya Savaşı’nın (1914-1918) bir ürünü olarak faşizm; ekonomik kriz, liberal devletin siyasi istikrarsızlığı ve toplumsal huzursuzluk bağlamında ortaya çıkmıştır. İtalyan Faşist rejimi ve Alman Üçüncü Reich’ı kavramın başlıca tarihsel tezahürleri olsa da, İspanya’daki Francisco Franco ve Portekiz’deki Antonio Salazar gibi diktatörlükler de Faşist unsurları ve sembolleri bünyelerinde barındırmışlardır.
Faşizm ismi Latince “demet” anlamına gelen fasces‘den gelmektedir. Bir balta başının etrafına bağlanmış çubuklardan oluşan ve “hükümdarın gücünü” ifade eden eski bir Etrüsk sembolüne atıfta bulunmaktadır. Mussolini ordusuna hitap etmek için fasce adını kullandı.
Faşizmin kökeni, filozof Friedrich Nietzsche’nin fikirlerinden büyük ölçüde etkilenmiş bir yazar olan Gabriele D’Annunzio adlı bir İtalyan şaire dayanmaktadır. Aşırı milliyetçi fikirlerini daha da güçlendirdiği I. Dünya Savaşı sırasında da askerlik yapmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, galip devletler (Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa ve İtalya) fethedilen toprakları paylaştı. Ancak İtalya hakkı olduğunu toprakları alamadığını düşündü. D’Annunzio bu duruma isyan etti ve 2.000 askerden oluşan bir orduyla, zaten çok sayıda İtalyan’ın yaşadığı Fiume (şimdiki Hırvatistan) şehrini ele geçirdi.
D’Annunzio, 1920’de sendikacı Alceste d’Ambris ile birlikte Carnaro Tüzüğü adında bir anayasa yazdı ve Fiume’de demokrasiyi göz ardı ederek kendisine özel yetkiler atfettiği özel bir rejim kurdu. Rejimi eleştiren ya da rejime karşı çıkan herkese baskı ve işkence yapmakla görevli kara gömlekli askerlerden oluşan bir grup kurdu.
Faşizm, toplumun tüm yönleri üzerinde kontrol uygulayan güçlü bir merkezi hükümeti savunan siyasi felsefedir. Faşizm genellikle bir kukla olarak görülen güçlü bir lider ve ulusal gurur ile zafere olan inancı içerir.
Birçok ülke tarihlerinin bir döneminde faşist hükümetler tarafından yönetilmiştir. Nazi Almanya’sı, Mussolini’nin İtalya’sı ve Franco’nun İspanya’sı bazı önemli örneklerdir.
Faşist hükümetler genellikle ulusal kriz dönemlerinde, insanların suçlayacak birilerini aradığı zamanlarda iktidara geldi. Bu durum genellikle Yahudiler, çingeneler ve eşcinseller gibi azınlık gruplarının günah keçisi ilan edilmesine yol açmıştır.
Faşist rejimler tipik olarak geleneksel değerlere dönüşü ve modernitenin reddini teşvik eder. Ayrıca son derece militarist olma eğilimindedirler ve genellikle saldırgan dış politikalar izlerler.
Faşizm tartışmalı bir siyasi felsefedir ve doğası gereği tehlikeli ve baskıcı olduğunu savunan pek çok kişi vardır. Bununla birlikte, doğru şekilde kullanıldığında faşizmin olumlu bir güç olabileceğini savunanlar da vardır.
Buna paralel olarak, Ulusal Faşist Parti lideri Benito Mussolini de giderek daha fazla güç kazanıyordu. Mussolini, İtalya’nın savaştan sonra elde ettiği az sayıdaki kazanımla ilgili toplumsal huzursuzluktan yararlandı ve İtalya’nın tüm sorunlarının sorumlusu olarak sosyalizmi ve komünizmi suçladı. Kara Gömlekliler olarak da adlandırılan, baskı ve işkence uygulayan bir askeri orduyla onlara saldırdı. İktidara geldikten sonra Mussolini, D’Annunzio’nun Fiume’de aldığı birçok fikir aldı.
1933 yılında Adolf Hitler Almanya’da iktidarı ele geçirdi ve üstün kabul ettiği Ari ırkına mensup olmayan herkese karşı güçlü bir ırkçı gündemle faşist bir vizyon benimsedi. Hitler, Yahudiler’in yanı sıra çingenelere, eşcinsellere ve akıl hastalarına da karşıydı. Nasyonal Sosyalist partiyi kurdu ama bunun adında da bulunan sosyalist ideolojilerle hiçbir ilgisi yoktu.
1936 yılında İspanyol askeri diktatör Francisco Franco İspanya’da bir darbe düzenledi. Ancak darbe başkentte başarısız oldu ve Cumhuriyetçiler ile devrimciler arasında iki yıldan fazla süren silahlı bir iç savaşa yol açtı. 1939’da Franco güçlü bir askeri destekle zafer kazandı.
Belirli tarihsel olayların ötesinde, tarihçiler ve siyaset bilimciler arasında faşizmin kökenleri konusunda bazı anlaşmazlıklar olmuştur. Bazıları onu Fransız Devrimi’ndeki Jakobenlerle ideolojik bağları olan bir toplumsal hareket olarak görürken, diğerleri Aydınlanma ideallerine karşı 19. yüzyıldaki bir tepkiden esinlenen aşırı bir muhafazakarlık biçimi olarak görmektedir.
Faşist devletin özellikleri şunlardır:
Faşizm, güçlü bir merkezi hükümeti, ekonomi üzerinde sıkı kontrolleri ve sınırlı sivil özgürlükleri savunan siyasi bir ideolojidir. Faşistler bir ulusun, halkı birleştiğinde ve kontrol edildiğinde güçlü olduğuna inanırlar. Ayrıca hükümetin ekonomi üzerinde tam kontrole sahip olması ve işletmelerin özel kâr için değil devlet yararına işletilmesi gerektiğine inanırlar. Faşistler tipik olarak demokrasiye ve bireysel haklara karşıdır ve hedeflerine ulaşmak için genellikle şiddet ve gözdağı kullanırlar.
Faşist rejimler arkalarında bir dizi ciddi sonuç bırakmıştır. En önemlileri arasında şunları sayabiliriz:
Faşizm ve Komünizmin değerleri, ideolojileri ve amaçları çok farklıdır. Ancak uygulamada her ikisi de tek parti sistemini desteklemekte ve çoğulculuk ile liberalizm karşıtıdır. Faşizmin ne olduğunu daha iyi anlamak için komünizmle arasındaki üç farka değineceğiz.
İtalyan Faşizmi ve Alman Nazizmi, 1929’daki acımasız ekonomik krizden (“Büyük Buhran”) ve bu krizin, Birinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış ve geleceğin diktatörleri Benito Mussolini ve Adolf Hitler’in liderliğinde kışkırtılmış halklarında yarattığı memnuniyetsizlikten doğan kardeş hareketlerdi.
Her iki lider de siyasi gücü elde ettiler ve toplumu istedikleri gibi yeniden düzenlediler. Vatandaşları militer düzene soktular ve azınlıkların, özellikle de Yahudilerin haklarını baltaladılar. Faşist söylemde, özellikle de Alman söyleminde, bu azınlıklar daha güçlü halklara büyümek ve gelişmek için yeterli “yaşam alanı” (Hitler’in kendi sözleriyle Lebensraum) sağlamak amacıyla yok edilmeye veya köleleştirilmeye mahkum “aşağı ırklar” olarak görülüyordu.
Darwinizm’in bir tür sosyal çarpıtması olan bu fikirler, onları Doğu Avrupa uluslarını fethetmeye ve toplama ve imha kampları inşa etmeye yöneltti. Birlikte İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa, İngiltere ve ABD’den oluşan Müttefik güçlere ve yeni kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı savaştılar.
Ne faşizm ne de Nazizm savaştan sağ çıkabilmiştir. İtalya 1943’te Sicilya’nın işgal edilmesiyle baskı altına alındı. İtalyan Kralı, Müttefik kuvvetlerle ateşkes imzalamak için Mussolini’nin tutuklanmasını emretti. Bu durum Nazi Almanya’sını bir kurtarma operasyonuyla İtalya’yı işgal etmeye zorladı ve ülkenin kuzeyinde Nazi kuklası bir devlet olan İtalyan Sosyal Cumhuriyeti kuruldu.
1945 yılında bu faşist cumhuriyet Müttefikler tarafından işgal edildi ve Mussolini, metresi Clara Petacci ve rejiminin diğer liderleriyle birlikte İsviçre sınırını geçerek kaçmaya çalıştı. Ancak yolda, İtalyan komünist partizanlardan oluşan bir devriye onları tanıdı ve tutukladı. Milano’ya götürüldüler ve orada alenen idam edildiler.
Nazi rejimi ise yaşam alanı verdiği toprakları işgal etme ve kominizmi yok etme fikri ile yok oldu. Nisan 1945’te Kızıl Ordu, Hitler’in Reich Şansölyeliği yakınındaki sığınağında saklandığı Berlin’e girdi. Orada diktatör ve metresi Eva Braun intihar etti. Cesetleri Almanya’nın tamamen yenilip teslim olmasından saatler önce yakılmıştı.
Sık sık Neo-Faşizm ya da Neo-Nazizm adı altında faşizmin yeniden canlanmasından söz ediliyor. 1980’lerde ve 1990’larda ortaya çıkan birçok Avrupalı hareket bu ideolojiyi benimsemiş ve sokak şiddeti ile ırkçı milliyetçiliğe yönelik bir eğilim sergilemiştir. Ancak, ülkelerinin siyasi manzarasında o kadar da önemli bir rol oynamadılar.
21’inci yüzyılın başında Avusturya, Fransa ve Macaristan gibi orta ve doğu Avrupa ülkelerinde çeşitli aşırı sağ partiler ortaya çıktı. Bazı durumlarda seçimler yoluyla iktidarı kazanmayı başardılar. Ancak bunların hiçbiri gerçekte faşist usullerin yeniden canlandırılması değil, aynı aşırı milliyetçi ve yabancı düşmanı duyguların özelliklerini paylaşan çok daha ılımlı versiyonlarıydı.
Faşizmin amacı, karizmatik bir liderin komutası altında anavatan, düzen ve gelenek ilkelerine dayanan kurumsal bir toplum fikrine sahip çıkmaktır. Bu ideoloji 20. yüzyılın ilk yarısında muazzam bir siyasi etkiye sahip olmuş ve İtalya ile Almanya gibi ülkelerde bir rejim hâline gelmiştir.
İtalyan diktatör Benito Mussolini’dir.
Kaynakça:
Faşist Devletin Özellikleri ve Sonuçları adlı yazımıza benzer olarak Kısaca Marksizm Nedir? yazımıza da göz atabilirsiniz.
]]>HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program), Atmosferik İnceleme ve Kontrolü için Yüksek Frekanslı Aktif Auroral Programı olarak tanımlanır. Bu program, atmosferik çalışmalar ve elektromanyetik dalgaların etkilerinin incelenmesi amacıyla Alaskadaki Gakona’da bulunan bir araştırma merkezidir.
Auroral çalışmaları, güneş rüzgarının atmosferimize ulaşması sonucu oluşan aurora borealis ve aurora australis gibi fenomenlerin incelenmesine dayanır. HAARP, atmosferik çalışmalar ve elektromanyetik dalgaların etkilerinin incelenmesi amacıyla kurulmuş bir araştırma merkezidir. Merkez, 1990’larda bir araya gelen bir grup bilim insanı tarafından oluşturulmuş ve 1998 yılında açılmıştır.
HAARP, elektromanyetik dalgaların etkilerini incelemek amacıyla kullanılan bir araştırma merkezidir. Bu dalgalar, atmosferik olayları ve hava durumunu etkileyebilir. Ayrıca, elektromanyetik dalgaların insan sağlığı üzerindeki etkileri de incelenmektedir.
Kurban Bayramı Ne Zaman olduğunu merak ediyorsanız içeriğimize göz atmanızı öneririz.
HAARP, küresel bir silah olarak iddia edilmesine rağmen, bu iddiaların birçoğu bilimsel olarak desteklenmemiştir. Bununla birlikte, HAARP’in elektromanyetik dalgaları kontrol edebilme ve hava durumunu etkileyebilme gibi yetenekleri olduğu belirtilmektedir. Ancak, bu yeteneklerin küresel bir silah olarak kullanılması mümkün değildir.
HAARP’in asıl amacı, atmosferik çalışmalar ve elektromanyetik dalgaların etkilerinin incelenmesi, auroral çalışmaları ve hava durumunun daha iyi anlaşılmasıdır. Ayrıca, bu araştırma merkezi, güneş rüzgarı ve benzeri atmosferik olayların insan hayatı ve teknolojisi üzerindeki etkilerinin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır.
HAARP, auroral çalışmaları ve elektromanyetik dalgaların etkilerinin incelenmesi yanı sıra, komünikasyon sistemlerinin verimliliğinin artırılması, hava durumunun tahmin edilmesi, radyo dalgalarının yansıtılması gibi birçok uygulama alanına da hizmet vermektedir.
HAARP ile yapay deprem oluşturmak için yeterli enerji ve teknolojik imkanlar bulunmamaktadır. Bilimsel araştırmalar, depremlerin yapay olarak oluşturulmasının mümkün olmayacağını ve sadece doğal faktörlerin depremleri tetikleyebileceğini göstermektedir. Ayrıca, HAARP’ın amacı atmosferik çalışmalar ve elektromanyetik dalgaların etkilerini incelemektir, bu nedenle yapay deprem oluşturma gibi bir uygulama alanı bulunmamaktadır.
HAARP, atmosferik çalışmalar ve elektromanyetik dalgaların etkilerinin incelenmesi amacıyla kurulmuş bir araştırma merkezidir. Küresel bir silah olarak iddia edilmesine rağmen, bu iddiaların çoğu bilimsel olarak desteklenmemiştir. HAARP, auroral çalışmaları, elektromanyetik dalgaların etkilerinin incelenmesi, komünikasyon sistemlerinin verimliliğinin artırılması, hava durumunun tahmin edilmesi gibi birçok uygulama alanında hizmet vermektedir.
Kaynak: Wikipedia
]]>