Belçika, Batı Avrupa’nın kavşak noktasında yer alan oldukça gelişmiş ve yaklaşık 11.5 milyon nüfusa sahip (2021) bir ülkedir. Avrupa Topluluğu’nun kurucu üyelerinden biri olan Belçika’nın başkenti Brüksel aynı zamanda Avrupa Birliği’nin de başkentidir. Belçika’nın zengin tarihi, Orta Çağ’ın başlarına kadar uzanan etkileyici kiliseler, belediye binaları, kaleler ve sanat eserlerini şehirlere ve kırsal bölgelere yaymıştır.
Avrupa’nın gelişmiş ülkesi Belçika’da hayat pahalılığı kavramı kişilerin gelirine ve mal varlığına göre değişiklik gösterebilir. Bunu açıklamanın en iyi yolu bazı rakamları karşılaştırmaktır. İşte sizler için Belçika’da ev kiraları, market fiyatları ve ulaşım ücretleri…
Yukarıdaki grafikte yer alan bilgiler numbeo.com sitesinden alınmıştır.
Yukarıdaki grafikte basitçe ele alınan Belçika ev kiraları oturmak istenilen şehre ve eve göre değişim göstermektedir. Bu anlamda vereceğimiz birkaç örnek ile Belçika ev kiraları hakkında genel bir bilgi edinebilirsiniz.
Örnekte verilen ev Belçika Nieuwpoort’ta 4 yatak odalı ve garajlı müstakil bir evdir. Yaklaşık 175 m2 alana sahip evin kirası 950 Euro’dur.
İkinci örneğimizde daha geniş ve bundan dolayı da daha pahalı bir evi inceleyeceğiz. Koksijde’de yer alan villa 487 m2, 4 yatak odalı, 3 araçlık garaj hacmine sahip bir evdir. Evin fiyatı da 1100 Euro2dur.
Belçika’da çalışanlar işlerini kaybetmeleri halinde işsizlik maaşı almaya hak kazanabilirler. Hak kazanmak için yaşa bağlı olarak son 21 ayda 321 gün ya da son 42 ayda 624 gün çalışmış olmanız gerekir. Ayrıca, Belçika’da ikamet etmeli, kendi hatanız olmaksızın işinizi kaybetmiş olmalı ve aktif olarak yeni bir iş aradığınızı kanıtlayabilmelisiniz.
Belçika’da işsizlik maaşı için en son maaşınıza, bakmakla yükümlü olduğunuz kişiler olup olmadığına ve önceki işinizde ne kadar süre çalıştığınıza bakılır. Genel olarak çalışanlar işsiz kaldıkları ilk üç ay boyunca son maaşlarının e’i kadarını alırlar. Bu sonraki dokuz ay için maaşlarının `’ı kadarına düşer. İlk altı ay için 2,754.76 € ve sonraki altı ay için 2,567.49 €‘luk bir üst sınır vardır. Miktar ilk 12 aydan sonra azalma gösterebilir.
Bir ülkenin temel ekonomik performansı gayri safi yurtiçi hasıla ile gösterilir. Yani satılan tüm mal ve hizmetlerin toplamı ile…
Dünya genelinde gayrisafi yurtiçi hasıla 2021 yılında kişi başına yaklaşık 12.259 dolar seviyesindeydi. Belçika’da ise GSYH kişi başına 51.768 dolar veya tüm ülkede 599.88 milyar dolara ulaşmıştı. Dolayısıyla Belçika şu anda büyük ekonomiler arasında 23. sırada yer almaktadır. Bu durum satın alma gücü paritesi dikkate alınarak kişi başına hesaplanırsa, Belçika dünyanın en zengin ülkeleri listesinde 15. sırada yer almaktadır.
Belçika’da çalışma süresi günde 8 saati geçemez. Ayrıca yasal olarak haftada toplamda 35,38 veya 39 saat çalışılabilmektedir. Bu sürenin üzerinde çalışanlara mesai yatırılır.
Belçika’da çalışmak için asgari yaş sınırı 16’dır.
Belçika’da asgari ücret 2023 yılında aylık 1842 Euro olarak belirlenmiştir. Bu durum Avrupa ülkelerine göre oldukça iyidir. Belçika’daki asgari ücret 2021 yılında 1626 Euro, 2020 yılında ise 1593 Euro idi.
Dilerseniz Bulgaristan Asgari Ücret 2022 yazımızı da okuyabilirsiniz.
Belçika’da asgari ücretin yıllara göre değişim aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Belçika’da eğitim 18 yaşına kadar ücretsizdir. Bununla birlikte bazı okul masrafları ebeveynlerden tahsil edilebilir. (belirli kitaplar, dış etkinlikler, okul gezileri, spor etkinlikleri, kişisel ekipmanlar).
İlgili içeriklerimizi de okuyabilirsiniz.
]]>Felsefe, insanların dünya hakkındaki düşüncelerini ve inançlarını sorgulamaya yönelik bir bilim dalıdır. Felsefe, insanların düşüncelerini, inançlarını ve değerlerini sorgulayan bir etkinliktir ve bu etkinlik, insanların toplumlarındaki rollerini, insanlar arasındaki ilişkilerini ve insanların kendi kendine ve diğer varlıklara nasıl davranması gerektiği gibi konuları da kapsar. Felsefe, insanların düşüncelerini sorgulamalarını sağlar ve bu, insanların kendi düşüncelerini ve inançlarını daha iyi anlamalarını ve daha iyi bir şekilde ifade etmelerini sağlar. Felsefe, toplumlar için de önemlidir çünkü insanların düşüncelerini ve inançlarını sorgulaması, toplumların düşüncelerini ve inançlarını da sorgulamasını sağlar ve bu da toplumların daha adil ve eşit hale gelmesine yardımcı olur.
Felsefe, insanların düşüncelerini, inançlarını ve değerlerini sorgulayan bir etkinliktir ve bu etkinlik, insanların kendi kendine ve diğer varlıklara nasıl davranması gerektiği gibi konuları da kapsar. Felsefe, insanların kendi düşüncelerini ve inançlarını daha iyi anlamalarını ve daha iyi bir şekilde ifade etmelerini sağlar. Ayrıca, insanların diğer insanların düşüncelerini daha iyi anlamalarını ve daha iyi bir şekilde iletişim kurmalarını sağlar. Felsefe, aşağıdaki bireysel işlevleri gösterir:
Felsefe, insanların düşüncelerini, inançlarını ve değerlerini sorgulayan bir etkinliktir ve bu etkinlik, insanların toplumlarındaki rollerini, insanlar arasındaki ilişkilerini ve insanların kendi kendine ve diğer varlıklara nasıl davranması gerektiği gibi konuları da kapsar. Felsefe, toplumlar için de önemlidir çünkü insanların düşüncelerini ve inançlarını sorgulaması, toplumların düşüncelerini ve inançlarını da sorgulamasını sağlar ve bu da toplumların daha adil ve eşit hale gelmesine yardımcı olur. Felsefe, aşağıdaki toplumsal işlevleri gösterir:
Tarihte bilinen ilk filozof olarak genellikle MÖ 6. yüzyılda yaşamış olan Yunan filozofu Tales of Miletus olarak kabul edilir. Tales, Miletus adlı kentte yaşamış ve öğretilerini orada düzenlemiştir. Onun filozoflar arasında öncülük ettiği söylenir. Öğretileri arasında doğa filozofisi, cosmogony ve epistemology gibi konular yer alır.
Benzer yazılarımızı okumak ister misiniz?
]]>Kalp yetmezliği, kalp vücuda kanı yeterince pompalamadığında ortaya çıkar. Genellikle bu durum ciddi ve tedavi edilemez gibi düşünülse de, kişi yaşam tarzı değişiklikleri ve çeşitli ilaçlarla durumu kontrol altına alabilir.
Kalp yetmezliği genellikle yetişkinlerde görülse de, 20’li yaşlardaki insanlarda da ortaya çıkabilir. Kalp yetmezliği üzerine yapılan bilimsel araştırmaların çoğu yaşlı yetişkinlere odaklanmaktadır.
Nadiren de olsa, genç yaşta kalp hastalığı gelişebilir. İsveç’te 20 yıllık verileri inceleyen 2014 tarihli bir incelemeye göre, kalp yetmezliği nedeniyle hastaneye yatışların yaklaşık %1’i 18-44 yaş arasındaki kişilerde meydana gelmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde tahmini 6,2 milyon kişi kalp yetmezliği ile yaşamaktadır. Bunların yaklaşık 1,4 milyonu 60 yaşın altındadır. Türkiye’de ise yaklaşık 2 milyon kalp yetersizliği hastası olduğu düşünülmektedir. (Kaynak)
Bir 2020 çalışması, kalp yetmezliğinin her 1.000 kişiden 0,02-1’ini etkilediğini tahmin etmektedir. Araştırmacılar ayrıca, nadir görülmekle birlikte, son yıllarda bilinmeyen nedenlerle vaka oranının arttığını belirtmişlerdir.
20-29 yaş arasındaki kişilerde kalp yetmezliği yaygın değildir. Yine de, 20’li yaşlardaki bir kişinin kalp yetmezliği geliştirmesi mümkündür.
Her yıl her 1.000 kalp yetmezliği vakasından tahmini olarak 0,02-1’i 20’li yaşlardaki kişilerde görülür.
Araştırmacılar 2014 yılında yaptıkları bir incelemede, koroner arter hastalığı ve yüksek tansiyonun yaşlı yetişkinlerde kalp yetmezliğine neden olma olasılığının daha yüksek olduğunu belirtmişlerdir. Genç insanlarda, kalp yetmezliğinin yaygın nedenleri ise şunlardır:
Her yaştan insan arasında kalp yetmezliğinin diğer bazı yaygın nedenleri şunlardır:
Belirti ve semptomlar, kişinin sahip olduğu kalp yetmezliği türüne göre değişebilir. Kalbin hangi tarafını etkilediği, başlangıcın aniliği ve durumun ciddiyeti gibi faktörlerin tümü, bir kişinin hangi semptomları geliştirebileceğini etkileyebilir.
Hafif vakalarda, kişi egzersiz yaparken veya fiziksel aktivitelerde bulunurken ilk olarak nefes darlığını fark edebilir. Durum kötüleştikçe, sıradan işler yaparken veya uzanırken nefes darlığı gelişebilir.
Genç yaşta kalp hastalığının diğer belirtileri şunlardır:
Bir kişinin 20’li yaşlarında kalp yetmezliğini önlemek, yaşamının ilerleyen dönemlerinde önlemekle benzerdir. Kalp yetmezliğini önlemek için atılabilecek bazı adımlar şunlardır:
Tedavi kişiden kişiye değişebilir ve genellikle terapilerin ve yaşam tarzı değişikliklerinin bir kombinasyonunu içerir. Bazı tedavi seçenekleri şunları içerebilir:
Kalp kriziyle ilgili aşağıdaki gerçekleri akılda tutmak önemlidir:
Bu makalede Genç Yaşta Kalp Hastalığı Belirtileri ve Nedenleri üzerinde durduk. Dilerseniz aşağıdaki içeriklere de göz atabilirsiniz.
]]>Tudors’un maceralarından Viktoria döneminin çarpıcı olaylarına kadar, bu diziler sizi farklı bir zamana götürecek ve geçmişe göz atmanızı sağlayacak. Biraz patlamış mısır alın ve zamanda geriye gitmeye hazır olun!
Adından da anlaşılacağı üzere, listeye İngiliz monarşisini konu alan bir diziyle başlangıç yapıyoruz: The Tudors.
İlişkiler, dini çatışmalar, isyanlar ve idamlarla dolu Kral Henry VIII’in kesinlikle olaylı bir saltanatı oldu. Dört sezon boyunca, kralın tahtta yerine geçecek bir oğul sahibi olmak için yaptığı umutsuz girişimde toplam altı eş değiştireceğini izleyeceğiz.
Kraliçe Victoria 63 yıllık uzun saltanatı boyunca Avrupa’nın büyükannesi olarak tanındı ve bu dizi onun hikayesini ele alıyor.
Kraliçe Victoria’nın 18 yaşında tahta çıkışından Prens Albert’a kur yapmasına ve onunla evlenmesine kadar uzanan gençlik dönemini ele alan dizinin IMDB puanı 8.2’dir.
The Crown, 2016 yılında yayınlanmaya başlayan ve Kraliçe 2. Elizabeth’in hükümdarlığına odaklanan tarihi bir İngiliz dizisidir. Dizi, Kraliçe’nin 1947’deki düğün gününden günümüze kadar olan hayatını takip ediyor ve Claire Foy, Matt Smith ve John Lithgow’un da aralarında bulunduğu etkileyici bir oyuncu kadrosuna sahip. Dizi, ayrıntılara gösterdiği özen ve Kraliçe’nin ailesi, hükümeti ve halkıyla olan ilişkilerini keşfetmesi nedeniyle övgü topluyor.
2013 yılında yayınlanan 10 bölümlük bir mini dizi olan The White Queen, Philippa Gregory’nin romanlarından uyarlanmıştır.
Güller Savaşı sırasında üç kadının hayatını konu alan dizinin etkileyici oyuncu kadrosunda Rebecca Ferguson, Max Irons ve Janet McTeer yer alıyor. Dizi, 15. yüzyıl İngiltere’sindeki yaşamı canlı bir şekilde tasvir etmesi ve üç kadın arasındaki güç dinamiklerini keşfetmesi nedeniyle övgüyle karşılandı.
Downton Abbey, 2010-2015 yılları arasında yayınlanan ve Crawley ailesi ile hizmetçilerinin hayatlarını konu alan bir İngiliz dönem dizisidir. Dizi Maggie Smith, Hugh Bonneville ve Michelle Dockery’den oluşan etkileyici oyuncu kadrosuyla dikkat çekmektedir. Dizi, detaylara gösterdiği özen ve 20. yüzyıl başı İngiltere’sinin değişen sosyal dinamiklerini keşfetmesi nedeniyle övgüyle karşılanmıştır.
Peaky Blinders, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Birmingham’da var olan gerçek bir suç çetesidir. Dizi gerçek hikayeden bazı sapmalar yapsa da genel olarak yaşananların özüne sadık kalıyor. Kostümler, setler ve mekanlar, dönemin doğru bir temsilini vermek için titizlikle yeniden yaratıldı. Kıyafetlerden argoya kadar, dizi zaman dilimini doğru bir şekilde tasvir etmek için harika bir şekilde ilerliyor.
The Last Kingdom, 9. yüzyılda geçen bir İngiliz tarihi dramasıdır. Bir Sakson lordu olan Bebbanburglu Uhtred’in esir alınıp Dane olarak yetiştirilmesini konu alır. Uhtred, atalarının yurdunu geri almak için savaşırken her iki tarafa olan sadakatini dengelemek zorundadır. Dizi, destansı savaş sahneleri ve karmaşık karakterleriyle tanınıyor.
Britanya hikayelerle dolu bir tarihe sahiptir ve bu tarih çeşitli İngiliz tarihi dizileriyle ekranlarda hayat bulmuştur. Aralarından seçim yapabileceğiniz çok sayıda İngiliz tarihi dizisi olsa da, yukarıda bahsedilen diziler zamana meydan okumuş ve gelecek yıllarda da izleyicileri büyülemeye devam edecektir.
Bu yazılar ilginizi çekebilir:
]]>Asıl adı Steven Hiroyuki Aoki olan Steve Aoki, 30 Kasım 1977’de Florida’da Rocky Aoki ve Chizuru Kobayashi’nin oğlu olarak dünyaya geldi. Aoki çocukken ailesi Kaliforniya’ya taşındı. Babası Benihana restoran zincirini kuran eski bir Japon güreşçidir.
Steve’nin kendisinden büyük bir kız kardeşi (Kana) ve erkek kardeşi (Kevin)’ vardır. Bunların yanı sıra bir de üvey kız kardeşi (Devon Aoki) vardır. Steve Aoki 1995 yılında Newport Harbor Lisesi’nden mezun oldu. Üniversiteyi Santa Barbara’daki California Üniversitesi‘nde okuyan Aoki, biri Feminist Çalışmalar, diğeri Sosyoloji olmak üzere iki lisans derecesiyle mezun oldu. Üniversitedeyken çeşitli konserleri düzenledi.
Steve Aoki’nin eşi Avustralyalı model Tiernan Cowling‘dir. 2010 yılında nişanlanan ikili 2015 yılında Hawaii’nin Maui adasında evlendiler.
Steve Aoki ve 40 yaşındaki Devon Aoki kardeştir.
Aoki 1996 yılında kendi plak şirketi Dim Mak Records‘u kurdu. Şirketin adı çocukluk kahramanı Bruce Lee’ye bir göndermedir. Plak şirketi; MSTRKRFT, The Bloody Beetroots, Felix Cartal ve Mustard Pimp gibi diğer electro house sanatçılarının yanı sıra Bloc Party, The Rakes, The Kills, Klaxons, Infected Mushroom, Scanners, Whitey ve Mystery Jets’in müziklerini yayınladı.
Aoki asıl müzik kariyerine Los Angeles merkezli ‘Moving Units‘ grubuna katılarak başladı. Daha sonra 2006 yılında ‘MC5‘ basçısı Michael Davis’in ‘Music Is Revolution Foundation‘a katıldı. Vakıf, devlet okullarında müzik eğitimi desteği sağlayan ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur.
İlk mix albümü ‘Pillowface and His Airplane Chronicles‘ı 2008 yılında yayınladı. Bu süre zarfında YouTube kanalı ve Twitter aracılığıyla popüler hale getirdiği çeşitli sanatçıların remikslerini yaptı.
Orijinali Drake, Lil Wayne, Eminem ve Kanye West tarafından seslendirilen ‘Forever‘ şarkısına yaptığı remiks, Aralık 2009’da ‘Hype Machine‘ listesinde zirveye yerleşti.
İlk solo albümü ‘Wonderland‘i Ocak 2012’de yayınladı ve albüm ‘55. Yıllık Grammy Ödülleri‘nde ‘En İyi Dans/Elektronika Albümü‘ dalında aday gösterildi.
Aoki, Temmuz 2017’de dördüncü stüdyo albümü ‘Steve Aoki Presents Kolony‘yi yayınladı. Ardından Koreli grup ‘BTS‘ de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanından sanatçılarla bir dizi single üretti.
Son olarak, Quintino, Laidback Luke, Hardwell ve dünyanın dört bir yanından diğer sanatçıların yer aldığı türler arası bir proje olan beş parçalık EP’si ‘5OKI‘yi yayınladığını duyurdu.
Steve Aoki, bir keresinde, dünyadan kazandığını dünyaya geri vermek istediğini ve müziğin dünyayı birleştirmek için üzerine düşeni yapabileceği yollardan biri olduğunu belirtmişti.
Steve Aoki kariyeri boyunca aktif bir hayırsever olmuştur. Beyin bilimi ve araştırmalarının yanı sıra insani yardımları desteklemek için çalışan Aoki Vakfı (The Aoki Foundation) adlı kâr amacı gütmeyen bir kuruluşu yönetiyor. Ayrıca Make-A-Wish Foundation, Music for Relief ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği gibi çeşitli hayır kurumlarında da yer almıştır.
Hayırseverlik çalışmalarının yanı sıra Steve Aoki’nin bir dizi kişisel ilgi alanı ve hobisi vardır. Kendisi hevesli bir kayakçı ve snowboardcudur. Aynı zamanda seyahat etmeyi de çok sever. Bir dövüş sanatları hayranı olan Aoki, hem judo hem de Brezilya jiu-jitsu eğitimi almıştır. Çeşitli video oyunlarının hayranı olmakla birlikte oynadığı oyunları Twitch’te yayınladığı bilinmektedir.
Dünyanın en zengin DJ’leri ve müzik yapımcıları arasında gösterilen Steve Aoki’nin serveti 2023 yılı itibariyle 120 milyon dolardır. Bu yaklaşık olarak 2.2 milyar Türk Lirası‘na denk gelmektedir. (Kaynak)
Müzik satışları ve turne gelirleri, ticari ürün satışları ve diğer ticari girişimler gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak önemli ölçüde değişebileceğinden, DJ’lerin servetini tam olarak belirlemek zordur.
Bununla birlikte, çeşitli kaynaklara göre, dünyanın en çok kazanan DJ’lerinden bazıları Calvin Harris, Tiesto, Gianluca Vacchi ve David Guetta‘dır. Calvin Harris‘in tahmini serveti 300 milyon dolardır. Gianluca Vacchi’nin ise yaklaşık 200 milyon dolardır. Bu ikiliyi 170 milyon dolarla Tiesto, 150 milyon dolarla da David Guetta izlemektedir.
İlginizi Çekebilecek Yazılarımız:
]]>Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki ilerleyişi Papa IV. Eugenius‘un bir hayli canını sıkmaktaydı. Bu durum 1437 ve 1439 yılları arasında Ferrara-Floransa Konsili‘nde Haçlı Seferi‘nin ilan etmesine neden oldu. 1440 yılında II.Murad’ın Belgrad’ı kuşatması, Macarları ve müttefiklerini Osmanlı Devleti’ne karşı daha kararlı hareket etmeye zorladı.
1441 yılında Osmanlı himayesindeki Smederevo Sancakbeyliği ve 1442 yılında Vidin Sancakbeyliği yenilgiye uğratılmıştı. 1442 yılı yazında Rumeli Beylerbeyi Şehabeddin Paşa komutasındaki 80 bin kişilik Osmanlı ordusunun Demirkapı’da (Tuna) yenilmesi Papa’nın elini daha da güçlendirmişti. Bu gelişmeler ittifakın kurulmasına zemin hazırladı.
Osmanlı Devleti’ne karşı kurulan ittifakta Kutsal Roma İmparatoru Sigismund, Polonya ve Macaristan kralı Wladyslaw III, János Hunyadi, Eflâk hükümdarı II.Vlad ve Sırp despot George Brankovic yer alıyordu. Aynı zamanda Karamanoğulları Beyliği de Haçlılar ile müttefikti. Budin şehrinden Tuna nehrine doğru hareket eden Haçlı Ordusu’na yol boyunca Bulgar, Boşnak ve Arnavut birlikleri de katılmıştı.
Ekim 1443 yılında Niş yakınlarında yapılan ilk savaşta Osmanlı Devleti yenilmişti. Aynı yılın aralık ayında ise Yalovac yakınlarında yenilgiye uğratılmıştı. 1444 yılı ocak ayında yapılan Kunovica Muharebesi‘nde Çandarlı Mahmut Çelebi ele geçirilmiş, Osmanlı ordusu bîtap düşmüştü.
Bazı kaynaklara göre ağır kış koşulları, her iki tarafında şiddetli direnişi ve erzak yetersizliği Haçlıların geri çekilmesine neden olmuştu. Aynı zamanda II.Murad da Anadolu’daki Karamanoğulları tehdidini bertaraf etmek istiyordu.
Yeni bir Haçlı seferinden çekinen ittifak ve Macarlar ile II. Murad 12 Haziran 1444’te Edirne’de Segedin Antlaşmasını imzaladı. Bu barış anlaşmanın metni bir Osmanlı heyetiyle Macaristan’a yolladı.
Edirne-Segedin Antlaşması’na zemin hazırlayan nedenler şu şekildedir:
Antlaşmanın maddeleri şu şekildedir:
Edirne-Segedin Antlaşması ile 10 yıllık barış dönemi öngörülüyordu. Buna istinaden II.Murad sınırların güvenli oluşu ve şehzade Alaüddin’in attan düşerek ölmesi nedeniyle tahtı 12 yaşındaki oğlu II.Mehmed’e bıraktı. Daha sonra Manisa’ya geçti.
Osmanlı Devleti’ndeki bu gelişmeler hâlihazırda barış antlaşmasını bozmak isteyen Papalık tarafından da izleniyordu. Papalık, Kardinal Julian Cesarini önderliğinde antlaşmayı bozmak için Macar kralı Vladislav’ı diretiyordu. Aynı zamanda János Hunyadi’ye, yemininden vazgeçmesi şartıyla Bulgaristan Krallığı’nı teklif edilmişti.
Antlaşmanın bozulması ile Osmanlı’ya karşı Haçlılar, Vidin‘i yaktıktan sonra Eflâk Voyvodası Vlad II Dracul‘un kuvvetleriyle birleşti. Önlerindeki Şumnu’yu da aldıktan sonra Varna’ya geldiler.
II.Murad Haçlılar’ın sınırı geçtiğini öğrenince Balkanlar’a doğru harekete geçti. 10 Kasım 1444 yılında yapılan Varna Savaşı ile Haçlılar bozguna uğratıldı. Savaş sonunda Macaristan ve Polonya kralı Władysław III Warneńczyk ile onu kışkırtan kardinal Julian Cesarini öldürüldü. (Kaynak)
Edirne-Segedin Antlaşmasının en önemli özelliği Osmanlı Devleti’nin tarihte yaptığı ilk barış antlaşması olmasıdır. Her ne kadar bir yenilgiler silsilesi sonucu yapılmış olsa da daha sonra yapılacak olan Varna Savaşı sonucu Haçlılar ağır bir yenilgi almış ve Osmanlı Devleti’nin gücünü kabul etmişlerdir.
Edirne-Segedin Antlaşması Haçlılar ile Osmanlı Devleti arasında 12 Haziran 1444 yılında imzalanmıştır.
Segedin Antlaşması’nın en önemli özelliği Osmanlı Devleti’nin imzalamış olduğu ilk barış antlaşması olmasıdır.
Antlaşma Osmanlı İmparatorluğunun 6. padişahı II.Murad döneminde imzalanmıştır.
Edirne-Segedin Antlaşması öncesi Haçlılar ile müttefik olan Türk beyliği Karamanoğulları‘dır.
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:
]]>Ülkemizdeki mazot ve benzin fiyatlarının yüksek oluşu kullanıcıları istese de istemese de LPG yani başka bir deyişle otogaz kullanımına itmektedir. Peki LPG nedir, ne işe yarar ve en iyi LPG markası hangisidir? Tüm bu soruları sizi çok fazla sıkmadan cevaplamaya çalışacağız. Dilerseniz okumaya başlayalım.
Sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG), başta propan ve bütan olmak üzere iki veya daha fazla elementten oluşan bir hidrokarbon gazı çeşididir. Halk arasında tüpgaz olarak da bilinir. Hem sıvı hem de gaz formunda bulunur. Sıvı formu gaz formundan daha yoğundur. Bilinenin aksine de LPG renksiz ve kokusuz bir gazdır. Ancak olası sızıntıları tespit etmeyi kolaylaştırmak için genellikle bir koku eklenir.
LPG bilinenin aksine zehirli değildir. Ancak LPG’nin boğucu bir gaz olduğunu unutmamak gerekir. Yani bir ortamda LPG sızıntısı varsa ve kişi etkilenmişse bu oksijenden yoğun olduğundan kaynaklanmaktadır.
LPG’nin açılımı Likit Petrol Gazı‘dır.
LPG zehirli ve aşındırıcı olmayan bir yakıttır. Bu da onu dizel yakıtlara karşı güvenli bir alternatif haline getirir. LPG’li araçların emisyonları benzinli araçlara kıyasla daha temizdir. LPG’li bir otomobil diğer araç türlerine göre daha az zehirli, karbon monoksit veya karbon dioksit emisyonlarına sahiptir. Bu nedenle, LPG’li otomobiller diğer yakıtlara göre çevreyi kirletmeyen çevre dostu araçlardır.
Temizliğinin yanı sıra, LPG aynı zamanda sorunsuz ve sessiz biçimde yanar. LPG’li otomobillerde motor soğukken çalıştırma ile ilgili herhangi bir sorun yaşamazsınız. Ayrıca gazın ateşlenmesi de çok düzgün ve kolaydır. Gaz herhangi bir katkı maddesi, karbon birikintisi veya asit içermediğinden, motorunuzun ömrü önemli ölçüde artacaktır.
LPG benzin ve dizelden daha ucuzdur. LPG’nin maliyeti benzin ve dizelin yarısı hatta yarısından bile daha azdır.
LPG’nin motorunuz için benzin veya dizelden daha iyi olduğu söylenebilir. Çünkü daha temiz yanan bir yakıttır ve motorunuzun parçalarının daha az aşınmasına neden olur. LPG motorunuza zarar vermez aksine motorunuzun ömrünü uzatır.
Tavsiye edilenden daha düşük oktan seviyesine sahip benzin kullanmak ‘vuruntu‘ olarak da bilinen ön ateşlemeye neden olabilir ve bu da motorunuza zarar verebilir. LPG 100’ün üzerinde oktan değerine sahip olduğu için benzinde olduğu gibi bu durum asla söz konusu olmayacaktır.
Bir aracı LPG’ye dönüştürmek için başta biraz para harcayabilirsiniz. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi yakıttan tasarruf ettiğiniz için bir süre sonra bu kendisini amorti edecektir. Bakım ve servisi de günümüz koşullarında pahalı olsa da normal karşılanabilir. Bu devirde ucuza bir şey mi kaldı 🙂
Bu gerçeklere rağmen, giderek daha fazla insan LPG’li araba satın almayı veya eski arabalarını LPG’ye dönüştürmeyi tercih ediyor.
LPG benzinin neredeyse yarı fiyatı kadar ucuz olsa da performans açısından verimli olmayabilir. Bunun için düzenli olarak depoyu doldururken benzin almanız gerekecektir.
LPG’nin avantajları ve dezavantajları üzerine düşündünüz ve arabanıza LPG tüpü taktırmak istediniz. Ama o kadar marka arasında kararsız kaldınız. Acaba en iyi LPG markası hangisi diye düşünüyorsanız sizler için derlediğimiz listeye göz atalım. 😉
Göz atmadan önce şunu belirtmekte fayda var. Aslında bu konuda birçok araştırma yapanların karşısına Prins, BRC ve Atiker gibi markalar fazlasıyla çıkmaktadır. Ancak burada farklı özellikleri karşılaştırmak yararlı olacaktır. Bunların içinde maliyet, performans ve ulaşılabilirlik gibi faktörler sayılabilir. Şimdi devam edebiliriz. 🙂
Yukarıda da belirttiğimiz gibi en çok tercih edilen markalar arasında yer alan Hollanda manşeili Prins, MPI (Multi Point Injection – Çok noktadan enjeksiyon) uyumlu birçok araç ile uyumludur. Sıralı enjeksiyon sistemi bulunan Prins kendisini performans açısından da iddialı görmektedir. Tabi denemeden bir şey demek faydasız 🙂
Sistemin garantisi farklılık gösterebilse de kitin teslim tarihinden başlamakla birlikte 2 yıl veya 100.000 km’dir. Prins LPG fiyatları da dahil olmak üzere daha fazla bilgi için kendi web sitesine girebilirsiniz.
En iyi LPG markası denilince akla gelen diğer firma BRC‘dir. İtalyan Romano Bogetti ve Costamagna kardeşler tarafından kurulan firma LPG ve CNG (Sıkıştırılmış doğalgaz) alanında birçok çalışmaya imza attı. 1992’de daha gelişmiş sistemleri ve faaliyetleriyle tamamen Costamagne Kardeşler’e geçen firma 1995’ten günümüze dek Türkiye’de hem LPG hem de CNG alanında hizmet sunmaktadır.
Prins gibi iddialı olan BRC’nin tüm ürünleri kendi markasından oluşmaktadır. Gaz girişlerinde emme manifoldunun delinmemesi gibi önemli bir özelliği barındırır. Marka aynı zamanda kendisini Avrupa’daki tüm güvenlik testlerinden geçmesiyle ön planda tutmaktadır. Türkiye’de 250’den fazla şubesi bulunan BRC sistemlerinin fiyatı ve diğer özellikleri için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Reklamlarda sıkça gördüğümüz Atiker Sıralı Otogaz Sistemleri 1970 yılında Mehmet Ali Atiker tarafından kurulmuştur. 670 sayısı ile Türkiye’nin en büyük otogaz ağına sahip Atiker, aynı zamanda 7 kıtadaki hizmet ağıyla dünyaya açılmış bir Türk firmasıdır.
Atiker @’a varan tasarrufla birlikte performansta azalmanın olmadığını iddia etmektedir. 50 bin metrekare kapalı üretim alanına sahip firma aynı zamanda çevre dostu teknolojisini tüm dünyada pazarlamaktadır. Atiker ile ilgili daha fazla bilgi için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Sizlere araştırmanız için önerebileceğimiz diğer bir sistem de Lovato firmasıdır. En iyi otogaz firması arasında gösterilen Lovato da BRC gibi bir İtalyan markası. Türkiye’de yaklaşık 300 şubesi bulunan firma dünya üzerinde 40 ülkede hizmet sunmaktadır.
Tüm ürünleri kendisine ait olan Lovato, çok nokta enjeksiyonlu araçlarla uyumlu ve aynı zamanda tasarruflu bir sistem olduğunu belirtmektedir. Kendi web sitesi üzerinde de birçok kampanyası bulunan Lovato’nun diğer özellikle için yine sitesinde bulunan canlı chat sistemini de kullanabilirsiniz.
Listede fark ettiğiniz üzere çoğu LPG markası kendisinin en iyisi olduğunu iddia etmektedir. Bunu bilmenin tek yolu maalesef uzun süreli kullanımdır. Böyle bir seçeneğimiz olmadığı için yapacağımız bazı şeyler bize bu konuda yardımcı olacaktır. Bu seçeneklere gelmeden diğer en iyi LPG markalarından da bahsetmeden geçmeyelim. 🙂
Gelelim yazının sonuna… O kadar okuduk okuduk da bir şeye yaradı mı? Bir beyin fırtınası yapalım.
Burada yazılan firmalar kendisinin en iyisi olduğunu iddia ederler. Ama bunu nereden bileceğiz. Yapacağımız birkaç şey bunun için yol gösterici olabilir.
Bu yazımızda size mümkün olabildiğince en iyi LPG markası hangisi sorusuna cevap niteliğinde öneriler sunduk. Ama dediğimiz gibi bu konuda en iyisini yine siz araştırarak ve deneyerek öğreneceksiniz.
Dilerseniz bu konulara da göz atabilirsiniz. İlginizi çekerse 🙂
]]>Bu makalede Anglikan inancının ne olduğunu, tarihini, inançlarını ve ibadet şekillerini inceleyeceğiz.
Anglikanizm İngiltere Kilisesi’nin öğretilerine dayanan Protestanlık, Roma Katolikliği ve diğer Hristiyan mezheplerinin unsurlarını içeren bir Hristiyanlık koludur. Kral Henry VIII‘in Roma Katolik Kilisesi’nden ayrılıp İngiltere Kilisesi‘ni kurduğu 16. yüzyılda başlayan uzun ve karmaşık bir tarihe sahiptir.
Özünde Anglikanizm, İngiltere Kilisesi’nin geleneksel öğretilerini sürdürmeye çalışan ve aynı zamanda bu öğretilerin bireysel olarak yorumlanmasına izin veren bir Hıristiyanlık ifadesidir. Son derece ademi merkeziyetçidir ve çok çeşitli inanç ve uygulamalara sahiptir. Anglikanlar İncil’in otoritesine, İsa Mesih’in öğretilerine ve sakramentlere olan inançlarında birleşirler.
İlgili İçerik: Monoteizm Nedir ve Neyi Savunur?
“Anglikan” kelimesi adından da anlaşılacağı gibi İngiliz veya İngiltere’den gelen anlamına gelmektedir. Ama bu anlamının dışında Anglikanizm mezhebine mensup kişiler için sıklıkla kullanılmaktadır.
Anglikanizm, 16. yüzyılda İngiltere Kralı 8. Henry’nin Roma Katolik Kilisesi’nden ayrılarak kendisini İngiltere Kilisesi’nin başı ilan etmesiyle başlamıştır. Bu olay İngiliz Reformu olarak bilinir ve Hıristiyanlık tarihindeki en önemli olaylardan biri olarak kabul edilir.
İngiltere Kilisesi 19. yüzyılda High Church ve Low Church olarak ikiye ayrılmıştır. High Church inanç ve uygulamalarında daha geleneksel ve muhafazakâr iken, Low Church daha ilerici ve değişime açıktı.
19. ve 20. yüzyıllarda, esas olarak 1799’da kurulan Kilise Misyonerlik Derneği‘nin çabalarıyla tüm dünyaya yayıldı.
Anglikan Kilisesi, 16. Yüzyılda Kral 8. Henry’nin Roma Katolik Kilisesi’nden ayrılmaya ve Papa yerine kendisini İngiltere Kilisesi’nin başı ilan etmeye karar vermesiyle İngiltere’de ortaya çıkmıştır.
Henry VIII, Aragorn’lu Katherine’in kendisine erkek bir varis bırakmaması üzerine evliliğini feshetmek istemiş, ancak Roma Kilisesi buna izin vermeyince, fesih işlemine devam etmek ve Anne Boleyn ile evlenmek için kiliseden ayrılmıştır.
Anglikanlar; İncil’in otoritesi, İsa Mesih’in öğretileri ve kutsal ayinler de dahil olmak üzere ortak bir dizi temel inancı paylaşmaktadır. Ayrıca İngiltere Kilisesi’nin önemine inanırlar ve geleneksel öğretilerine bağlı kalmaya çalışırlar.
Anglikan ibadetinin ana konusu, Kutsal Komünyon olarak da bilinen Efkaristiya‘dır. Bu ayin Hristiyan ibadetinin temel eylemi olarak görülür ve İsa Mesih’in bedeni ve kanının sembolleri olarak ekmek ve şarabın paylaşılmasını içerir. Anglikanlar ayrıca Vaftiz, Konfirmasyon ve Hastaların Meshedilmesi gibi çeşitli diğer sakramentleri de uygularlar.
Anglikanlar ayrıca dua ve ruhsal gelişimin önemini vurgular. Dua, Hristiyan inancının önemli bir parçası olarak görülür ve Anglikanlar genellikle günlük, sabah ve akşam duası gibi özel ve kamusal dua biçimlerini uygularlar.
Anglikanizm son derece adem-i merkeziyetçidir ve çeşitli kolları vardır. En yaygın kolları İngiltere Kilisesi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Episkopal Kilisesi ve Kanada Anglikan Kilisesi‘dir. Her kolun kendine özgü inanç ve uygulamaları vardır. Ancak hepsi İngiltere Kilisesi’nin geleneksel öğretilerini sürdürmeye çalışır.
İngiltere Kilisesi Anglikanizm’in orijinal koludur ve temel inanç ile uygulamalarının kaynağıdır. Ruhani lideri olarak kabul edilen Canterbury Başpiskoposu tarafından yönetilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Episkopal Kilise ikinci büyük kol olup, İngiltere Kilisesi gibi bir başpiskopos tarafından yönetilmektedir. Kanada Anglikan Kilisesi üçüncü büyük kol olup bir başpiskopos tarafından yönetilmektedir.
Bu makalede, algıda seçicilik kavramını ve bunun günlük yaşamımızı nasıl etkileyebileceğini inceleyeceğiz.
Algıda seçicilik, bireylerin ilgisiz bilgileri filtrelediği bilişsel bir süreçtir. İnsanların çevreden duyusal bilgileri seçtiği ve kendi benzersiz bilişsel tercihlerine göre yorumladığı bir süreçtir. İnsanlar algısal seçiciliği, kendileri için en uygun ve önemli olan nesneleri ve olayları belirlemek ve bunlara dikkat etmek için kullanırlar. Bu süreç, insanların en önemli buldukları şeylere odaklanmalarına ve önemli olmayan uyaranları görmezden gelmelerine yardımcı olur.
İlgili İçerik: Mizantropi (İnsanlardan Nefret Etme) Nedir?
Algıda seçiciliğin mucidi olarak tek bir kişiyi belirlemek zordur. Zira bu konu erken Yunan filozoflarından beri çalışılmaktadır. Platon gerçekliğin zihinde olduğuna ve duyusal deneyimlerimiz ile düşünce süreçlerimizden etkilendiğine inanıyordu. Aristoteles, hocasının teorilerini daha da geliştirerek insanların uyaran ve tepki arasındaki belirli ilişkileri seçme konusunda gözlemci bir yeteneğe sahip olduğuna dair bir anlayış inşa etmiştir. Bu araştırma, beynimizin etrafımızdaki dünyayı nasıl yorumladığına dair kendi bakış açılarıyla katkıda bulunan birçok farklı bilim insanıyla zaman içinde gelişti.
Algıda seçicilik, bireylerin ilgisiz bilgileri filtrelemesine ve kendileriyle ilgili olan bilgilere odaklanmasına olanak tanıyarak çalışır. Bu filtreleme süreci, bireyin kendine özgü tercihlerine, inançlarına ve deneyimlerine dayanır. İnsanlar algısal seçiciliği, kendileri için en uygun ve önemli olan nesneleri ve olayları belirlemek ve bunlara dikkat etmek için kullanırlar. Bu süreç, insanların en önemli buldukları şeylere odaklanmalarına ve önemli olmayan uyarıcıları görmezden gelmelerine yardımcı olur.
Algıda seçiciliğin bireyler için birçok faydası vardır. Önemli bilgilere odaklanmamızı ve ilgisiz ayrıntıları engellememizi sağlar. Bu, gerekli olmayan bilgilere zaman harcamadığımız için bilgileri daha verimli bir şekilde işlememize yardımcı olur. Ayrıca, algısal seçicilik çevremizdeki bilgilere öncelik vermemize yardımcı olur. Bu da karar verme ve problem çözmede yardımcı olabilir.
Algıda seçicilik faydalı olsa da, bazı potansiyel dezavantajları da vardır. Algısal seçiciliklerine çok fazla güvenen kişiler, ilgili olarak tanımlamadıkları önemli bilgileri kaçırabilirler. Ayrıca, algısal seçicilik insanların önemli olarak tanımladıkları bilgilere çok fazla odaklanmalarına ve ilgili olduğunu fark etmedikleri potansiyel olarak önemli diğer bilgilere dikkat etmemelerine yol açabilir.
Seçici dikkat, bir uyaranın belirli yönlerine odaklanırken diğerlerini görmezden gelme sürecidir. Örneğin, kalabalık bir caddede yürürken, geçen arabaların seslerine odaklanabilir ve yoldan geçenlerin konuşmalarını görmezden gelebilirsiniz. Bu bir seçici dikkat örneğidir.
Seçici tanıma, bir uyarıcının belirli yönlerine odaklanırken diğerlerini görmezden gelme sürecidir. Örneğin, bir tabloya bakarken renklere odaklanabilir ve fırça darbelerini görmezden gelebilirsiniz. Bu, seçici tanımaya bir örnektir.
Seçici hafıza, bir uyarıcının belirli yönlerine odaklanırken diğerlerini göz ardı etme sürecidir. Örneğin, bir ders dinlerken ana noktalara odaklanabilir ve ayrıntıları göz ardı edebilirsiniz. Bu seçici hafızaya bir örnektir.
Algı, çevremizi anlamlandırmak için duyularımız aracılığıyla bilgi alma ve bunları yorumlama sürecidir. Dünyayı bu şekilde anlamlandırır ve onunla bu şekilde etkileşim kurarız. Ancak algımız, çevremizi ve çevremizdeki insanları nasıl yorumladığımızı etkileyebilecek çeşitli faktörler tarafından da şekillendirilir.
Biyolojimiz, algımızı etkileyen birçok faktörden biridir. Görme, duyma, koklama, tatma ve dokunma gibi fiziksel duyularımız bize etrafımızdaki dünya hakkında bilgi verir ve bunları yorumlamamıza yardımcı olur. Beynimiz de duyularımızdan aldığımız bilgileri işlediği ve yorumladığı için algıda bir rol oynar. Ayrıca, genetik yapımız ve önceki deneyimlerimiz de algımızı şekillendirebilir.
Örneğin, renk körü olan insanlar belirli renkleri algılayamayabilir. Benzer şekilde, travma yaşamış veya akıl hastalığı olan kişilerin gerçeklik algısı değişmiş olabilir.
İçinde yaşadığımız ve etkileşimde bulunduğumuz çevre de algımızı şekillendirebilir. Aydınlatma, gürültü, sıcaklık ve diğer insanların varlığı gibi faktörler çevremizi nasıl algıladığımızı etkileyebilir.
Örneğin, karanlık veya loş bir oda bizi huzursuz ve endişeli hissettirirken, aydınlık ve iyi aydınlatılmış bir oda kendimizi güvende hissetmemizi sağlayabilir. Benzer şekilde, gürültülü ve kaotik bir ortam bizi bunalmış ve stresli hissettirirken, sessiz ve huzurlu bir ortam bizi rahatlamış ve sakin hissettirebilir.
Psikolojik durumumuz da algımızı etkileyebilir. İnançlarımız, değerlerimiz ve beklentilerimiz etrafımızdaki dünyayı nasıl yorumladığımızı renklendirebilir. Ayrıca, duygusal durumumuz da algımızda rol oynayabilir. Örneğin, mutlu ve memnun hissettiğimizde, dünyayı olumlu bir ışık altında görme olasılığımız daha yüksek olabilir. Tersine, üzgün ve depresif hissettiğimizde, dünyayı olumsuz bir şekilde görme olasılığımız daha yüksek olabilir.
İçinde yaşadığımız sosyal çevre de algımızı şekillendirebilir. Ailemiz, arkadaşlarımız ve iş arkadaşlarımızla olan ilişkilerimiz kendimizi ve etrafımızdaki dünyayı nasıl algıladığımızı etkileyebilir. Ayrıca, televizyon, film ve internet gibi medya da algımızı etkileyebilir.
Örneğin, medya belirli bir grup insanı olumsuz bir şekilde resmediyorsa, o grup hakkında olumsuz bir algıya sahip olma ihtimalimiz artabilir. Benzer şekilde, medya belirli bir grup insanı olumlu bir şekilde gösteriyorsa, o gruba ilişkin olumlu bir algıya sahip olma olasılığımız daha yüksek olabilir.
Algıda seçicilik, çevreden gelen bilgileri önceliklendirmemize ve filtrelememize yardımcı olan önemli bir bilişsel süreçtir. Bilgiyi daha verimli bir şekilde işlememize yardımcı olmanın yanı sıra karar verme ve problem çözmeye yardımcı olmak gibi birçok faydası vardır. Bununla birlikte, insanların ilgili olarak tanımlamadıkları önemli bilgileri kaçırmalarına da yol açabilir. Algısal seçiciliğin davranışlarımızı nasıl etkilediğinin farkında olmak ve bunu dikkatli bir şekilde kullanmak önemlidir.
Kaynakça:
]]>Sağlığa faydalarından yemek pişirme ve fırınlamadaki çok yönlülüğüne kadar, bu besinin evinizin vazgeçilmezi olacağı kesin. Kuşburnu marmelatının harika faydaları hakkında daha fazla bilgi edinmek için okumaya devam edin.
Kuşburnu marmelatı; kuşburnu ve genellikle şekerden yapılan bir karışımdır. Kuşburnu yabani güllerin yenilebilir meyvesidir ve doğal olarak antioksidanlar, vitaminler ve mineraller bakımından zengindir. Kuşburnu marmelatında kullanılan şeker tat vermekle birlikte marmelatın korunmasına da yardımcı olur. Kuşburnu marmelatı, eşsiz lezzeti ve sayısız faydası nedeniyle ilgi görmektedir.
İlginizi Çekebilir: Mizantropi (İnsanlardan Nefret Etme) Nedir?
Kuşburnu marmelatı inanılmaz derecede besleyicidir ve sağlık açısından sayısız faydası vardır. İşte kuşburnu marmelatı faydaları…
Marmelat veya sadece ham hali olarak ele aldığımızda kuşburnu kızarıklık,ciltte yanma ve ileri vakalarda nefes darlığına yol açabilecek seviyede alerjik reaksiyonlara neden olabilir.
Şekersiz kuşburnu marmelatı faydaları aslında şekerli veya şekersiz oluşuna bağlı bir değişim yaşamaz. Şeker burada sadece tatlandırıcı role bürünmektedir. Bundan dolayı yukarıdaki faydaları tekrarlamak hiç de yanlış olmaz.
Şekersiz kuşburnu marmelatı mükemmel bir C Vitamini kaynağıdır ve bir çorba kaşığı önerilen günlük alım miktarının ’si kadarını sağlar. C Vitamini bağışıklık sistemi için gereklidir. Cildin genç ve sağlıklı görünmesine yardımcı olan kolajen üretiminde rol oynar. Şekersiz kuşburnu marmelatı, iyi görme ve sağlıklı cilt için gerekli olan A Vitamini açısından da zengindir. Ayrıca, sindirim sağlığını ve düzenli bağırsak hareketlerini desteklemeye yardımcı olan iyi bir diyet lifi kaynağıdır.
Kuşburnu marmelatını mutfağınızda bir çok alanda kullanabilirsiniz. Tatlı tadı onu tost, kek ve çöreklere harika bir şekilde ekler. Tavuk gibi etler için sos olarak da kullanılabilir. Kuşburnu marmelatı dondurma için bir üst kaplama olarak veya tartlar ile turtalar için bir dolgu olarak kullanılabilir. Son olarak reçellerde, jölelerde ve konservelerde kullanılabilir.
Her derde deva niteliğindeki kuşburnu marmelatını hazırlamak son derece kolay ve basittir. Videodaki adımları takip etmeniz yeterli olacaktır.
Kuşburnu marmelatı, oldukça lezzetli ve besleyici bir besindir. Bu makalede kuşburnu marmelatının sağlığa faydalarından yemek pişirme ve fırınlamadaki çok yönlülüğüne kadar birçok faydası incelenmiştir. Kuşburnu marmelatı antioksidanlar, vitaminler ve minerallerle doludur ve çeşitli yemeklerde kullanılabilir. Bugün kendi kuşburnu marmelatınızı hazırlayın ve tüm faydalarının tadını çıkarın.
]]>Maya, insan vücudunda bulunan tek hücreli bir mantar türüdür. Maya normalde idrarda bulunmaz. Genel olarak idrarda maya hücrelerinin varlığı bir sorun olarak görülmez. Ancak idrarda maya hücrelerinin yükselmesi bir enfeksiyon belirtisi olabilir. İdrarda yüksek maya hücreleri tipik olarak idrar yolu enfeksiyonu (İYE) veya maya enfeksiyonunun bir göstergesidir.
Hamilelik sırasında idrarda yüksek miktarda maya hücresi vücudun dengesinin bozulduğunun bir işaretidir. Maya, vücutta doğal olarak oluşan bir mantardır, ancak büyük miktarlarda bulunduğunda tıbbi sorunlara neden olabilir. Hamile kadınlarda, idrarda yüksek maya hücreleri maya enfeksiyonunun bir göstergesi olabilir. Bu durum anne için rahatsızlığa neden olabilir ve bebek için komplikasyonlara yol açabilir.
Hamilelik sırasında idrarda maya hücrelerinin yükselmesinin kesin nedeni bilinmemektedir. Bununla birlikte, hamilelik sırasında meydana gelen hormonal değişikliklerin vücudun doğal dengesini bozabileceği ve mayanın aşırı büyümesine yol açabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, zayıflamış bağışıklık sistemi, vücuttaki yüksek şeker seviyeleri ve antibiyotik veya steroid kullanımı da idrarda yüksek düzeyde maya hücresinin varlığına yol açabilir.
Hamile bir kadının idrarında maya hücreleri yükseldiğinde; vajinal bölgede kaşıntı, yanma ve ağrı gibi semptomlar yaşayabilir. Bazı durumlarda, maya enfeksiyonu mesaneye yayılarak tahrişe ve rahatsızlığa neden olabilir. Tedavi edilmezse, enfeksiyon erken doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi daha ciddi komplikasyonlara yol açabilir.
İdrar testinde maya bulunması, kandidiyaz adı verilen yaygın bir vajinal enfeksiyonun teşhisi için yararlıdır.
Mayalar, yaklaşık 3 ila 40 mikrometre çapında tek hücreli bir mantar türüdür. Ana enerji kaynağı olarak organik bileşikleri kullanırlar ve koloniler halinde büyürler.
Maya, diyabetik hastaların veya bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerin idrarında yaygın olarak bulunur. Diyabetli hastaların asidik, glikoz içeren idrarı mayanın büyümesi için ideal bir ortam sağlar.
İdrar numunesine giren az miktarda maya, numune hızlı bir şekilde incelenmezse hızla çoğalır.
İlginizi Çekebilir: Ksantelazma Belirtileri,Nedenleri ve Tedavisi
İdrarda maya hücrelerinin yükselmesinin en yaygın nedeni idrar yolu enfeksiyonudur. İdrar yolu enfeksiyonlarına idrar yoluna giren ve iltihaplanmaya neden olan bakteriler neden olur. Bakteriler kirli su, cinsel aktivite ve hatta kötü hijyen gibi çeşitli kaynaklardan ortaya çıkabilir. İdrarda yüksek maya hücrelerinin diğer nedenleri arasında zayıflamış bağışıklık sistemi, diyabet veya hormonal düzensizlikler yer alabilir.
İdrarda yüksek düzeyde maya hücresinin belirtileri nedene bağlı olarak değişebilir. En yaygın olarak, hastalar idrar yaparken yanma veya kaşıntı, idrara çıkma isteğinde artış veya bulanık veya kötü kokulu idrar yaşayacaktır. Diğer belirtiler arasında alt karın bölgesinde ağrı, ateş veya yorgunluk yer alabilir.
İdrardaki mayayı incelemek için önceden idrar sedimentinin elde edilmesi gerekir.
Bunun için idrar örneği birkaç saat bekletilerek idrardaki farklı elementlerin (beyaz ve kırmızı kan hücreleri, maya, kristaller, vb.) dibe çökmesi beklenmelidir. Bu işlem çok yavaş olduğundan, daha kısa sürede tortu örneği elde etmek için idrar saniyede 1500 veya 2000 devirde yaklaşık 5 dakika santrifüj edilir.
Maya hücreleri mikroskop altında tomurcuk içerebilen veya içermeyen küçük, kırılgan oval yapılar olarak görünür. Şiddetli enfeksiyonlarda, dallanmış, miselyal formlar olarak görünebilirler.
Bazen, boyutları ve şekilleri çok benzer olduğu için mayaları mikroskobik olarak kırmızı kan hücrelerinden ayırt etmek zor olabilir.
Maya hücreleri nadir, az, orta veya çok olarak rapor edilir.
İdrarda yüksek miktarda maya varsa ve buna WBC’lerin (Beyaz Kan Hücreleri) varlığı eşlik ediyorsa, bu gerçek bir enfeksiyon belirtisi olmakla birlikte kandidiyaza işaret eder.
İdrarda yükselen maya hücrelerinin tedavisi altta yatan nedene bağlı olacaktır. İdrar yolları enfeksiyonları için genellikle enfeksiyona neden olan bakterileri ortadan kaldırmak için antibiyotikler reçete edilir. Diyabet veya hormonal dengesizlikler gibi diğer nedenler için doktorlar, durumu yönetmeye yardımcı olmak için yaşam tarzı değişiklikleri veya ilaç tedavisi önerebilir. Bazı durumlarda, idrarda yükselen maya hücrelerini tedavi etmek için antifungal ilaçlar önerilebilir.
Sonuç olarak, idrarda maya hücresi yüksekliği enfeksiyon belirtisi olabilir. En yaygın neden idrar yolu enfeksiyonudur. Ancak diyabet veya hormonal dengesizlikler gibi diğer nedenler de sorumlu olabilir.
İdrarda yüksek düzeyde maya hücresinin belirtileri değişebilir fakat tipik olarak idrar yaparken yanma veya kaşıntı, artan idrara çıkma isteği veya bulanık ile kötü kokulu idrarı içerir. İdrarda yüksek maya hücreleri için tedavi altta yatan nedene bağlı olacaktır ve İYE’ler için antibiyotiklerden diğer nedenler için antifungal ilaçlara kadar değişebilir.
]]>Orkide, Orchidaceae familyasına ait bir tür çiçekli bitkidir. Orkidelerin 25.000’den fazla türü vardır ve yeryüzündeki neredeyse her kıtada bulunurlar. Orkideler güzel çiçekleriyle bilinir ve genellikle karmaşık tasarımlara sahip renkli yaprakları vardır. Ayrıca çok çeşitli şekil, boyut ve kokulara sahip olabilirler. Orkideler aynı zamanda en uzun yaşayan bitkilerden biri olarak kabul edilir.
Orkideler, onları diğer bitkilerden ayıran birçok benzersiz özelliğe sahiptir. Örneğin, topraktaki nemi ve besinleri emmelerine yardımcı olan tek bir büyük kök sistemine sahiptirler. Kökler ayrıca orkidenin uzun süreler boyunca su depolamasına da yardımcı olur. Ayrıca orkideler, üremelerine yardımcı olan pollinia adı verilen özel bir polen türüne sahiptir. Bu polenler bir çiçekten diğerine aktarılarak tozlayıcılara ihtiyaç duymadan üremelerini sağlar.
Orkide bitkileri, herhangi bir eve veya bahçeye zarafet getirebilecek güzel, egzotik çiçeklerdir. Ne yazık ki, canlılıklarını ve güzelliklerini korumak söz konusu olduğunda biraz hassas olabilirler. Orkide yetiştiricilerinin karşılaştığı en yaygın sorunlardan biri sararan yapraklardır. Peki orkidenin yaprakları neden sararır? İşte 10 neden…
Orkide yapraklarındaki sararmanın önde gelen nedeni aşırı sulamadır. Orkide suyla doldurulduğunda, kökler topraktan su ve besinleri emmek için mücadele eder. Besin olmadan yapraklar elastikiyetini kaybeder ve sararır.
Aşırı sulama ayrıca kök sisteminin zayıflamasına neden olur. Sonunda, orkideniz geri dönüşü olmayan bir noktaya ulaşır ve kök sistemi zarar görür.
Orkidelerinizi hangi sıklıkta sulamanız gerektiği, sahip olduğunuz orkidenin türü, içinde bulunduğu saksının boyutu ve türü, yaşadığınız iklim ve ne sıklıkta gübreleme yaptığınız gibi bir dizi faktöre bağlı olacaktır. Genel bir kural olarak, çoğu orkide haftada bir kez sulanmalıdır. Ancak bazılarının daha sık veya daha seyrek sulanması gerekebilir.
Orkidenizi ne sıklıkta sulamanız gerektiğinden emin değilseniz, her sulamadan önce toprağın kuru olup olmadığını kontrol edin. Eğer kuruysa, bitkinize su vermenin zamanı gelmiş demektir!
Suyun az olması da orkidenin sararmasına neden olabilir. Orkide yeterince su almıyorsa, yapraklar sararmaya ve sarkmaya başlayacaktır. Bitki ayrıca bodurlaşabilir ve kökler kuru ve buruşuk görünebilir.
Başta orkide için sık sulama gerekir çünkü kabuk çabuk kuruyabilir. Birkaç hafta sonra kabuk daha emici hale gelir ve sulama azaltılabilir. Bununla birlikte toprak çok fazla su tutabilir – aşırı suladığınız için değil – bu da orkidenin yapraklarının sararmasına neden olabilir.
Orkidenizin yapraklarındaki yeşilden sarıya ani değişimin bir başka olası nedeni de saksıda drenaj deliklerinin olmaması olabilir.
Orkideler 27°C’den yüksek ve 13°C’den düşük sıcaklıklara karşı hassastır. Alışılmadık derecede yüksek veya düşük sıcaklıklara maruz kaldığında, orkide sararan yapraklar da dahil olmak üzere stres belirtileri göstermeye başlayacaktır. Kontrol edilmezse, orkide yaprakları kahverengiye döner ve dökülmeye başlar. Nihayetinde, orkideniz sıcaklık stresi nedeniyle ölecektir.
Normal bitki gübresi bazen orkidelerde işe yarasa da, bazen onları yakabilir ve yaprakların sararmasına neden olabilir. Orkideler telaşlı olma eğilimindedir ve diğer bitkiler için kullanılan yanlış gübrenin verilmesine olumsuz tepki verebilirler.
Orkidenin yaprakları neden sararır sorusunun bir başka cevabı da besin eksikliğidir. Orkide bitkileri yetersiz beslendiğinde stres belirtileri göstermeye başlar. Yaprak büyümesinin durması, sarı yapraklar ve çiçek eksikliği, orkidenizin ihtiyaç duyduğu besinleri alamadığının işaretlerinden bazılarıdır.
Göz Atabilirsiniz: Kelebekler Ne Yer? 🦋
Orkideler doğada genellikle ağaçların gölgelikleri altında dolaylı güneş ışığında yetişen tropikal bir bitkidir. Doğrudan güneş ışığına alışık olmadıklarından, çok fazla doğrudan güneş ışığı alan bir yerde yetiştirilirse yaprakları sararabilir.
Tüm bitkiler ışığa ihtiyaç duyar, ancak orkideler için mümkün olduğunca dolaylı güneş ışığı tercih edilir.
Bir bitkinin yerini veya ortamını değiştirdiğinizde, bu durum bitkinizin stres hissederek yapraklarının veya çiçeklerinin dökülmesine neden olabilir.
Sararan yapraklar bitkilerde daha ciddi bir stres belirtisidir. Bu stres, bitkinizi mağazadan eve ilk getirdiğinizde veya bitkinizi bir odadan diğerine taşıdığınızda meydana gelebilir. Ev ya da herhangi bir yer değiştirmeniz halinde de meydana gelebilir.
Orkidenizdeki sarı yapraklardan bitki hastalıkları da sorumlu olabilir. Yapraklarda sarı lekeler veya benekler varsa, bunun nedeni büyük olasılıkla bir hastalıktır.
Orkide yaprakları çoktan sararmaya başladıysa, ilk adım nedenini belirlemektir. Sebep belirlendikten sonra, sorunu tedavi etmek için uygun adımlar atılabilir. Orkide aşırı sulanıyorsa, tekrar sulamadan önce toprağın tamamen kurumasını bekleyin. Orkide az sulanıyorsa, daha sık sulayın. Sebep besin eksikliğiyse, bitkinin canlılığını geri kazanmak için uygun bir gübre kullanın. Sebep haşere veya hastalıksa, bitkiye buna göre işlem uygulayın.
Orkidenizin suya ihtiyacı olup olmadığını anlamanın ilk yolu yapraklarına bakmaktır. Orkideler güzel, büyük yapraklarıyla bilinir ve sağlıklı olduklarında bu yapraklar parlak yeşil olur. Yapraklar sarı veya kahverengi görünmeye başladıysa, bu bitkinin susuz kaldığının ve daha fazla suya ihtiyaç duyduğunun bir işaretidir. Kaynak
Çürük nedeniyle olmadığı sürece sarı yaprakların kesilmemesi önerilmektedir. Bunun birkaç önemli nedeni vardır. Sararan alt yapraklar muhtemelen yaşlı oldukları ve verimli çalışmadıkları için dökülmektedir. Bir orkide yeni yapraklar çıkardığında, genellikle en eski yapraklarını döker.
Orkideler yapraklarını dökerken onları yalıtarak enfeksiyonların ve patojenlerin bitkiye girmesini önler. Sarı bir yaprağın tabanına yakın canlı dokuyu keserseniz, bulaşıcı mikroorganizmalar için bir saldırı vektörü sunmuş olursunuz.
Bu yazımızda Orkidenin Yaprakları Neden Sararır konusunu ele aldık. Dilerseniz konu hakkında yorum bırakabilirsiniz.
]]>Cerrahi dikişler ya da ameliyat dikişleri, yaraları kapatmak için kullanılan bir tür tıbbi işlemdir. Genellikle ameliyat sırasında yapılan kesilerin yanı sıra kesikler ve yırtıklar gibi dış yaraları kapatmak için de kullanılırlar. Cerrahi dikişler iplik, yapışkan bant ve hatta zımba dahil olmak üzere çeşitli malzemelerden yapılabilir.
Cerrahi dikişler, her biri kendine özgü avantaj ve dezavantajlara sahip birkaç farklı tipte olabilir. En yaygın kullanılan tipler emilebilir, emilmeyen ve yapışkan tiplerdir. Emilebilen dikişler zamanla çözülürken, emilemeyen dikişlerin bir sağlık uzmanı tarafından alınması gerekir. Yapışkan dikişler özel bir tıbbi yapışkan türünden yapılır ve tıbbi müdahaleye gerek kalmadan kolayca çıkarılacak şekilde tasarlanmıştır.
Ameliyat dikişlerinin iyileşme süresi, kullanılan dikişin türüne ve yaranın boyutuna bağlıdır. Genel olarak, cerrahi dikişlerin iyileşmesi yaklaşık 5 ila 7 gün sürer. Bununla birlikte, daha büyük yaralar veya emilebilir malzemelerden yapılan dikişler için daha uzun sürebilir.
Çözülebilir veya emilebilir iç dikişlerin kaybolması için geçen süre değişebilir. Çoğu 1 veya 2 hafta içinde çözülmeye veya dökülmeye başlar. Ancak tamamen kaybolmaları birkaç hafta sürebilir. Bazıları birkaç ay sürebilir.
Dikişlerinizin olması gerektiği gibi iyileşip iyileşmediğini merak ediyor olabilirsiniz. Genel olarak, dikişleriniz düzgün bir şekilde iyileşiyorsa, etkilenen bölgede daha az ağrı, şişlik ve kızarıklık fark etmelisiniz. Bölgenin işlem öncesine göre daha sıkı hissedilmesi de olağandır. Bu işaretler, dikişlerinizin doğru bir şekilde iyileştiğine dair içinizi rahatlatmaya yardımcı olabilir.
Yara bir bandajla kaplıysa, bölgenin iyileşip iyileşmediğini de görebilirsiniz. Bu, bandajı nazikçe çıkararak ve altındaki dikişleri gözlemleyerek yapılabilir. Sağlam görünüyorlarsa ve ayrılmıyorlarsa, bu dikişlerinizin düzgün bir şekilde iyileştiğine dair iyi bir işarettir.
Dikişleriniz güzel bir şekilde iyileşiyor gibi görünse bile, bir şeylerin yolunda gidip gitmediğini gösterebilecek dikkat etmeniz gereken birkaç işaret vardır. Bunlar arasında kızarıklık, şişme, sıcaklık, ağrı ve yaradan akıntı yer alır. Bu işaretlerden herhangi birini fark ederseniz, yarayı kontrol ettirmek için doktorunuza başvurmanız en iyisidir.
Yaranın etrafındaki cildin rengine de dikkat etmek önemlidir. Rengi değişmeye başlarsa, bu bir enfeksiyon belirtisi olabilir. Böyle bir durumda hemen tıbbi yardım alın.
Yakın zamanda ameliyat olduysanız, iyileşme sürecinin rahatsız edici ve uzun olabileceğini biliyorsunuzdur. Ancak doğru bilgi ve özenle dikişlerinizin iyileşme sürecini hızlandırabilir ve daha hızlı iyileşme yoluna girebilirsiniz. İşte bazı öneriler…
İyileşme sürecindeki en önemli adım uygun bakım ve temizliktir. Enfeksiyonu önlemek için dikişler kuru ve temiz tutulmalıdır. Dikişlerinize dokunmadan önce ve sonra ellerinizi sabun ve suyla yıkadığınızdan emin olun. Ayrıca, tahrişe ve iltihaplanmaya neden olabileceğinden, doğrudan dikişlerin üzerine su veya sabun sürmekten kaçının. Bandajlarınızı düzenli olarak değiştirin ve herhangi bir enfeksiyon belirtisine karşı dikişlerinize göz kulak olun.
Dengeli beslenmek iyileşme süreci için çok önemlidir. Vitamin ve mineraller açısından zengin bir diyet, dikişlerin iyileşme sürecini hızlandırmaya yardımcı olabilir. Meyveler, sebzeler ve proteinler, dokunun onarılmasına ve yenilenmesine yardımcı olabilecek harika kaynaklardır. Ayrıca, gün boyunca susuz kalmadığınızdan ve bol su içtiğinizden emin olun.
Bazı durumlarda, alternatif tedaviler iyileşme sürecini hızlandırmaya yardımcı olabilir. Bitkisel ilaçlar, homeopati (bazı hastalıklara neden olabilecek maddelerin düşük dozlarda verilmesi) ve akupunktur; ameliyat dikişlerinin iyileşmesi için faydalı olabilecek alternatif tedavilere örnektir. İlaçlarla etkileşime girebileceğinden veya başka yan etkilere neden olabileceğinden herhangi bir alternatif tedaviyi denemeden önce doktorunuzla veya sağlık uzmanınızla konuşun.
Genel olarak, cerrahi işlemden sonra en az bir hafta boyunca sudan kaçınmanız gerekir. Bununla birlikte, kesin zaman dilimi prosedürün türüne, kullanılan dikişlerin türüne ve dikişlerin konumuna bağlı olarak değişebilir. Doktorunuzun talimatlarına uymanız ve bölgeyi suya maruz bırakmadan önce önerilen süre kadar beklemeniz önemlidir.
Ameliyattan sonra belirli bir süre sudan kaçınmak önemlidir. Bunun nedeni, dikişli bölgenin suya maruz kalmasının enfeksiyonlara ve diğer komplikasyonlara neden olabilmesidir. Su ayrıca dikişlerin gevşemesine veya çözülmesine neden olabilir. Bu da yaranın açılmasına ve enfeksiyona daha duyarlı hale gelmesine yol açabilir.
Ameliyattan sonra kişinin duş almasının güvenli olduğunu gösteren sabit bir süre olmamasına rağmen, yine de kabaca duş almadan önce en az 2-3 gün beklenmesi önerilir. Dikiş atıldıktan iki ila üç gün sonra kişi, hijyen de gerekli olduğu için vücudunu yıkamak için hafif basınçlı duş alabilir. Ancak uygun bir banyo yapmak için yaranın tamamen iyileşmesi beklenmelidir. Kişi acele etmemeli ve dikişlerinin üzerine çok fazla su dökmemelidir. Aksi takdirde bu durum çeşitli enfeksiyonlara neden olabilir.
Ameliyat Dikişlerinin İyileştiği Nasıl Anlaşılır? yazımızı okuduğunuz için teşekkürler. Dilerseniz Polimenore Belirtileri ve Nedenleri yazımıza da göz atabilirsiniz.
]]>Kuveyt, Basra Körfezi’nin kuzeybatı kıyısında yer alan 17.818 km2’lik yüzölçümüne sahip bir Arap devletidir. Kuzeyinde Irak ve güneybatısında Suudi Arabistan ile sınır komşusudur. Nüfusu 2022 yılı itibariyle 4,422,197‘dir.
Kuveyt ile ilgili diğer bilgiler şu şekildedir:
Kuveyt petrole dayalı bir ekonomiye sahiptir ve ana ihraç ürünü de petroldür. Ayrıca para birimi olan Kuveyt Dinarı dünyadaki en değerli para birimidir.
Dünya Bankası’na göre Kuveyt kişi başına düşen milli gelire göre dünyanın en zengin 10 ülkesinden biridir. Petrol, GSYİH’nin yarısını ve hükümet gelirlerinin �’ını oluşturmaktadır. Petrol dışı sektörler arasında finansal hizmetler de yer almaktadır.
Büyük ölçüde çöllerle kaplı küçük bir ülke olan Kuveyt’in devasa petrol rezervleri onu zengin bir ülke haline getirmiş ve petrol rafinasyonu ana sanayi haline gelmiştir.
Kuveyt Dinarı, Kuveyt Devleti’nin ulusal para birimidir. Dinar adı Roma İmparatorluğu’nun para birimi Denarius’undan türemiştir. KWD olarak gösterilen Kuveyt Dinarı, birçok Arap ülkesinde kullanılan bir madeni para olan 1000 fils’e bölünmüştür.
1 Kuveyt Dinarı Aralık 2022 itibariyle 60,5 Türk Lirası’na denk gelmektedir.
1 Kuveyt Dinarı Aralık 2022 itibariyle 3,25 Amerikan dolarına eşittir.
Kuveyt asgari ücret 2023 yılında 75 Kuveyt Dinarı olarak belirlense de en düşük işçi maaşı yaklaşık 320 Kuveyt Dinarı‘dır. Ortalama maaş ise 1260 Dinar’dır. 2018’den önce Kuveyt’te asgari ücret 60 KWD idi. İsterseniz bu fiyatları bir de Türk Lirası cinsinden kıyaslayalım:
Basra Körfezi kıyısında yer alan petrol zengini Kuveyt pahalı mı? İsterseniz tablo üzerinde incelemeye başlayalım.
Tabloda yer alan ürünleri asgari ücret (en düşük 320 olarak baz alabilirsiniz) ile karşılaştırarak Kuveyt’in pahalı olup olmadığının çıkarımını yapabilirsiniz. Tabi oranın yerlisi olarak hesaplarsak 😉
Kuveyt’te ev kiraları dünyanın birçok yerinde olduğu gibi lüks, orta ve vasat olmak üzere farklı fiyatlandırmalara tabidir. İsterseniz tabloda bunu detaylı inceleyelim.
Kuveyt Asgari Ücret 2023 yazımızın sonuna geldik. Dilerseniz düşüncelerinizi yorumlar kısmında paylaşabilir şu konulara da göz atabilirsiniz.
]]>Kaz; genellikle Avrupa, Asya ve Afrika kıtasının kuzeyinde yaşayan Anatidae familyasına ait bir kuş türüdür. Ülkemizde genellikle Trakya ve Erzurum-Kars yöresinde görülmektedir.
Kazlar genellikleri iri olmakla birlikte, beyaz veya boz renkli ve ayakları perdelidir. Ördek ile sıklıkla karıştırılan bir su kuşudur; ancak farklı hayvanlardır.
Beslenmesinin çoğu tahıl veya tohumlara dayandığından öğütücü bir kuştur. Bununla birlikte, beslenmesinde başka yiyecekler de yer alır.
Kazlar türlerine bağlı olarak 10 ila 20 yıl arasında yaşayabilmektedirler. Yaşam sürelerine çevre, beslenme ve endüstriyel koşullar da etken olmaktadır. Öyle ki endüstriyel anlamda yetiştirilen kazların yaşam süreleri genellikle 3 yılı geçmez.
Kazlar diğer birçok kuş türü gibi uyurlar. Ancak bu uyku bildiğimiz türden bir uyku değildir. Pek çok kuş gibi kazların da gözlerini kapatırken kullandıkları birkaç numara vardır. Örneğin, kazlar bir gözleri kısmen açık uyuyabilir. Bu da uyurken yırtıcıları izlemelerine olanak tanır.
Kazlar bu oldukça etkili hareketi elde etmek için beyinlerinin sadece bir yarısını uyku için kapatırken diğer yarısını da uyanık tutarlar. Buna unihemisferik uyku denir ve hayvanlar aleminde nadir görülür.
Kazlar öğütücü hayvanlar olduklarından, beslenmeleri yem ve tahıllara dayanır. Bununla birlikte, diğer yiyecek türlerini de yeme eğilimindedirler. Aslında gagaları, beslendikleri otları da yiyebilecekleri şekilde tasarlanmıştır.
Genel olarak kazların beslenmesi çeşitlilik gösterme eğilimindedir ve büyük ölçüde bulundukları bölgeye bağlıdır. Bununla birlikte, esas olarak doğada bulunan bitki özlerine dayanır.
Bu dost canlısı perde ayaklı kuşun çok zeki, dikkatli ve tehlikeleri ayırt edip bunlardan kaçınabilen bir kuş olduğu kanıtlanmıştır. Dahası, insanlara alışırlar ve eğitilmeleri kolaydır. Hatta bazı insanlar onları evcil hayvan olarak sahiplenmeye karar vermektedir.
Kazlar ısı tasarrufu için tek ayak üzerinde dururlar. Bunu, bir ayaklarını ısıtmak için tüylerinin altına sokarak yaparlar. Ayakları pullu olduğundan ve yalıtımı olmadığından, bu onlar için sıcak kalmanın en iyi yoludur.
Kazlar genellikle insanlara karşı saldırgan değildir. Ancak kendilerini tehdit altında hissederlerse veya bölgeleri işgal edilirse saldırırlar. Eğer bir kaz size saldırırsa, sakin olun ve yavaşça uzaklaşın. Koşmayın, çünkü bu sadece kazın doğal kovalama içgüdüsünü tetikleyecek ve daha da tedirgin olacaktır.
Kazların dişleri yoktur. Kazların gagalarında uzun tırtıklı kenarlar bir nevi diş görevi görürler.
Evet, kazlar uçar. Ama yerde, havada olduğundan daha fazla zaman geçirirler. Bu becerilerini en çok sonbaharda, kıştan kaçmak için göç etmeye karar verdiklerinde kullanırlar. Tabi durum evcil ve yabani kazlarda değişmektedir.
Uzun mesafeler katetme özelliği genellikle yabani kazlarda görülmektedir. Mesela Kanada Kazları bir gün içinde hava şartları elverirse 2400 km’ye kadar uçabilmektedir.
Kazlar birlikte uçarak havada ilginç bir şekilde V şekli oluştururlar. Bilim adamları, kazların bu şekilde yaparlarsa hedeflerine daha hızlı ulaşabileceklerini keşfettiler. Keşfe göre kazların bu uçuşu enerji tasarrufu sağlar ve her bir kazın ayrı ayrı uçmasına kıyasla q daha uzağa gidebilmesine olanak sunar.
Her bir kuşun kanat çırparak arkasındaki kuşu destekleyici bir hareket ürettiği tespit edilmiştir. Böylece her bir kaz ilave kaldırma kuvveti oluşturarak arkasındaki kuşun hava direncini azaltır ve uçuş gücünü artırır.
Öndeki lider, havanın gücünü kıran ilk aktör olduğu için daha fazla enerji harcar. Böylece, öndeki kaz yorulduğunda önden ayrılır ve düzenin arkasına geçer. Hızla başka bir kaz liderlik pozisyonunu alır. Bu değişim uzun yolculuk sırasında birçok kez tekrarlanacaktır.
Asya kazı (Anser indicus) dünyanın en yüksekten uçan kuşudur. Proceedings of the National Academy Sciences dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, Himalayalar’daki en yüksek zirvelerden bazılarının üzerinden hiç durmadan yaklaşık sekiz saatte uçabilmektedir.
Evcil hayvan olarak kaz besleyen birçok insan görmüşsünüzdür. Genelde akıllarına hep şu soru gelmiştir. Acaba bu kazlar uçabilir mi? Kısaca cevaplamak gerekirse belli bir yüksekliğe kadar evet.
10 metre boyunca 2 metre yüksekliğe kadar uçabilirler. Ancak bu rakam değişebilir ve durumun türüne bağlıdır. Eğer kazlar bir avcının saldırısı altındaysa, aciliyetin ve riskin farkında olarak daha uzak mesafelere ve çok daha yükseğe uçarlar. Tıpkı tavuklar gibi, herhangi bir acil durumla karşılaştıklarında büyük sıçramalar yaparlar.
Kazların uçarken ötmeleri dikkatinizi çekmiş olabilir. Ancak kazların bu ötüşlerinin bir amacı vardır. Kazlar bu sesleri iletişim amacıyla çıkarırlar. Sürülerin doğru bir şekilde, aynı yöne gidebilmesi için birbirleriyle iletişim kurmak ve birbirlerini yönlendirmek için öterler.
Soracağınız bir sonraki soru kazların neden göç ettikleri olabilir. Cevap basit, bunu üremek ve çoğalmak için yaparlar. Kuşların çoğu da aynı şeyi yapar.
Her seferinde nereye göç edeceklerini nasıl bildiklerini düşünmek şaşırtıcı değil mi? Bunun nedeni navigasyon sistemleridir. Bu haritalama olarak bilinir. Henüz kimse bu süreci tam olarak anlayabilmiş değil ve bilim insanları hala üzerinde çalışıyor. Ancak bu sistem sayesinde nerede duracaklarını, nerede üreyeceklerini ve nerede çoğalacaklarını hatırlıyorlar. Onlar gerçekten de en zeki kuşlardan biri!
Bu yazımızda Kazlar Uçabilir mi sorusunu cevaplamaya çalıştık. Dilerseniz Kelebekler Ne Yer? 🦋 yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Kaynakça:
]]>Birçok yemek blogunda isim kullanılmaktadır. Siz de bu kervana katılmak isterseniz isminizi mutlaka kullanmalısınız. Tabi ne kadar farklı olursa o kadar da ilgi çekici olucaktır.
Hem ilgi çekici hem de akılda kalıcı bir yemek blogu ismi arıyorsanız aşağıdaki isimler size yardımcı olabilir:
Yemek tarifi fikirleri ve pişirme ipuçları hakkında bilgi vermek için bir blog kurabilirsiniz. İşte blogunuzu benzersiz kılacak isimler…
Instagram artık yavaş yavaş web sayfalarının yerini almaya başlıyor. Bu anlamda bir yemek sayfası açmak istiyorsanız ilgi çekici bir blog ismi mutlaka gereklidir. Aşağıda sizlere fikir sağlayabilecek bazı instagram yemek sayfası isim önerilerini sunduk. Dilediğinizi isminize ve işinize uygun olarak değiştirebilirsiniz.
İlginizi Çekebilir: 2022’nin En İyi Oyun Nickleri Listesi [Kapsamlı]
Yemek blogları tüm dünyada giderek daha popüler hale geliyor. Yemek yemeyi ve yazmayı seviyorsanız, her iki tutkunuzu birleştirebilir ve size keyif verecek bir blog oluşturabilirsiniz. Muhtemelen iyi bir gelir kaynağı da olacaktır.
Bir yemek blogu adı için fikir ararken, hangi yöne gidebileceğinizi görmek için rakiplerinizin kullandığı seçenekleri kontrol edebilirsiniz. Burada sıraladığımız yemek blogu isim önerilerimizin yolculuğunuzda size yardımcı olacağını umuyoruz.
İşte size benzersiz bir yemek blogu adı bulmanıza yardımcı olabilecek bazı ipuçları.
Sizin de yemek blog isimleri ile ilgili fikirlerinizi lütfen aşağıdaki yorumlar kısmında bizimle paylaşın!
]]>Bu hata çoğunlukla oyuncular tarayıcıları üzerinden farklı oyun modlarına katılmaya çalıştıklarında ortaya çıkar. Bu nedenle, Roblox Hata Kodu 267 ve giriş hatasının aksine bu sorunla karşılaşırsanız; tarayıcınız, internet veya Roblox sunucuları ile ilgili bir şey olduğundan emin olabilirsiniz. Sisteminizin özellikleri hakkında endişelenmenize gerek yok.
İnternette oyunu veya bilgisayarı yeniden başlatmak gibi çözümler bulabilirsiniz. Ancak, bu yöntemler hiçbir meyve vermeyecektir. Bunlar genellikle zaman kaybıdır ve 503 hatasını düzeltmeye yardımcı değildir. Bazen bu hata, Roblox’taki sunucu sorunları nedeniyle ortaya çıkar ve bu durumda yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur.
Ancak, birçok insan sunucular sorunsuz çalışırken bile bu sorunla karşılaşabilir. Bu durumda, 503 hatasını düzeltmek için deneyebileceğiniz bazı yöntemler şunlardır:
İnternet tarayıcınızın tarama verilerini temizlemek Roblox’taki 503 hatasını potansiyel olarak düzeltebilir. Yöntemin uygulanması hızlıdır ve eğer bir internet meraklısıysanız, tüm adımları zaten biliyorsunuzdur. Ancak, bilmeyenleriniz için, Önbellek ve Çerezler de dahil olmak üzere tarama verilerinizi nasıl temizleyebileceğinizi size gösterelim.
Microsoft Edge’de de Ayarlar’ı aynı şekilde bulabilirsiniz. Ayarlar sekmesinde, sol köşedeki Üç Yatay Çizgiye tıklayın ve ‘Gizlilik, Arama ve Hizmetler‘i seçin. Bundan sonra, ‘Tarama verilerini temizle‘ bölümünü görene kadar aşağı kaydırın. Burada ‘Neyin temizleneceğini seç‘e tıklayın ve ardından ‘Şimdi Temizle‘ye basmadan önce önbellek ve çerezleri seçin.
Önbellek ve Çerezleri temizlemek genel anlamda 503 hatasını düzeltecektir. Ancak, sunucular arka uçtan kapalıysa, sorunla karşılaşmaya devam edersiniz. Yine de bahsettiğimiz yöntem, sunucularda herhangi bir sorun olmadığında birçok kişi için işe yaramaktadır.
Roblox 503 Hatası’nı düzeltebilecek başka bir yöntem de tarayıcı uzantılarını devre dışı bırakmaktır. Bazen bu uzantılar Roblox’un sunucularla iletişime geçmesini ve kullanıcı ile lobi arasında güvenli bir hat oluşturmasını engeller. Bu nedenle uzantıları devre dışı bırakmak ve ardından Roblox’u test etmek gerekebilir.
Google Chrome’daki uzantıları nasıl devre dışı bırakacağınıza alışkın değilseniz, işte size adım adım kısa bir kılavuz.
Öncelikle Google Chrome’u açın ve yine sağ üst köşedeki üç dikey noktaya basın. Açılır menüden ‘Diğer Araçlar‘ı seçin ve ardından ‘Uzantılar‘a tıklayın. Artık Google Chrome’unuzda yüklü olan tüm uzantıları görebileceksiniz. Bu ekranda, tarayıcı uzantılarınızı kaldırabilir, etkinleştirebilir/devre dışı bırakabilir veya tarayıcı uzantılarınızla ilgili ayrıntıları okuyabilirsiniz.
Şimdilik devre dışı bırakmak için her uzantının altındaki Mavi noktaya basmanız yeterlidir. Tüm uzantılarınızı devre dışı bıraktıktan sonra ayarlardan çıkın ve ardından hatanın düzelip düzelmediğini görmek için Roblox’u yeniden çalıştırın.
Microsoft Edge kullanıyorsanız, tarayıcının sağ üst köşesindeki Üç Yatay Nokta’ya tıklayın ve ‘Uzantılar‘ı seçin. Komut istemi açıldığında, ‘Uzantıları Yönet‘e tıklayın. Ardından, Microsoft Edge’deki uzantıları kolayca silebileceğiniz veya devre dışı bırakabileceğiniz yeni bir uzantılar sekmesine ulaşacaksınız.
Roblox 503 Hatası için deneyebileceğiniz son bir hızlı çözüm, farklı bir tarayıcıya geçmektir. Bunun bir güçlük gibi gelebileceğini biliyoruz çünkü hiçbirimiz yeni bir tarayıcıya geçmeyi sevmiyoruz. Ancak, Roblox hatasıyla karşılaşmaya devam ediyorsanız denemeye değer.
Google Chrome kullanıyorsanız, Microsoft Edge veya Mozilla Firefox’u deneyebilirsiniz. Ya da Google Chrome kullanmıyorsanız, Roblox için en uygun tarayıcı olduğu için onu da deneyebilirsiniz. Bunlardan herhangi birini ilgili sitelerinden hızlıca indirebilirsiniz. Windows kullanıyorsanız Microsoft Edge zaten sizin için kullanılabilir olacaktır.
Yeni bir tarayıcı yükledikten sonra yapmanız gereken tek şey Roblox’a gitmek ve hesabınıza giriş yapmaktır. Şimdi bir lobiye girmeyi deneyin ve 503 Hatasının tekrar görünüp görünmediğine bakın. Yukarıda belirtilen tüm düzeltmeleri denedikten sonra hala sorunla karşılaşmaya devam ediyorsanız, Roblox’taki bu hatanın arkasında yalnızca bir neden olabilir.
Tüm çözümleri denedikten sonra hala Roblox 503 hatasıyla karşılaşmak tek bir anlama gelebilir. Her şey sunucuların arka uçtan bazı sorunlarla karşı karşıya olduğunu göstermelidir. Bu durumda, hata teknik sorunlardan kaynaklandığı için denediğiniz tüm düzeltmeler başarısız olacaktır.
Şu ana kadar yapabileceğiniz tek şey Roblox’un sorunu çözmesini beklemektir. Sorunla ilgili herhangi bir güncelleme olup olmadığını görmek için Roblox’un Sosyal medya hesaplarını kontrol edebilirsiniz. Bununla birlikte, Roblox Sunucu Durumunu kontrol etmenin en iyi yolu, sunucuları hakkında gerçek zamanlı güncellemeler veren resmi durum sitesine gitmektir.
Roblox 503 Hatası için tüm olası düzeltmeleri kapsayan kısa kılavuzumuzun sonuna geldik. 503 hatası bazen sunucu sorunlarıyla bağlantılıdır ve bu da sizi yalnızca sorun çözülene kadar beklemeye zorlar.
Bununla birlikte, hata zaman zaman yeniden ortaya çıkıyor gibi göründüğünden, en kısa sürede Roblox oynamaya geri dönebilmeniz için olası düzeltmelerini bilmek daha iyidir. Geçtiğimiz aylar ve yıllar boyunca, Roblox’ta 901 ve 529 hatalarını içeren birden fazla sorun yaşandı. Ancak bu hatalar sizi Roblox’u oynamaktan alıkoymasın.
Umarız rehberimizi faydalı bulmuşsunuzdur. Yorumlar kısmında hata ile ilgili sorunlarınızı dile getirebilirsiniz.
Dilerseniz GTA 5’te Nasıl Daha İyi Olunur yazımızı da okuyabilirsiniz.
]]>Marksizm, 19. yüzyılda Alman filozof, sosyolog, ekonomist ve gazeteci Karl Marx (1818-1883) tarafından ortaya atılan gerçekliğin yorumlanması doktrinidir. Bu düşünce modeli, toplum ve tarihinin yanı sıra toplum içinde işleyen güçlerin anlaşılmasında devrim yaratmıştır.
Marksizm adını, Friedrich Engels (1820-1895) ile ortak çalışmaları olan ve Rus Devrimi, Çin Komünist Devrimi ile Küba Devrimi gibi farklı devrimci siyasi modellerin ortaya çıkmasına ilham kaynağı olan Karl Marx‘tan almaktadır.
Karl Marx’a göre insanlığın kaderi, sonunda komünizm adını verdiği sınıfsız bir toplumun ortaya çıkmasıydı. Önermelerinin çoğu bugün hala geçerlidir ve düşüncelerinin çoğu post-Marksist olarak bilinen daha sonraki doktrinlerde varlığını sürdürmektedir.
Bir doktrin olarak Marksizm, 19. yüzyılda Marx ve Engels‘in fikirlerinin popülerleşmesinin ardından doğmuştur. Bunlar, Engels’in Marksist perspektif için Bilimsel Sosyalizm terimini kullanmasından bu yana Ütopik Sosyalizm olarak bilinen daha önceki çeşitli sosyalist akımlardan esinlenmiştir.
Akılda tutulması gereken önemli bir husus, Marx’ın kendisinden önce gelen sosyalizmi icat etmediği, ancak ona kendi felsefi ve antropolojik perspektifini kazandırdığıdır.
Marksizmin özellikleri maddeler halinde şu şekildedir;
Marksist iktisat teorisi, kapitalizmin giderek daha fazla işçiyi sömürdüğü için eninde sonunda kendi kendini yok edeceğini savunur. Bu şekilde proletarya – tüm emek gücü – kapitalizmin çöküşü ve yeni sosyalist sistemin yükselişi için bir katalizör görevi görür. Diyalektik olarak bilinen şey budur.
Başka bir deyişle, diyalektik kavramı kapitalizmin çöküşünün ve ardından sosyalizmin ve dolayısıyla komünizmin yükselişinin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Burjuvazi ve proletarya, komünizmin gelişini garanti eden sosyalizmi yaratmak için çarpışır.
Marksistler komünizmin diğer ekonomik sistemlerden daha fazla özgürlük sağladığını ve servetin yeniden dağıtımının birçok sorunu çözeceğini iddia ederler. Dahası, Marx devlet kurumlarının kullanılmasını, örneğin üretim araçlarının satın alınmasını ve işçilere dağıtılmasını finanse etmek için vergi kullanılmasını önerir. Bu da sonunda tam rekabetçi bir piyasa oluşturacaktır.
Ayrıca Marksizm dine de karşıdır. Karl Marx’a göre din halkın afyonudur. Bu anlamda Marx, insanlığın kurtuluşunun cennette değil, yeryüzünde olduğunu ileri sürer.
Marksizm’in temel amacı dünya çapında ekonomik ve sosyal açıdan sınıfsız bir yapı oluşturmaktır.
Marksizm’in kapitalist toplum vizyonu, sosyo-ekonomik güç piramitlerine tırmanmak ve üretim araçlarını ele geçirmek için sürekli bir mücadele içinde olan üç sosyal sınıfı ayırt eder. Bu sınıflar şunlardır:
Marksizmin başlıca temsilcileri şunlardı:
Bu yazımızda “Kısaca Marksizm Nedir | 10 Maddede Özellikleri” üzerinde durduk. Dilerseniz buna benzer olarak Stalinizm Nedir ve Özellikleri Nelerdir? yazımızı da okuyabilirsiniz.
]]>Bulgaristan, Balkanlarda yer alan 110 bin 993 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip bir ülkedir. Batıda Sırbistan ve Makedonya, güneyde Yunanistan ve Türkiye ile kuzeyde Romanya ile komşudur.
Bulgaristan nüfusunun çoğunluğu Hristiyan olan demokratik hükümete sahip parlamenter bir cumhuriyettir. Nüfusu 2022 itibariyle yaklaşık 6.9 milyondur.
Bulgaristan’daki baskın din, Bulgar Ortodoks Kilisesi’ne bağlı olan yaygın etnik grup Bulgarlar tarafından benimsenen Doğu Ortodoks Hristiyanlığı‘dır.
Türkiye’nin batı komşusu olan Bulgaristan 2007 yılında AB’ye üye olarak ekonomik anlamda gelişim gösterdi. 2000lerin başında 13 milyar dolarlık GSYİH rakamı bulunurken bu durum 2007’de 44 milyar dolara günümüz itibariyle de 85 milyar dolara ulaşmıştır.
Gayrisafi yurt içi hasıla bir ülkenin gelişmişliğinin göstergesidir. Bu anlamda Bulgaristan 85 milyar dolarlık rakamı ile dünya ülkeleri sıralamasında 71. sırada bulunmaktadır. (Kasım 2022)
Bulgaristan ekonomisinin en önemli sektörleri toptan ve parakende ticaret, ulaştırma, konaklama ve gıda hizmetleri, sanayi, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleridir.
İhracatının üçte ikilik kısmı Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile olurken geri kalan kısımda en önemli pay Türkiye ve Çin’e aittir. İthalat anlamında da başı Avrupa ülkeleri çekmektedir. Avrupa dışında en önemli ithalat Türkiye ve Rusya ile yapılmaktadır.
Bulgaristan’ın para birimi Leva‘dır. 1 Leva 100 stotinki yani madeni küçük paraya eşittir. Kısaca BGN olarak gösterilir.
Bulgaristan’da yaşamanın maliyeti kişinin gelirine ve alım çeşitliliğine göre değişiklik gösterebilir. Aşağıda göstereceğimiz tabloda Bulgaristan’da market fiyatları, ev kiraları ve diğer çeşitli giderleri görebilirsiniz. Bu anlamda karşılaştırmalar yapabilirsiniz.
Yukarıda yer alan tablo numbeo.com sitesinde yer alan verilerden derlenmiştir.
Bulgaristan’da ev kiraları evin konumuna, yapısına göre değişiklikler göstermektedir. 300 Leva’ya da ev olabileceği gibi 2000 Leva’ya da evler bulunmaktadır. Aşağıda bazı örneklerle bu durumu inceleyelim.
İlk örneğimizde 60 metrekare bir evi inceleyeceğiz. Sofya, Novi Iskar’da bulunan ev eşyalı ve müstakil yapıdadır. Mini mutfaklı oturma odası, bir oda, tuvaletli banyo ve terası bulunmaktadır. Isıtma sistemi bulunan evin bahçesi de bulunmaktadır. Kirası 650 Leva’dır.
İkinci örneğimizdeki ev Varna’da 240 metrekareye sahip eşyalı bir konuttur. Oturma odası, yemek odalı mutfak, tuvaletli banyo, teras gibi bölümleri bulunan evin klima, şömine sistemi vardır. Fiyatı 1000 Leva’dır.
Bu ve daha fazla örneğe arama motoruna Bulgarca “Обяви за къщи в България” yazarak bulabilirsiniz.
Bulgaristan’da iPhone 14, iPhone 14 Pro ve Max modellerinin fiyatları şu şekildedir:
Bulgaristan’da asgari ücret 2023 yılı itibariyle 850 Leva‘dır. Geçmiş yıllarda asgari ücret belirli aralıklarla arttırılmıştır. 2022 yılında Bulgaristan’da asgari ücret 710 Leva, 2021 yılında ise 650 Leva idi. Artış genellikle 50-100 Leva arasında yapılmaktadır.
Bulgaristan’da asgari ücretin yıllara göre dağılımını gösteren tablo şu şekildedir:
Geçen sene investor.bg sitesinde kaleme alınan bir yazıya göre Bulgaristan’da istihdam edilen tüm kişilerin "‘si asgari ücretle çalışıyor. Buna göre Bulgaristan’da bir sendika başkanı olan Plamen Dimitrov’a göre bu orana göre yaklaşık 500 bin asgari ücretli bulunmaktadır. Toplamda ise yaklaşık 700 bin kişi ya asgari ücret ya da asgari ücretin biraz üzerinde maaş almaktadır. (Kaynak)
Bulgaristan’da Avrupa standartları gereği günde 8 saat çalışılmaktadır. İş Kanunu Madde 136’da belirtildiği üzere haftada çalışma süresi 40 saattir.
Bulgaristan’da saatlik asgari ücret yaklaşık olarak 4.9 Leva’dır. Bu da 2.5 Euro’ya eşittir. ***
***(Rakamlar kesinlik kazanmamıştır)
Bulgaristan’da işsizlik parası, başvuru sahibinin sosyal sigorta primi ödediği son dokuz aylık dönemdeki ortalama günlük ücretinin yüzde 60’ına eşittir. Aylık yardım, bu ortalama günlük tutarın ilgili aydaki çalışma günü sayısıyla çarpılmasıyla hesaplanır. Ödenecek işsizlik ödeneğinin asgari ve azami bir miktarı vardır ve bu sınırlar her yıl yeniden belirlenmektedir.
Bulgaristan Asgari Ücret 2023 yazımıza benzer olarak Belçika Asgari Ücret 2023 yazımızı da okuyabilirsiniz.
]]>Bu yazımızda sizlere en çok tercih edilen Rus kadın isimleri ve anlamlarını derledik. İşte bazı Rus kadın isimleri anlamları…
Rus Kadın İsimleri ve Anlamları konumuza benzer içerikler için bu kategoriyi inceleyebilirsiniz.
Kaynakça:
]]>Diğer pek çok ülke gibi Almanya da emeklilik sisteminin uzun vadeli sürdürülebilirliğini iyileştirmek amacıyla yasal emeklilik yaşını kademeli olarak ötelemektedir.
Şu anda Almanya’da emeklilik yaşı 65 yıl 11 aydır. Bu yaş 2031 yılına kadar 67’ye ulaşacaktır.
İstisnai olarak 45 yıl boyunca emeklilik primi ödemiş olanlar 63 yaşında emekli olabiliyor.
Alman emeklilik sisteminin üç ayağı vardır: zorunlu devlet emekliliği, mesleki emeklilik ve özel emeklilik. Alman vatandaşları emeklilik yaşına geldiklerinde devlet emeklilik maaşlarını alabilirler. Eğer 45 yıl boyunca sosyal güvenlik sistemine prim ödediyseniz, 63 yaşından itibaren erken emekli olma hakkına da sahip olabilirsiniz.
Almanya’da şirket emekliliği ya da mesleki emeklilik yaygındır. Hem çalışan hem de işveren katkıda bulunur, ancak kesin seviyeler ve koşullar bireysel programa bağlıdır. Özel emeklilik hem devlet hem de özel sigortalar aracılığıyla sağlanır.
Almanya’da en az 35 yıl prim ödemiş olmak koşuluyla erken emekli olmak mümkündür. Erken emekli olmayı tercih ederseniz, emeklilik yaşınıza ulaşmanıza kalan ay sayısı emeklilik hakkınızdan düşülür. Bu, yaş faktörü (Zugangsfaktor) olarak bilinir ve eksik her yıl için emeklilik hakkınızda yaklaşık yüzde 3,6’lık bir azalmaya neden olur.
İsterseniz daha geç emekli olmayı da seçebilirsiniz; yaş faktörünüz ve devam eden katkılarınız üzerindeki olumlu etki, emeklilik haklarınızı önemli ölçüde artırma potansiyeline sahiptir.
Yukarıda da bahsedildiği üzere Almanya’da emekli olmak için en az 35 yıl çalışmak gerekir ki bu erken emekliliktir. Bazı haklarınızdan feragat edeceğiniz anlamına gelmektedir.
Almanya’da şu anda nüfusun dörtte birini oluşturan yaklaşık 21 milyon emekli var ve Federal İstatistik Dairesi’ne göre şu anda en büyük işçi grubu 55-60 yaş grubunda.
Almanya’da eşinin ölümünden sonra üç ay boyunca emekli maaşı tam olarak alınır. Bundan sonra, genellikle ya küçük ya da büyük bir dul aylığı alırsınız. Bu, merhumun son emekli aylığının yüzde 25 (küçük) veya 55’i (büyük) anlamına gelmektedir.
Prensip olarak, Almanya’da eşinin ölümüne kadar evliyseniz ve evliliğiniz en az bir yıl sürmüşse dul aylığı almaya hak kazanılır.
Almanya’da fiilen ödenen ortalama emekli maaşı miktarı, Federal Emeklilik Sigortası sisteminin (Deutsche Rentenversicherung) resmi verilerinden öğrenilebilir. Almanya’daki ortalama emeklilik maaşına ilişkin veriler, Batı ve Doğu Almanya federe devletleri (FRG ve eski Doğu Almanya) için ayrı ayrı yayınlanmaktadır.
31 Aralık 2019 itibariyle, Batı Almanya’da ödenen ortalama emekli maaşı miktarı (sosyal harç kesintisinden sonra), aylık net emekli maaşı erkekler için 1169 avro ve kadınlar için 700 avrodur.
Almanya’da erkeklerin emekli maaşının kadınların emekli maaşından çok daha yüksek olduğu açıktır. Erkekler ve kadınlar için ortalama emekli maaşı aylık 910 avrodur. Almanya’nın doğusundaki federe devletler de dahil edildiğinde bu miktar biraz daha artmaktadır.
Not: 2019 yılından alınan bu rakamlar günümüz itibariyle çok az değişiklik göstermektedir. Aslında Almanya’da asgari bir emekli maaşından söz etmek doğru değildir. Bu durum puana göre değişiklik göstermektedir. Kaynak
Alman devlet memurları, polis memurları, hakimler, askeri personel, kilise çalışanları ve diğer kamu hizmetleri çalışanları özel bir emeklilik maaşı alırlar: Budevlet memurları için emeklilik maaşıdır (Almanca: Ruhegehalt). Bu emekli grupları, Almanya’da ülke genelindeki ortalama emekli maaşlarına kıyasla önemli ölçüde daha yüksek emekli maaşlarına sahiptir. Versorgungsbericht der Bundesregierung’da yayınlanan istatistiklere göre, ortalama memur emekli maaşı 2320 Avro (2019 itibariyle) iken, ülkedeki normal ortalama emekli maaşı ve hatta standart tahmini emekli maaşı çok daha düşüktür.
Almanya Emekli Maaşı 2022 yazımıza benzer içerik: Yeni Zelanda Asgari Ücret 2022
]]>Tarih öncesi dinlere dair mevcut kayıtlar çok tanrılı inançlara olduğu kadar tek tanrılı inançlara da işaret etmektedir. Tek tanrılı bir dine dair en eski kayıt Yahudilik inancından gelmektedir.
Yahudilik bir din olarak MÖ 19. yüzyılda, Peygamber İbrahim’in zamanında yayılmaya başladığı tahmin edilmektedir. MÖ 10. yüzyıl gibi erken bir tarihte, Yahudi halkının sadece din yoluyla değil, aynı zamanda çeşitli gelenekler yoluyla da örgütlendiğine dair kanıtlar bulunmaktadır.
Tek tanrı inancı olan dinlerde Tanrı her şeyin yaratıcısı ve evrenin devamlılığından sorumlu olandır. O, eşsiz, bölünmez, sevgi dolu (katı olsa da) ve her şeyden önce tekil, yeri doldurulamaz bir yüce varlık olarak anlaşılır.
O, insanlığın ahlaki ve manevi rehberidir. Yaratıcısı olmasının yanı sıra, onu diğer varlıklardan üstün görür ve bu nedenle ondan belirli davranış kurallarına uymasını ve ibadetleri talep eder.
Monoteizm’de Tanrı kutsal, ulaşılmaz, bütünsel ve ebedi bir varlıktır. Her şey onun elindedir ve her şeyi izlemektedir. Onun kararları ve emirleri genellikle ilahi bir gizem, insan zihninin çözemediği ama daha yüksek bir düzeni gerektiren bir muamma olarak anlaşılır.
Yahudilik bahsedildiği üzere tek tanrılı dinlerin ilkiydi. Yahudi halkına adanmış tek, yüce, ebedi bir Tanrı olduğunu ve Yahudi halkının onun gözdeleri olduğunu savunur.
Tanah’a (Kutsal Kitap’ın Eski Ahit’teki karşılığı) göre, Tanrı ile Yahudiler arasındaki antlaşma çok eski zamanlarda yapılmıştı. Bu durum Yahudi geleneğinde tüm erkeklerin sünnet edilmesiyle temsil edilir. Bu antlaşma, Sina Dağı’nda Musa peygambere vahyedilen on emirle de desteklenmektedir.
Diğer tek tanrılı dinlerden farklı olarak Yahudilik aynı zamanda kültürel bir gelenektir ve etnik bir grup olan İbranilerin tarihiyle bağlantılıdır. Diğer tek tanrılı geleneklerin aksine, Yahudi halkı hiçbir zaman başkalarından din değiştirmelerini talep etmemiş, ancak kendilerine katılmayı seçenlere tam bir kabulle davranmıştır.
Hristiyanlık kutsal metinleri Yahudilikten miras almıştır. Bunlara dayanarak Nasıralı İsa’nın, Tanrı’nın yeryüzündeki oğlu olduğunu ve ölümünden sonra Baba Tanrı tarafından göklerin krallığına alındığını savunur.
Tanrı ile insanlık arasındaki bu yeni antlaşma İsa Mesih’in adıyla ve onun kurban edilmesiyle kutsanmıştır. Hristiyanlıkta Tanrısı sevgi, cömertlik ve bağışlama gibi yeni sıfatlara da sahiptir.
İnsanlığa, dünyanın diğer halklarına müjdeleme yoluyla aktarılması gereken büyük Hristiyan erdemlerini emanet etmiştir. Hristiyanlığa göre, Kıyamet Günü’nde kurtuluşları buna bağlı olacaktır.
Muhaliflerine göre Kutsal Üçlü (baba, oğul ve kutsal ruh) kılık değiştirmiş bir çok tanrıcılık biçimidir. Ancak Hristiyan inancında Tanrı’nın çokluğu ve aynı zamanda birliği, Tanrı’nın bir ve tek olduğunu hiçbir şekilde inkâr etmeyen kutsal bir gizemdir.
Hristiyanlık her zaman putlara ve sahte tanrılara tapınmayı kınamıştır. Bununla birlikte, inananlarının gelenek ve alışkanlıkları arasında ibadet etmek ve hatta Katolik kutsal takviminin birçok üyesinden birine dualar adamak yer alır.
İslam veya İslamiyet olarak da adlandırılan Müslüman dini, Yahudilik ve Hristiyanlıkla birlikte İbrahimi dinlerin üçüncüsüdür. Tek ve yüce Tanrı olan Allah’ın insanlar tarafından içten ve dıştan saygı görmesi gerektiğini savunur.
İbadet, cömertlik, umut, samimiyet ve hürmet gibi ibadet edenin içsel eylemleriyle yapılabilir. Öte yandan, hac, oruç, sadaka ve iman ikrarı gibi harici ibadetler yoluyla da yapılabilir.
İslam’a göre, Tanrı’ya dua aracısız, doğrudan olmalı ve O’ndan başka hiç kimseye ibadet edilmemelidir. Bu yüzden peygamberlere, azizlere ya da Allah’ın kendisinden başka hiç kimseye dua edilemez.
İlginizi Çekebilir: Japonların Dini İnançları Nelerdir? ⛩️☸️
Zerdüştlük veya Mazdeizm, Ahura Mazda adlı tek bir Tanrı’ya inanan bir İran dinidir. Bu ilah her şeye kadir ve her şeyi bilendir ama şekilsiz, soyut ve aşkındır ve bu nedenle şekil veya suretle temsil edilemez.
Bu Tanrı her şeyin yaratıcısı ve var olan her şeyin tek kaderidir. Büyük Fars şairi Firdevsi, onu dinin kutsal kitabı Saname’de anlatmıştır.
Monoteizm yani Tektanrıcılığın aksine Politeizm yani Çoktanrıcılık, birçok farklı tanrının var olduğu bir dini doktrindir. Bazı durumlarda tanrılar panteonlar ya da localar halinde örgütlenirken, diğerlerinde sadece doğada yaşarlar.
Çok tanrıcılık genellikle tanrıları arasında doğal veya ruhani dünyanın bölgelerini dağıtır ve onlara özellikler, alanlar, kişilikler ve genellikle kozmogoni (evrenin kökeni) olan bir etkileşim tarihi atfeder.
Bu nedenle çok tanrılı dinler, günümüzde Hinduizm’de ya da tanrıları Olimpos Dağı’nın zirvesinde yaşayan Antik Yunan’da olduğu gibi birçok eski dinde olduğu gibi, tek tanrılı dinlere kıyasla daha az yapılandırılmış ve daha heterodoks olma eğilimindedir.
Tektanrıcılık ve çoktanrıcılık arasındaki temel fark nedir?
Çok tanrıcılık birden fazla tanrıya inanmaktır. Tek tanrıcılık, tek bir tanrıya veya ilahi varlığa inanılması bakımından çok tanrıcılıktan farklıdır.
Tektanrıcılık ile çoktanrıcılık arasındaki fark, sadece kaç tane tanrı olduğu gerçeğinin ötesine geçer. Aslında tektanrıcılığın çoktanrıcılıktan daha geç veya daha ayrıntılı bir dini form olduğu düşünülür. Ancak böyle bir iddiayı destekleyecek gerçek bir kanıt yoktur.
Genel olarak, tek tanrıcılığın işe yaradığı felsefi kesimlerde çok tanrıcılık işe yaramaz ve bunun tersi de geçerlidir. Örneğin, çok tanrıcılık evrendeki kötülüğün ve karşıt güçlerin varlığını daha iyi açıklayabilir. Öte yandan, tektanrıcılık her şeyin kökenini daha iyi açıklayabilir ki bu da tek ve aynı şeydir: Tanrı.
Tektanrıcılık, ibadeti doğayla ilişkilendirmeye gerek duymadan daha soyut bir şekilde üstlendiği için panteizme göre dinin daha modern bir versiyonunu temsil eder. Panteizm doğaya ve topluma ilahi bir karakter verirken, monoteizm tek ve biricik tanrının iradesini görür. Bu nedenle evren anlayışlarında pek çok benzerlik olabilir.
İlgili İçerik: Felsefede Teleoloji Nedir?
]]>Birçok Fransız otomobil markası var. Ancak herkes tarafından en çok bilinen 3 marka kuşkusuz : Renault, Peugeot ve Citroën‘dir.
Renault, 1899 yılında kurulmuş bir Fransız otomobil üreticisidir. Şirket başlangıçta “Société Renault Frères” olarak anılmaktaydı. Louis ve Marcel Renault, Fransa’nın Boulogne-Billancourt kentinde iki arkadaşlarının yardımıyla şirketi kurdular.
Renault, Avrupa’nın en büyük üçüncü, dünyanın ise en büyük onuncu otomobil üreticisidir.
Otomobil, kamyon ve kamyonet üretmektedir. Renault grubu ayrıca finans, sigorta, motor sporları ve enerji bölümlerine de sahiptir.
2020’de dünyada en çok satan Renault modelleri sıralamaya göre şöyledir;
Renault Clio lansmanından bu yana 17 milyondan fazla, Renault 4 ise 8,2 milyon adet sattı.
Peugeot 1810 yılında kurulmuştur ve bu da onu tarihin en eski otomobil markalarından biri yapmaktadır. Şirketin genel merkezi Paris, Fransa‘da bulunmaktadır.
Otomobiller, motosikletler, kamyonlar, kamyonetler, uçaklar, helikopterler, traktörler ve motorlar üretmektedir.
Peugeot’nun en popüler otomobil modelleri Peugeot 208 ve 308‘dir. Bu modeller 2,5 milyondan fazla satarak Avrupa’da sırasıyla 9. ve 10. en çok satan otomobil modelleri olmuştur.
Citroën (muhtemelen Latince ‘citrus‘ kelimesinden gelmektedir) 1919 yılında bir otomobil üretim şirketi olarak kurulmuştur. Şirketin genel merkezi Levallois-Perret, Fransa’da bulunmaktadır.
Citroën kendi markası altında otomobil üretiyor ve diğer otomobil üreticileri için de parçalar temin ediyor.
Citroën’in en popüler otomobil modeli, 2005 yılından bu yana 1,5 milyondan fazla satılan C3‘tür. 1930’lardan bu yana C rozetini taşıyan (Citroën ve DS markalarını içeren) 5 milyondan fazla otomobil teslim edildi.
Temmuz 2022’ye kadar Fransa’nın en çok satan otomobilleri sıralamasında Peugeot 208 zirvede yer alırken onu Renault Clio ve Dacia Sandero takip ediyor.
Peugeot, Renault ve Citroën en gelişmiş ve tanınmış Fransız markalarıdır. Ancak aşağıdaki gibi başka markalar da vardır:
Fransa yakıt fiyatları 2022 yılı için aşağıdaki tabloda gösterildiği gibidir;
Bir arabaya sahip olmanın faydaları yadsınamaz. Ancak getirdiği kolaylıkların tadını çıkarmak için de yüksek meblağlar ödemeniz gerektiğini kabul etmelisiniz. Burada ülkemizde araba fiyatlarının ne kadar yükseldiğinden bahsetmeyeceğiz. Konumuz Fransa araba fiyatları…
Fransa, Avrupa’da araba satın almak için en uygun fiyatlı yerlerden biri! Aşağıdaki tabloda sizler için satın alabileceğiniz en ucuz arabaları seçtik. Fransa’daki en ucuz yeni arabalar şunlardır:
Dacia Duster, her türlü sürüş için kullanılabilen, özellikle aile kullanımı için bir araç arayan kişiler için uygun bir SUV’dur. Şehirde olduğu kadar kırsalda da kullanılabilen bu araç, 1999 yılından bu yana Renault grubunun bir parçası olan Romanyalı üreticinin şüphesiz amiral gemisi modelidir. En ucuz Dacia Duster donanım seviyesi 14.990 € başlangıç fiyatı ile LPG Eco-G 100 hp modelidir.
SUV kategorisine Japon üreticinin “ultra kompakt şehir SUV’u” Suzuki Ignis ile devam ediyoruz. Şehir içi sürüş için mükemmel şekilde uygun olan Suzuki Ignis, geniş bir iç mekana, bol miktarda saklama alanına ve 267 ila 501 litre arasında kapasitede bir bagaja sahiptir. En ucuz donanım seviyesi benzinli 1.2 Dualjet 83 hp Avantage modelidir ve fiyatı 14,890 €‘dur.
Peugeot 108, Fransız üretici tarafından kaliteli şehir içi yolculuklar için geliştirilmiş bir mini şehir otomobilidir. Bir dizi bağlantılı özellikle donatılmış olan bu araç, tercihinize bağlı olarak sedan veya üstü açılabilir olarak sunuluyor. 1.2 VTi 72 hp Like benzinli versiyon sadece 13.400 € ile en ucuzudur.
Bu da küçük bütçeleri mutlu edecek bir başka mini şehir otomobili. Mitsubishi Space Star, aracı pürüzsüz ve konforlu hale getiren 1.2 MIVEC 71 benzinli motorla donatılmıştır. Ayrıca, sera gazı emisyonlarını azaltmak için araç durduğunda motoru durduran Start & Stop sistemi ile donatılmıştır. Space Star’ı tercih ederseniz, yalnızca 12.990 € ödemeniz gerekecektir.
Citroën C1, mükemmel kullanımı ile bilinen bir şehir otomobilidir. Küçük boyutu sayesinde C1, şehir içinde kullanım için mükemmeldir ve tüm ara sokaklara ve park alanlarına sığar. Bu aracın keyfini en iyi fiyata çıkarmak için 12.950 € fiyatla 1.2 VTi 72 bhp Live benzinli donanımı tercih etmeniz önerilir. Citroën C1 ayrıca yakıt açısından en verimli otomobillerden biri olma avantajına sahiptir.
Bu sıralamadaki ilk 0 elektrikli araç, Dacia üreticisine ait bir SUV. Şehir içinde 305 kilometrelik elektrikli menzile sahip olan Dacia Spring Electric, ortalama haftada bir kez şarj oluyor. Evde veya bir şarj noktası aracılığıyla 5 saatten kısa bir sürede şarj edebilirsiniz. Bu SUV 12.913 €‘ya mal oluyor.
Fiat Panda şık, konforlu ve geniş bir minivandır. Tüm sürüş yardımcılarıyla donatılan Fiat Panda, şüphesiz parasının karşılığını en iyi veren otomobillerden biri. Panda serisi, Fiat Panda City Life ve City Cross dahil olmak üzere bir dizi araçta mevcuttur. En ucuz fiyattan yararlanmak istiyorsanız, 12.900 € karşılığında 1.0 70hp City benzinli donanımı tercih edin.
Hyundai i10, mini şehir otomobili dediğimiz şeyin mükemmel bir örneği. Uzunluğu 3,67 metre ve genişliği 1,68 metre olan bu araç şehir içinde her yere sığabiliyor. Bu araba ile şehirde park etme konusunda bir daha asla sorun yaşamayacaksınız. Hyundai i10 Essence 1.0 67 hp Initia 12.240 € fiyatıyla piyasadaki en ucuz üç otomobilden biri!
Kia Picanto, tüketiciler arasında iyi bilinen bir şehir otomobilidir. Genç sürücüler arasında olduğu kadar emekliler arasında da çok popülerdir. Sportif bir görünüme, geniş bir yük kapasitesine ve hepsinden önemlisi Kia’nın 7 yıllık garantisine sahiptir. Picanto Essence 1.0i 67 hp Motion size 12.090 €‘ya mal olacaktır.
2022’nin en ucuz otomobilleri sıralamasını bitirmek için Dacia Sandero‘yu incelemek üzere üretici Dacia’ya dönüyoruz. ‘Çok yönlü bir şehir otomobili’ olarak tanımlanan Sandero, konforlu ve pratik olmasını sağlayan bir iç tasarıma ve saklama alanına sahip. Bu da onu şehir gezileri için olduğu kadar çılgın aile kaçamakları için de mükemmel kılıyor. Dahası, Dacia Sandero Essence 1.0 SCe 65hp Essentiel‘in fiyatı sadece 10,490 £. Şimdiye kadarki en ucuz araba!
Fransa 2.el araba fiyatlarını görebilmek ve Türkiye’deki araba fiyatları ile karşılaştırmak için autoscout24 sitesinden verilerle hazırladığımız tablo aşağıdaki gibidir:
Yukarıdaki tabloda modeller arasında ufak farklılıklar olabilir. Aynı zamanda değişen parça, boya vs. dahil edilmemiştir. Daha detaylı analizi bu adresten yapabilirsiniz.
Fransa Araba Fiyatları 2022 yazımıza benzer şu içeriği de inceleyebilirsiniz: Polonya Araba Fiyatları 2022
]]>Polonya’da kolluk kuvvetleri genellikle Ulusal Polis (Policja) ve Belediye Muhafızları (Straże Miejskie i Gminne) tarafından yürütülmektedir. Sınır Muhafızları (Straż Graniczna, SG) Polonya sınırlarının korunması ve göç kontrolü ile görevli bir devlet güvenlik kurumudur.
P-83, Polonya Ordusu ve polisi için yan silah olarak P-64’ün yerini almıştır. P-83 hem Polonya polisi hem de Polonya ordusu tarafından hala sınırlı olarak kullanılmaktadır. Ancak çoğunlukla Polis hizmetinde Glock 19 tabancaları ve kısmen de Polonya ordusunda yerli WIST 94 tabancası ile değiştirilmiştir.
Genellikle mezun olduktan sonra bir polis memuru yaklaşık 4100 PLN (yaklaşık 15 bin TL) maaş alır. Ancak kendisini profesyonel görevlerini yerine getirmek için yeterince hazırlayan bir memur okulundan mezun olursa daha fazlasını alabilir.
Trafik polisliği Polonya’da birçok kişinin cazip bulduğu iştir. Bunda 4472 PLN (yaklaşık 16 bin 500 TL) olan maaş da etkili olsa gerek.
Kriminal polisi mesleki açıdan en zorlu pozisyonlardan biridir ve sonuç olarak bu görevi üstlenenler buna uygun olarak yüksek bir maaşa sahip olurlar. 2022 yılında net 5300 ila 7280 PLN (20 bin-27 bin TL arası) arasında bir maaş almaktadırlar.
Polis teşkilatındaki kazançlar dereceye bağlıdır. Bu durum bir polis memurunun nihai maaş seviyesini etkileyen unsurlardan biridir.
İlgili İçerik: Polonya Araba Fiyatları 2022
]]>Bir kamyon şoförü olarak çalışmaya başlamadan önce, kamyon taşımacılığı hizmetleriyle ilgili tüm yasal ve düzenleyici mevzuatı dikkatle incelemeniz tavsiye edilir. Bu, şirketteki eğitim ve faaliyetlerde sorun ve sıkıntıların önlenmesine yardımcı olacaktır. Mesleğe doğru ilk adım bir sürücü kursunda eğitim almaktır. Gelecekteki kamyon sürücüsü C tipi ehliyet almalıdır ve römork taşımak için ek olarak E sınıfı ehliyet gereklidir.
Sürücü kursunda eğitim üç ay kadar sürmektedir. Bu süre zarfında ticari araç kullanmak için gerekli bilgi ve becerileri edinebilirsiniz.
Kursun son aşaması ulusal sınavdır. İlk olarak, bir sürücü kursu öğrencisi belirli konularda 20 sorudan oluşan özel bir sınava girer. Bundan sonra uygulama kısmı zorunludur. Kapalı sürüş alanı, bir kamyon üzerinde test sürüşünü içerir ve ardından görevin başarısı belirlenir.
Her bir testi geçerseniz, testin son bölümü olarak açık bir şehirde kamyon sürmeye hak kazanırsınız. Her bir sınavı başarıyla geçmek C kategorisi sürücü belgesini garantiler.
Rusya’da kamyon şoförü olmak için yapılacak ilk işin bir kursa dahil olduğunu belirtmiştik. Kurs başarıyla tamamlandıktan sonra, sürücünün görevi seçilen meslekte bir iş bulmaktır. Buna iyi bir ücret ve sürekli vardiyalı çalışma sağlayan nakliye şirketlerine veya lojistik merkezlerine başvurmakla başlanabilir.
İkinci seçenek ise kendi kamyonunuzu satın almak ve malları kendi başınıza taşımak için sipariş aramaktır. Bu yöntem sadece nakliye alanında profesyonel deneyim kazanmaya değil, aynı zamanda kendi şirketinizin iş akışının özelliklerini tanımaya, çalışma saatlerini düzenlemeye ve sadece en iyi işleri almaya da olanak tanır. Ana dezavantaj, ekipman ve iş için önemli bir yatırıma ihtiyaç duyulmasıdır.
Rusya kamyon şoförü maaşı 2022 oldukça farklılık göstermektedir. Sektöre, bölgeye ve işverene göre değişiklik gösteren bu duruma şu iş ilanı örneklerini vermek doğru olur.
Not: Örnekte belirtilen iş ilanlarına bu adresten ulaşabilirsiniz.
İlginizi Çekebilir: Güney Afrika Asgari Ücret 2022
]]>Güney Afrika gelişmekte olan bir ülkedir ve diğer bazı ülkeler kadar pahalı değildir. Güney Afrika’da yaşam maliyeti en son küresel ortalamadan %2,2 daha düşük olarak ölçülmüştür. Diğer Afrika ülkeleriyle karşılaştırıldığında Güney Afrika’da yaşamak hala daha ucuzdur.
Güney Afrika’da yaşamanın maliyeti ve yüksek suç oranları, insanların buranın pahalı olduğunu düşünmesinin iki ana nedenidir. Ancak bu varsayım, mal ve hizmetlerin düşük maliyetini ya da insanların diğer ülkelere kıyasla ödediği düşük vergileri dikkate almamaktadır.
Güney Afrika oldukça gelişmiş bir ekonomiye ve gelişmiş bir altyapıya sahiptir. Dünyanın en büyük altın, platin ve diğer doğal kaynak ihracatçılarından biri olmasının yanı sıra; iyi kurulmuş finans, hukuk, iletişim, enerji ve ulaşım sektörlerine ve kıtanın en büyük borsasına sahiptir.
Güney Afrika ekonomisi Afrika’nın en büyük ikinci ekonomisidir ve genel olarak Afrika’nın en sanayileşmiş, teknolojik olarak en gelişmiş ülkelerindendir. Güney Afrika üst-orta gelirli bir ekonomidir ve Afrika’da bu kategoride sayılabilecek sekiz ülkeden biridir.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin para birimi Rand‘dır. Rand, Güney Afrika poundunun yerini aldığı 1961 yılından bu yana Güney Afrika’da yasal para birimidir ve 100 sente bölünmüştür.
Güney Afrika Randı (ZAR) Flemenkçe Zuid-Afrikaanse Rand’dan (ZAR) türetilmiştir. Adı, Johannesburg’un üzerine kurulduğu ve Güney Afrika’nın en büyük altın rezervlerine sahip olan Witwatersrand’dan gelmektedir. Rand ‘ZAR’ olarak kısaltılır.
T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan bilgiye göre resmi ve umuma mahsus olmak üzere pasaportu bulunan vatandaşlar Güney Afrika Cumhuriyeti’ne gitmek için vizeye tabi tutulur.
Güney Afrika asgari ücret 2022 itibariyle saatlik 23.19 R‘dir. Bu arada şunu da belirtmekte fayda var. Güney Afrika Rand’ı ile TL değerleri birbirine çok yakındır. 23.19 Rand yaklaşık olarak 24,3 TL’ye eşittir. (Kaynak)
Güney Afrika’da asgari ücretler 01 Mart 2022 tarihinden itibaren revize edilmiştir. Ulusal asgari ücret saat başına R21.69’dan R23.19’a yükselmiştir.
Temel İstihdam Koşulları Yasasına (BCEA) göre, izin verilen azami normal çalışma süresi haftalık 45 saattir. Bu süre, çalışan haftada beş gün çalışıyorsa günde dokuz saat (öğle tatili hariç), haftada beş günden fazla çalışıyorsa günde sekiz saattir (öğle tatili hariç).
Bu durum, çalışanın haftada 45 saat normal mesai yapması gerektiği anlamına gelmez. Çalışılan normal sürenin miktarı, işveren ve çalışan arasındaki sözleşmeye bağlı bir anlaşma konusudur. Bazı işverenler haftada 40 saat çalıştırmaktadır.
Yeni Zelanda Asgari Ücret 2023 içeriğine ulaşmak için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz. Diğer benzer içeriklerimiz;
]]>Siber güvenlik 21. yüzyılda büyük bir sorun haline geldi. Sosyal medyanın ve teknolojik açıdan yenilikçi çözümlerin getirdiği zevk ve yenilikler; veri kaybı, hak ihlali ve hacklenme gibi risklerle başka bir boyut kazanmıştır. Aslına bakarsanız, internet üzerinden bir web sitesine her giriş yaptığınızda açıkta kalıyorsunuz. Çeşitli sosyal medya ve iş platformlarına kayıt olurken girdiğiniz her detayla, kendiniz hakkında tonlarca bilgi vermiş oluyorsunuz.
Yanlış bir web sitesini ziyaret etmek, istemeden de olsa cihazınıza virüs girmesine neden olabilir. Daha da kötüsü, birçok kimlik avı saldırısı ve ödeme portalları olarak gizlenmiş hırsız web siteleri, şüphelenmeyen kurbanların kredi kartı bilgilerini girmelerini bekliyor. Zamanla bu “dijital izler” birikir ve kayıtları silmek için iş işten geçmiş olabilir. Kişisel bilgilerinizi girdiğiniz bu platformları hatırlayamamanız da cabası…
Yukarıda bahsettiğimiz sitelerden birkaçını silmeyi başarsanız bile, bilgilerinizi hala elinde tutan tonlarca web sitesi ve dijital simsar olma ihtimali vardır. Sonuç olarak, veri gizliliğinizi ve güvenliğinizi ciddiye almak artık her zamankinden daha önemli. Neyse ki, bunu yapmanın ve internette anonim kalmanın birçok yolu var. Bu makalede, bunu nasıl yapacağınıza dair yedi teknik öğreneceksiniz. Öğrenmek için okumaya devam edin!
Doğrusu, birçok tarayıcı üst düzey şifreleme sağlamaz. Sonuç olarak, veri aktarımları sizin bilmediğiniz üçüncü taraflarca ele geçirilebilir. Chrome ve Edge gibi popüler tarayıcılar çevrimiçi faaliyetlerinizin bazı izlerini depolamaya devam ederek, bunları gelişmiş kaynaklara sahip kuruluşlar veya bireyler için izlenebilir hale getirir.
Ancak bazı tarayıcılar daha güvenlidir ve uçtan uca şifreleme sunar. Örneğin isim yapmış tarayıcı uygulamaları yerine Tor gibi benzersiz tarayıcılar kullanarak güvenliğinizi ve web anonimliğinizi artırabilirsiniz. Tor çevrimiçi etkinliğinizi ve IP adresinizi şifreleyerek sizi internette neredeyse anonim hale getirir.
Söz konusu tarayıcının önemli bir dezavantajı, cihazınızdaki diğer web uygulamalarına aynı düzeyde şifreleme sağlamamasıdır. Örneğin; Facebook, Mail, Zoom ve internet bağlantısı gerektiren diğer PC uygulamaları gibi masaüstü uygulamalarınızda üst düzey güvenlik elde edemezsiniz. Şifrelemeyi tüm uygulamalarınızda kapsamlı hale getirmek için başka bir şeye ihtiyacınız var – bir VPN aracı.
İnternette anonim kalmanın en etkili yollarından biri de VPN’dir. Sanal Özel Ağlar olarak da bilinen VPN, gizlilik bilincine sahip kullanıcılar için güçlü bir internet gizliliği sağlayan bir dizi siber güvenlik aracıdır. Bir VPN aracı, internet trafiğinizi dünyanın dört bir yanındaki özel sunucular üzerinden yeniden yönlendirerek ve IP (İnternet Protokolü) adresinizi sanal olarak değiştirerek çalışır.
Bilgisayar korsanları cihazınızı, fiziksel konumunuza karşılık gelen bir dizi atanmış numara olan IP adresiniz aracılığıyla tanımlar. Bir VPN ile, hizmet internet trafiğinizi son derece güvenli sunucular üzerinden yönlendirirken orijinal IP adresinizi maskeleyebilirsiniz.
VPN araçları uzun zamandır internette gizlilik ve güzenlik arayan kişiler için başvurulan bir çözüm olmuştur. Ancak, hepsi askeri düzeyde şifreleme sunmadığından, doğru VPN çözümünü kullanmanın çok önemli olduğunu unutmamalısınız.
Tüm şifreleme protokollerinin temelinde işletim sistemi (OS) yer alır. İşletim sistemi, uygulama programları, şifreleme protokolleri ve sistem yetenekleri oluşturmak için temel oluşturur. Veri gizliliği açıkları cihazınızın dayandığı işletim sistemi kadar zayıf ya da güçlüdür.
MacOS, iOS, Android ve Windows gibi popüler işletim sistemleri kendi içlerinde oldukça güvenlidir. Ancak, Linux işletim sisteminin doğasında bulunan güvenlik seviyeleri gibi bir şey sunmazlar. Linux işletim sistemi ile kullanıcı bilgileriniz tamamen güvenlidir ve üçüncü bir tarafça kaydedilemez.
Online aktiviteler sadece sosyal medya sitelerinde gezinmek ve Google’da haber ve trendleri sorgulamakla sınırlı değil. Bulut depolama da bunun büyük bir parçasıdır.
Google’ın Sheets ve Docs gibi üretkenlik araçlarını her kullandığınızda, aslında Drive bulut hizmetini kullanıyorsunuz. Bu hizmet belgelerinizi, araçlarınızı, profillerinizi ve kimlik bilgilerinizi bulutta depolar, yani internet bağlantınız olduğu sürece her yerden ve her zaman erişebilirsiniz.
Gizlilik konusunda, çoğu büyük bulut depolama hizmeti sağlayıcısı gerçek anlamda kapsamlı bir veri gizliliği sunmuyor. Ancak ProtonDrive, Tresorit ve Sync gibi bazı bulut depolama sağlayıcıları anonimliği sağlamak ve bulut verilerinizi ve belgelerinizi her zaman güvende tutmak için uçtan uca şifreleme protokolleri sunar.
Proxy sunucusu, cihazınız ile internet arasında köprü işlevi gören benzersiz bir bilgisayardır. Kendi IP adresini atadığı için bir VPN çözümüne benzer şekilde çalışır, böylece sizinkini maskeler ve sizi internette tam bir gizlilikle gezinmekte özgür bırakır.
Örneğin, Brezilya’da bulunan bir proxy sunucusu, dünyanın öbür ucunda Japonya’da olsanız bile potansiyel dolandırıcılara Brezilya’da olduğunuzu gösterecektir.
Gizli mod birçok büyük tarayıcıda mevcuttur. Bu, internette gezinirken kısmen de olsa gizlilik sunan, nispeten güvenli ve emniyetli bir özel tarama modudur. Tarayıcınızda Gizli modu etkinleştirdiğinizde, tarama oturumunuz izlenmez ve tarayıcı verilerinizi ve site çerezlerinizi kaydetmez. Aslında, tüm tarama geçmişiniz yerel olarak neredeyse görünmezdir.
Bununla birlikte, bazı verileriniz arama motorları, web siteleri ve İnternet Servis Sağlayıcınız (İSS) tarafından hala görülebileceğinden, yeteneklerinde bazı kısıtlamalar vardır. Bu sorunu çözmek için alternatif bir çözüm aramanız gerekebilir.
İnternette genellikle aradığınız şeylerle eşleşen neden bu kadar çok reklam aldığınızı merak ettiniz mi? Bunun nedeni veri simsarlarının kişisel verilerinizi dijital reklam şirketlerine satması ve bu şirketlerin de size tercihlerinize göre reklamlar göndermesidir. Bu her ne kadar kötü bir fikir olmasa da, sizi kimlik hırsızları, bilgisayar korsanları ve siber saldırılara karşı risk altında bırakır.
Incogni gibi veri kaldırma hizmetleri, verilerinizi bu aracılardan almanıza yardımcı olarak, aksi takdirde aynı şeyi yapmak için harcayacağınız tonlarca saat stresten tasarruf etmenizi sağlar. Süreç otomatiktir, sorunsuzdur ve size kısa sürede tam bir web gizliliği sağlar.
Artık siber saldırıların ve istenmeyen uygulamaların insafına kalmanıza gerek yok. İnternette anonim kalmayı sağlamak ve kişisel verilerinizi güvence altına almak için adımlar atın.
İnternette Anonim Kalmanın 7 Yolu yazımıza benzer içerikler için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz.
]]>Brezilya yaklaşık 215 milyon nüfusa sahip bir Güney Amerika ülkesidir. Ekvator ve Şili haricinde kıtadaki diğer ülkelere sınırı bulunmaktadır. Yüzölçümü olarak kıtanın neredeyse yarısına sahiptir.
Brezilya’nın tahmini askeri personeli nüfusunun yüzde biri yani 2 milyon 100 bin‘dir. Aktif personeli ise 360 bin civarındadır. Brezilya’nın dünyanın en güçlü orduları 2022 listesinde 10.sırada yer almasını sağlayan diğer faktörler şu şekildedir:
Pakistan İslam Cumhuriyeti Asya kıtasının güneyinde yer alan dünyanın en kalabalık ülkelerinden biridir. Nüfusu yaklaşık 238 milyondur. Adından da anlaşılacağı üzere nüfusunun çoğu Müslüman’dır.
Pakistan askeri kapasite bakımından dünyanın en güçlü 10 ülkesi içerisinde yer almaktadır. 881 bin 913 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip Pakistan’ın asker sayısı ise 2022 itibariyle 1 milyon 640 bindir.
2020 yılında Avrupa Birliği’nden ayrıldığını duyuran İngiltere bir ada ülkesidir. Nüfusu yaklaşık 67 milyon 500 bindir. Peki Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın kazananları arasında yer alan İngiltere’yi bu kadar güçlü yapan nedir?
İngiltere’nin birçok gelişmede öncü olması her kulvarda güçlü olmasını sağlamıştır. Askeri anlamda güçlü olmasının nedenlerinden biri Sanayi Devrimi‘dir. Teknolojik gelişmeler sayesinde güçlü bir askeri yapı oluşmuştur. Yaptığı siyasi ve ekonomik devrimler güçlü olmasını sağlayan mutlak nedenlerdir.
Batı Avrupa’da yer alan Fransa’nın nüfusu yaklaşık 68 milyondur. Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre, İspanya, İtalya, Andorra ve Monako ile komşudur.
Fransa tarihi askeri başarılarının yanında başarısızlıklarıyla da bilinir. Napolyon zamanında Avrupa’da birçok zafer kazanan Fransa, 2.Dünya Savaşı’nda Almanya’ya çok kısa bir sürede teslim olmuştu. Günümüzde Fransa dünyanın en güçlü 10 ordusu içerisinde yer almaktadır.
Doğu Asya’da yer alan Güney Kore 1950-1953 Kore Savaşı sonrası ikiye ayrılan iki Kore devletinden biridir. Başkenti Seul olan Güney Kore’nin nüfusu yaklaşık 51 milyondur.
Savaş tarihinde çokça yer alan Kore, askeri bakımdan kendini sürekli geliştirmiştir. Askeri olarak gelişmesinde sınır komşusu -düşman kardeş- Kuzey Kore’nin etkisi de büyüktür. İşte Güney Kore’nin dünyanın en güçlü orduları 2022 listesinde yer bulmasındaki çeşitli faktörler;
Teknoloji denilince akla ilk gelen ülke olan Japonya Asya’nın güçlü ülkelerinden biridir. Başkenti Tokyo olan ülkenin nüfusu 125 milyona dayanmış durumdadır.
2.Dünya Savaşı sırasında yayılmacı bir pozisyonda yer alan Japonya askeri gücü sayesinde Asya’nın doğusunda oldukça etkiliydi. Ancak ABD’nin savaşa girmesi ve Japonya’ya nükleer bomba atılması ile bu durum tersine dönmüştü.
Bir ada ülkesi olan Japonya gerek Kuzey Kore gerekse Çin tehdidi nedeniyle askeri olarak güçlenmek zorunda kaldı. Dünyanın en güçlü 10 ordusu içerisinde yer alan Japonya’nın rakamla askeri gücü şu şekildedir;
Dünyanın en güçlü orduları 2022 listesinde yer alan Hindistan nüfusu ile bu listede olmazsa olmazdı. 1.4 milyar nüfusa sahip Hindistan’ın 5 milyondan fazla askeri bulunmaktadır.
Keşmir bölgesi için söz sahibi olmak istemesinde askeri gücünün etkisi oldukça fazladır. Sahip olduğu nükleer güç, en güçlü ordular içerisinde ilk 5’te yer almasındaki diğer etkendir.
Dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin aynı zamanda en güçlü ilk 3 ülkeden biridir. Yaklaşık 1.45 milyar nüfusa sahip Çin’in toplam asker sayısı 3 milyondan fazladır.
Günümüzde Tayvan üzerinde hak iddia eden Çin, ABD ile siyasi ve ekonomik anlamda bir mücadele içerisindedir. Bu durum Asya’nın diğer ülkelerinde de endişe verici olmasının yanı sıra bir silahlanma yarışına neden olmaktadır.
Yavaş yavaş listenin başına gelirken askeri kapasitelerin de arttığını görüyoruz. Dünyanın en güçlü 2.ülkesi olan Rusya, Sovyetler Birliği zamanındaki gücünde olmasa da dünyanın en güçlü orduları 2022 listesinde zirveyi en yakından görüyor.
Şubat 2022’den beri Ukrayna’nın doğusunda aktif olarak savaş hâlinde olan Rusya, ekonomik olarak ambargoya maruz kalsa da savaşı sürdürmektedir. Bu durum Ukrayna’yı hâlihazırda fiilen etkilese de Avrupa ülkeleri için endişe verici bir duruma neden olmaktadır. İşte Rusya’nın askeri gücü;
Dünyanın en güçlü ordusuna sahip Amerika Birleşik Devletleri uzun bir zamandır liderliği kimseye bırakmadı. Bunda sahip olduğu teknoloji, nüfus ve siyasi uygulamalar oldukça etkilidir. Her iki dünya savaşında da kazananların tarafında yer alması gün geçtikçe daha da güçlenmesini sağladı.
ABD, 1949 yılında Sovyetler Birliği’nin tehdit oluşturmasına bağlı olarak NATO‘yu müttefikleriyle birlikte kurdu. Bu gelişme dünyanın birçok ülkesinde asker bulundurmasının da önünü açmıştı. Bu sayede bir nevi ileri karakol görevi gören bu üstler ABD’nin oluşabilecek tehditleri uzaktan bertaraf etmesini sağladı.
İşte dünyanın en güçlü ordusuna sahip ABD’nin rakamlarla askeri gücü;
Dünyanın en güçlü ordusu 2022 listesinde yer almasa da yetenek bakımından dünyanın en yetenekli ve güçlü ordusuna sahip ülke Türkiye’dir. Zor coğrafi koşullar, ülke içerindeki ve dışındaki terörle mücadele ve donanımlı komutanların varlığı bu özelliği taşımasında başlıca etkenlerdir.
Yurtta sulh cihanda sulh parolasıyla hareket eden Türk Silahlı Kuvvetleri, geçmiş yıllara nazaran teknolojik anlamda oldukça ileri bir seviyededir. Hem Azerbaycan-Ermenistan hem de Ukrayna-Rusya savaşlarında oldukça ünlenen Bayraktar TB2 bu gelişmelerden sadece biridir.
Dünyanın En Güçlü Orduları 2022 listesinin sonuna geldik. Dilerseniz yorumlar kısmında konu hakkındaki fikirlerinizi yazabilirsiniz.
]]>Polonya’daki araba fiyatlarını araştırırken Türkiye’deki araba fiyatları ile karşılaştırma yapmak belki de en doğru seçenektir. Aynı model, yıl ve yaklaşık km değerine sahip arabayı hem Polonya’da hem de Türkiye’de bulduktan sonra kalan tek şey fiyatlarını karşılaştırmak.
Polonya sıfır araba fiyatları 2022 tahmin edebileceğiniz üzere Türkiye şartlarından kat ve kat iyi durumda. Dolar ve złoty kuru göz önüne alındığında bu net bir şekilde görülebiliyor. Örneğin 2022 Hyundai i20 1.2 MPI fiyatı yaklaşık 66 500 złoty yani 255 bin TL‘dir. Buna benzer şu örnekleri verebiliriz.
Not: Yukarıda yer alan fiyatlar değişiklik gösterebilir. Çünkü Türkiye ve Polonya’daki araçların model farklılıkları mevcuttur.
Polonya’da asgari ücretin 2840 zloty olduğu düşünülürse 2.el araba fiyatları Türkiye’ye göre oldukça uygun. Şöyle bir örnek verecek olursak;
2011 Audi A4 Avant 1.8 motor hacmine sahip araç Polonya’da 38.500 zloty civarında.(Tabi km fiyatta değişikliğe neden olabilir.). Bu aracı asgari ücretli bir Polonyalı hiç yemese ve içmese 14 ayda alabilmektedir. Peki aynı araç Türkiye’de ne kadar?
Aynı model ve yıla sahip 225 bin km üzerindeki araç 470.000 TL civarındadır. Asgari ücretin 5500 TL olduğu düşünülürse ve asgari ücretli hiç yemeden içmese bu aracı 85 ayda alabilmektedir. Çok fazla yorum yapmadan örneklere geçelim :/
Polonya mazot fiyatları 2022 yılında dönemsel olarak farklılık gösterse de 7 ila 8 zloty arasındadır.
Polonya’nın şu anda kendine ait seri üretilen bir arabası yok. Polonya’nın son arabası olan Polonez’in üretimi 2002’de sona erdi. Ancak bazı markalara ait üretimler Polonya’da sürdürülmektedir;
2021 yılında Corolla ve Yaris modelleri ülkede en çok satılan yeni binek otomobillerin başında gelirken, Toyota Corolla 22 bin adetten fazla satmıştır.
Polonya’da 2020 yılında yaklaşık 33,04 milyon motorlu araç kayıtlara geçmiştir. 2013 yılından bu yana otomobil sayısı istikrarlı bir şekilde artmaktadır ve motorlu taşıt pazarının en büyük payı, 2020 yılında yüzde 76 ile binek otomobiller tarafından karşılanmıştır.
Tam olarak ucuz denmese de birçok ülkeye göre hele ki Türkiye’ye göre oldukça ucuzdur.
İlgili İçerik: Polonya Polis Maaşı 2022
Polonya Araba Fiyatları 2022 yazımızla ilgili soru ve görüşlerinizi yorumlarda dile getirebilirsiniz.
]]>Yeni Zelanda Büyük Okyanus’un güneyinde yer alan bir ada ülkesidir. Ülkenin başlıca iki büyük adası vardır ve bu iki adayı Cook Boğazı birbirinden ayırmaktadır. Wellington ülkenin başkentidir ve Kuzey Adası’nda yer almaktadır. Diğer önemli maddeler ise şöyle:
Yeni Zelanda asgari ücret saatlik 21.20 Yeni Zelanda dolarıdır. Bu da 235 Türk Lirası yapmaktadır. Aslında Yeni Zelanda’da asgari ücret belirli gruplara göre ayrı ayrı belirlenir. Bunlar şu şekildedir:
Not: Yeni başlayan olarak ifade edilen kısım işgücüne ilk kez katılan 16-19 yaş arası çalışanlar için geçerlidir. Ancak bu ücret oranı için belirli şartlar vardır.
Not 2: Eğitim olarak ifade edilen kısım kalifiye olmak için ilgili sektör eğitimine katılan 20 yaş ve üzeri çalışanlar için geçerlidir. Ancak bu ücret oranı için de belirli şartlar vardır.
Grafiği incelediğimizde Yeni Zelanda’da asgari ücret normal bir yetişkin için günlük 169,60 dolar yani 1886 TL, haftalık ise 848 dolar 9434 TL‘dir.
Yeni Zelanda çalışma saati hükümet tarafından iş sözleşmeleri, işveren ve çalışan aksini kararlaştırılmadıkça azami olarak haftada 40‘tır. Bu sürenin üzerindeki çalışmalar mesai olarak çalışana yansıtılmaktadır.
Azami çalışma saatinin (fazla mesai hariç) 40’tan az olması halinde, işveren ve çalışan çalışma saatlerini haftanın en fazla beş günü çalışılacak şekilde ayarlamaya çalışırlar.
Yeni Zelanda ekonomisi oldukça gelişmiş bir serbest piyasa ekonomisidir. Nominal gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) ile ölçüldüğünde dünyanın en büyük 50. ulusal ekonomisi ve satın alma gücü paritesi (PPP) ile ölçüldüğünde dünyanın en büyük 63. ekonomisidir.
Doğru becerilere ve deneyime sahipseniz Yeni Zelanda’da iş bulmak hiç de zor değildir. İşsizlik oranı Şubat 2022’de %3,2 idi. Ülkede şu anda mühendislik ve tıp gibi sektörlerde oldukça fazla sayıda iş ilanı vardır.
Son dönemde istihdam artışı; insan kaynakları ve işe alım, imalat, taşımacılık ve lojistik, ticaret ve hizmetler, mühendislik ve toplum hizmeti ve geliştirme alanlarında görülmüştür.
İş bulma konusundaki rekabet nedeniyle, uluslararası iş arayanların Yeni Zelanda’da çalışma deneyimi kazanmak için daha alt pozisyonları kabul etmeleri alışılmadık bir durum değildir.
Sözleşmeli veya yarı zamanlı çalışmayı göz ardı ederek seçeneklerinizi sınırlamayın. Çünkü bu bazen kalıcı istihdama yol açabilir.
Konutlar kalacağınız yere göre elbette değişiklik gösterecektir. Haftalık 5000 dolara kalabileceğiniz lüks villaların yanı sıra daha mütevazi konutlar da mevcut. İşte sizler için bir örnek:
Yukarıda örnek olarak verilen konutun haftalık fiyatı 120 dolardır. Bu ilan sitesindeki en ucuz ilandır. Kaynağa bu linkten ulaşabilirsiniz.
Yeni Zelanda’da kira haftalık olarak hesaplanır. Verdiğimiz örnek dışında ortalama kira, küçük bir ev (bir veya iki yatak odalı) için haftada 400 NZD (265 USD) ve iki veya dört yatak odalı bir daire veya ev için 530 NZD (350 USD) civarındadır .
Yeni Zelanda’da tek bir kişi için kira hariç aylık ortalama yaşam maliyeti 815-1.000 dolardır. Dört kişilik bir aile için bu rakam aylık 2.900-3.600 dolara çıkmaktadır. Kira fiyatları hangi şehirde yaşamak istediğinize göre değişiklik gösterebilir (Yukarıda örneğini verdiğimiz gibi).
Yeni Zelanda’ya taşınma fikriniz varsa önceliğiniz iş bulmak olmalıdır. Hatta masraflar başta sizi zorlayacağından işinizin yüksek gelirli bir iş olması düşünmeniz gereken ilk durumdur. Yeni Zelanda için uçak biletleri de bir hayli pahalı olacaktır çünkü Yeni Zelanda dünyanın pek çok yerinden çok uzaktadır.
Kararınızdan vazgeçmediniz ve Yeni Zelanda’ya gittiniz. Evi de bir şekilde buldunuz. Ancak şimdi de ev için eşya satın alma, depozito ve kiralama acentesi ücretleri gibi diğer maliyetler çıktı. Tabi ki bunları gözünüzü korkutmak için yazmıyoruz. Ancak hesap kitap yapmak gerçekten çok önemli. Yazımızda yer alan tüm konuları etraflıca ayrı ayrı araştırmak sizin için en doğru olanıdır.
Şimdi geçelim market fiyatlarına…
Bir ülkenin ekonomisi hakkında merak edilen konulardan birisi daima market fiyatları olmuştur. Yeni Zelanda market fiyatları da bu anlamda kullanıcılar tarafından araştırılmaktadır. İşte bazı market ürünleri ve fiyatları:
Burada önemli bir konuya değinmekte yarar vardır. Yapılan araştırmaları lütfen TL cinsine çevirerek yapmayınız. Hatta sonuna dolar değil de birim ifadesini eklerseniz sizin için daha basit anlama gelebilir. Hâla TL’ye çevirmeye çalışanlar var ,lütfen 🙂
Genel olarak evet. Yeni Zelanda’da yaşam maliyetinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Gördüğümüz kadarıyla Auckland’da yaşayan bekar birinin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için elinde ayda en az 1.570 dolar bulundurması gerekiyor.
Yeni Zelanda Asgari Ücret 2023 yazımızda umarız aradığınız sorulara cevap buldunuz. Aklınıza takılan farklı soruları yorum kısmında sorulabilirsiniz. Dilerseniz benzer yazılarımızı da inceleyebilirsiniz.
]]>Adını 1972’de onu keşfeden Mariner 9 uzay aracından alan Valles Marineris Kanyonu, Mars’ın tarihinin erken dönemlerinde yakındaki volkanların gezegenin kabuğunu şişirmesiyle açılan devasa bir yarıktır. Bugün Mars’ın çevresindeki yolun beşte biri kadar uzanmakta ve gezegenin yüzünde geniş bir yarığı andırmaktadır. Milyarlarca yıl boyunca seller daha derin kanallar açmış ve toprak kaymaları vadi duvarlarını yıkarak kanyonlar, uçurumlar ve kum tepelerinden oluşan inanılmaz ölçüde farklı bir manzara yaratmıştır.
Valles Marineris Kanyonu yaklaşık 3,5 milyar yıl önce volkanik faaliyetlerin Mars kabuğunun yakın bir bölgesini şişirip yarmasıyla oluşmaya başladı. Güçlü kuvvetler kabuğu birbirinden ayırarak merkezi bir bölümün düşmesine ve derin bir vadi oluşturmasına neden oldu. Duvarları aşındıkça vadi zamanla daha da genişledi. Bununla birlikte, yarığın doğu kanatlarının yakınında, su tarafından oluşturulmuş olabilecek bazı kanallar da var gibi görünmektedir.
Valles Marineris, 4.000 kilometre uzunluğunda bir kanyonlar sistemidir. Bazı noktalarda kanyon 200 km genişliğinde ve 10 km derinliktedir. Eğer sistem Dünya üzerinde olsaydı, Los Angeles’tan Atlantik kıyısına kadar Amerika Birleşik Devletleri boyunca uzanırdı. Karşılaştırmak gerekirse, Dünya’nın doğa harikası Büyük Kanyon sadece 446 km uzunluğunda ve 1,6 km derinliğindedir.
Valles Marineris, Tharsis tümseğinin doğusundan başlayarak Mars’ın ekvatoru boyunca uzanır. Batıda labirent benzeri vadiler ve kanyonlar sistemi olan Noctis Labyrinthus‘ta başlar ve Chryse Planitia havzası yakınındaki kaotik araziye kadar gezegenin yaklaşık yüzde 20’sine uzanır.
Kanyon sistemi, oluşumuna dair ipuçları veren bir dizi farklı özellik içermektedir. Akan suyun toprağı yiyip bitirmesiyle oluşan çöküntü çukurları, büyük seller ve kanyon duvarları boyunca sızan suların tümü, Mars tarihinin bir noktasında yüzeyin hemen altında su olduğuna dair ipuçları sunmaktadır. Valles Marineris’in genişliği boyunca yerkabuğunda çatlaklar, uçurumlar ve duvarlar ile toprak kaymaları da mevcuttur.
Bu geniş kanyon Dünya’dan teleskopla bakıldığında gezegenin yüzeyinde koyu bir yara izi olarak görülebilir. Dünya’daki kanyonlara benzeyen dik çöküntüler olan chasmata olarak bilinen özellikler kanyona hakimdir.
Jeologlar Valles Marineris’in yaklaşık 3,5 milyar yıl önce jeolojik faylar boyunca açılmaya başladığını düşünüyor. Faylanmaya, hemen batıda yer alan Tharsis’teki dev yanardağların büyümesine eşlik eden tektonik faaliyet neden olmuştur.
Valles Marineris Güneş Sistemi’ndeki en büyük kanyondur. 4,000 kilometre boyunca uzanır.
İlginizi Çekebilir: Neptün Gezegeni Özellikleri ve Keşfi
]]>Ksantelazma veya ksantelazma palpebrarum (XP), burnunuzun hemen yanındaki göz kapaklarınızın üzerinde veya köşelerinde görülen zararsız sarı bir oluşumdur. Derinizin altında kolesterol birikmesi sonucu ksantelazma oluşur.
Bunun görülmesi başka bir rahatsızlığın belirtisi olabilir. Örneğin;
Araştırmacılar, bu hastalığa yakalanmanın gelecekte aşağıdaki rahatsızlıklara yakalanma olasılığınızın çok yüksek olduğunu düşünmektedir:
Ksantelazması olan kişilerin yarısının kolesterol seviyesi yüksektir. Sağlık hizmeti sunan kuruluşlar bu değerleri genellikle anne babanızdan veya bazı karaciğer hastalıklarından kaynaklanan yüksek kolesterolü olan kişilerde görürler.
Ancak ksantelazması olan kişilerin diğer P’sinde yüksek kolesterol yoktur.
Herkeste bu hastalık geliştirebilir. Ancak aşağıdaki durumlarda daha fazla risk altındasınız:
Ksantelazmalar cildinizi etkileyen en yaygın ksantoma (kolesterol birikintileri) türüdür. Ancak toplumun sadece yaklaşık %1’inde görülür.
Ksantelazmalar göz kapaklarınızın etrafında bulunan sarımsı birikintilerdir. Bu birikintiler şu şekillerde görülebilirler:
Evet, ksantelazmanız varsa yüksek kolesterolünüz olması çok muhtemeldir. Yüksek kolesterol ilk başta herhangi bir belirtiye neden olmaz. Bir kan testi size yüksek kolesterolünüz olup olmadığını söyleyebilir.
Kolesterolü şu yollarla normal seviyeye düşürebilirsiniz:
Teşhisi için genellikle test gerekmez. Ancak doktorunuz aşağıdakileri kontrol etmek isteyebilir:
Hayır. Bu hastalık tedavi olmadan geçmez. Aksine aynı boyutta kalır veya büyür. Sivilce gibi patlatamaz veya sıkamazsınız. Reçetesiz satın alabileceğiniz ve kendi başınıza kullanabileceğiniz ürünler cildinizi yakabilir. Bu nedenle doktora görünmeniz en iyisidir.
Ksantelazmanın bir sağlık kuruluşu tarafından çıkarılması en iyi seçenektir. Doktorunuz büyük olasılıkla sıvı nitrojen kriyoterapisini ilk tercih edilen çıkarma yöntemi olarak kullanmak isteyecektir.
Doktorunuz sizden düşük yağlı bir diyete geçmenizi ve statin (Lipit düşürücü bir ilaçlar grubu) almanızı isteyebilir. Ancak bu adımlar zaten sahip olduğunuz yağ birikintisinden kurtulmanızı sağlamayacaktır.
Bu yağ birikintileri size zarar vermese de onları çıkarmak isteyebilirsiniz. Bunun için şu yöntemler denenmektedir.
Bu tedaviler genellikle işe yarar. Ancak birkaç seansa ihtiyacınız olabilir.
Hangi tedaviyi alırsanız alın çıkarıldıktan sonra geri gelme durumu vardır. Kolesterolünüzü düşürmek için doktorunuzun önerilerini dinleyin. Böylece hastalığın nüks etme olasılığı azaltılabilir.
Hangi tedaviyi aldığınıza bağlı olarak iyileşmek üç veya dört gün sürebilir. Bazı yan etkiler günler içinde ortadan kalkarken diğerlerinin (cilt renginin değişmesi gibi) ortadan kalkması birkaç ay sürer.
Hastalığı yenmek için kolesterolü düşürmek en önemlisidir. İşte kolesterolünüzü düşürmek için deneyebileceğiniz uygun fiyatlı ve kolay ev ilaçlarının bir listesi:
Sarımsak, bir dizi sağlık sorununun tedavisine yardımcı olabilecek allisin olarak bilinen bir bileşik içerir. Özellikle vücuttaki kolesterol seviyelerini düşürmek için faydalıdır.
Her gün yarım diş sarımsak veya bir diş bütün sarımsak tüketin.
Muz kabukları C ve E vitaminleri açısından zengindir. C vitamini, vücuttaki kolesterol seviyelerini düşürmeye yardımcı olabilecek güçlü bir antioksidandır.
Muz kabukları ayrıca kolesterol düşürücü etkileriyle bilinen bir bileşik olan pektin içerir.
Yeşil çay, çeşitli faydaları olan kateşinler içerir. Vücuttaki aşırı yağ seviyelerinden kurtularak ksantelazmayı iyileştirmeye yardımcı olabilecek anti-enflamatuar, antioksidan ve kolesterol düşürücü özelliklere sahiptirler. Yeşil çayı şu şekilde kullanabilirsiniz:
Çemen otu tohumları, karaciğer ve bağırsaklardaki kolesterol seviyelerini düşürmeye yardımcı olabilecek faydalı bileşiklerle doludur. Çeşitli çalışmalar, vücuttaki lipit seviyelerini düşürme konusunda çemen otunun olumlu etkilerini göstermiştir.
Kişniş, vücuttaki kolesterol birikimini azaltmaya yardımcı olabilecek antioksidanlarla dolu şifalı bir bitkidir.
Bu hastalık başka sağlık sorunlarının belirtisi olabilirken, kendi başına zararlı değildir. İnsanlar genellikle görünüşünü beğenmedikleri için tedavi olurlar. En doğru prognozu elde etmek için doktorunuz kolesterol seviyenizi kontrol eder ve diğer kan testlerini yaptırır.
Ksantelazmalarınızı aldırdıysanız, doktorunuza takibi için gidin. Kontrol programı, hangi tür tedavi gördüğünüze bağlı olarak değişebilir. Örneğin, işleminizden bir ay ve üç ay sonra randevularınız olabilir.
Eğer kişi göz kapaklarındaki sarı oluşumları aldırmak istiyorsa, bir dermatoloğa görünmesi tavsiye edilir.
Ksantelazma kolesterol dolu plaklardır ve sıkılarak çıkarılamaz.
İlginizi Çekebilir: Herpetik Keratit Nedir? Belirtileri ve Tedavisi
Kaynakça:
]]>Bu trajedi 1968 Öğrenci Hareketi olarak bilinen ve UNAM, IPN ve diğer üniversitelerden öğrencilerin Mexico City’de öğretmenler, işçiler, profesyoneller ve entelektüellerin katıldığı, ekonomik krizin ortasında otoriter ve baskıcı bir devletin demokratikleştirilmesi çağrısında bulunan kitlesel bir protestoya öncülük ettiği bir dizi eylem ve gösteri bağlamında meydana geldi.
Katliam; Meksika Ordusu, Gizli Polis ve Federal Güvenlik Müdürlüğü (DFS) ile birlikte “Batallón Olimpia” olarak vaftiz edilen paramiliter bir grup tarafından gerçekleştirilmiştir ve 1968’e damgasını vuran Latin Amerika ve dünyadaki adalet mücadelelerinin yanı sıra halklarıyla karşı karşıya gelen hükümetlerin yapabilecekleri baskıcı terörü temsil eden bir olaydır.
Tlatelolco Katliamı’nın özelliklerini şu başlıklar halinde açıklamak mümkündür:
Tlatelolco katliamı, UNAM ve diğer Meksika üniversitelerindeki öğrencilerin öncülük ettiği bir dizi halk protestosu ve eylemi bağlamında gerçekleşmiştir. Ancak o dönemde Meksika devleti tarafından işlenen ilk katliam değildi. 1942’de IPN’de (Instituto Politécnico Nacional) diplomalarının daha fazla yasal olarak tanınması talebiyle grev yapan öğrencileri katletmişti.
Öte yandan 1958 yılında işçiler, profesyoneller ve köylülerden oluşan çok sayıda toplumsal hareket daha iyi iş ve ücret talebiyle ayaklanmıştı. Baskıcı eylemlerin sertliği silahlı mücadele dönemini tetikledi. Tüm bunlar; 1964, 1966 ve 1967’deki müteakip olaylarla birlikte, 1968’de meydana gelen halk hareketinin önünü açtı.
Göstericilerin vurulması 2 Ekim 1968’de akşam saat 6 sularında, greve öncülük eden grev liderleri tarafından çağrılan kalabalığının Mexico City’deki Tlatelolco’daki Plaza de las Tres Culturas’ta gerçekleşti.
Hareketin sözcülerinin ve çok sayıda gazetecinin toplandığı Chihuahua binasına, ellerindeki beyaz mendille tanınan Olimpia Taburu mensupları sızmış ve protesto çevresinde kamu düzenini koruyan Meksika Ordusuna ateş açarak silahsız sivil kitleye karşı açıkça vicdansızlık olan bir misillemeyi meşrulaştırmışlardır.
Ordu, herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın göstericileri çevredeki binalara kadar takip etti. Saatler sonra Plaza cesetlerle doldu ve öğrenciler Chihuahua binasının önünde toplandı. Burada soyunmaya zorlandılar. Gazeteciler tutuklandı, görüntülerine ve tüm materyallerine el konuldu. Hatta bazıları soyuldu ve yaralandı. Gözaltına alınanlar hapsedildi ve askeri gözaltı kamplarına gönderildi.
Resmi hükümet açıklamasında katliamda 20 kişinin öldüğü belirtilse de, kesin sayı bugün dahi bilinmemektedir. Meksikalı yazar Elena Poniatowska’nın oğlunu aramak için cesetleri karıştıran bir anneyle yaptığı röportajlar, meydanın bir köşesinde 65’ten fazla ayrı ceset olduğunu ortaya koyuyor.
Daha sonraki anlatımlara göre öldürülenlerin sayısı 200 ila 300 arasındadır. Ancak bazı versiyonlarda binden fazla olduğu iddia edilmektedir. Cesetler, daha sonra gizlice yakılmak üzere çöp kamyonlarına yüklendi ve vinçlerle taşındı.
Daha sonra yapılan soruşturmalar, Latin Amerika’daki diğer pek çok olayda olduğu gibi, LITEMPO operasyonu kapsamında Meksika hükümeti adına planlama, danışmanlık ve istihbarat çalışmalarına aktif olarak katılan ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) trajik olaylara dahil olduğunu da ortaya çıkardı.
Katliam uluslararası makamlara soykırım ve insanlığa karşı suç olarak ihbar edilmesine ve dönemin Meksika savcısının da ilgili şikayeti desteklemesine rağmen, mahkemeler şikayeti reddetmiş ve o dönemde başka bir soruşturma yapılmamıştır. Meydana alelacele dikilen ve üzerinde katledilen vatandaşların sadece 20’sinin isminin yazılı olduğu bir mezar taşı dikildi.
Bugün Meksika ordusu, dönemin gizli polisi ve Olimpia Taburu’na bağlı paramiliter güçler katliamın failleri olarak kabul edilmekte ve katliamın koordinatörünün bizzat Meksika Devlet Başkanı Gustavo Díaz Ordaz olduğu iddia edilmektedir.
Tlatelolco Katliamı sivil toplumun sözde demokratik güçlere karşı eleştirel bir tutum geliştirmesinde önemli bir rol oynamış, bu da devlet üniversitelerindeki hoşnutsuz kesimleri daha da radikalleştirmiş ve kent ve kır gerillalarının oluşumuna yol açarak Meksika Kirli Savaşı olarak bilinen çatışma dönemini başlatmıştır (2000 yılında sona ermiştir).
Trajik sonucuna rağmen (hareket nihayet o yılın Aralık ayında dağıldı) 1968 öğrenci hareketi (bazılarının “1968 Kültür Devrimi” olarak adlandırdığı) toplumun, ailenin ve haberleşmenin temellerinin dünyanın daha fazla demokratikleşmesi için atıldığı küresel bir protesto ve kural tanımazlık hareketinin önemli bir parçasıydı.
Plaza de las Tres Culturas‘daki tabelada ölenlerden sadece 20’sinin ismini içerse de, olay artık Meksika kültüründe tanınmakta ve anılmaktadır. Katliam, 2011 yılından bu yana 2 Ekim’de ulusal yas günü ilan olarak anılmakta olup bu tarihin Temsilciler Meclisi’nin şeref kürsüsüne yazılması önerilmiştir.
]]>Sinir sistemi, beyin ve omurilikten vücudun geri kalanına bilgi iletmek için birbirleriyle iletişim kuran karmaşık bir nöron ağından oluşur.
Beynin histolojik bir kesitindeki nöronların boyanması, bunların sayılmasına olanak tanır ve daha sonra toplam beyin hacmine ekstrapolasyon yoluyla, beynin bir bütün olarak sahip olacağı nöron sayısı tahmin edilebilir.
Bu tahminlere dayanarak, bilimsel kitaplar ve metinler insan beyninin yaklaşık 100 milyar nöron içerdiğine dair referanslarla doludur.
Ancak bu yöntemde çeşitli sorunlar vardır:
2005 yılında yapılan bir çalışmada bu sorunları çözen farklı bir teknik kullanılmıştır. İlk olarak beynin toplam hacmiyle homojen bir süspansiyon hazırlandı. Böylece her örnek aynı sayıda nöron içeriyordu.
İkinci olarak sitoplazmik membranlar çözüldü ve nöronlara ait hücre çekirdekleri sayıldı ve bunlar glia ve sinir sisteminin diğer hücrelerinin çekirdeklerinden ayırt edildi.
Peki insan beyninde kaç nöron vardır? Bu çalışmaya göre insan beyni yaklaşık 86 milyar nöron içeriyor ve bu rakam daha önceki tahminlerden biraz daha az. Her ne kadar 14 milyar nöron fazla gibi görünmese de aslında bu büyük bir farktır.
Örneğin bir babun yaklaşık 14 milyar nörona sahiptir. İnsan beyni diğer primatlarınkine benzer olabilir ancak kesinlikle çok daha fazla nöron içerir.
Çalışmak beyindeki beyaz ve gri madde yoğunluğunu artırır. Bu durum özellikle hipokampüsteki nöronal hücre sayısındaki artışları yansıtıyor olabilir. Ancak kortekste gözlemlenen bu tür değişiklikler muhtemelen sinaptogenez gibi diğer süreçleri daha fazla etkiliyor olabilir.
İnsan beyninde tahminen 100 milyar nöron bulunmaktadır. Genel olarak nöron sayısındaki küçük bir değişiklik bireyleri çok fazla etkilemez, ancak beyin hasarı veya bazı demans türlerinde olduğu gibi daha önemli bir kayıp olduğunda bilişsel yetenekler azalır. Yani bu anlamda evet, nöron sayısı zeka ile ilişkilidir. Ancak bu farklılık, popülasyondaki genel zeka çeşitliliğini açıklayan şey değildir.
Ortalama olarak insan beyni yaklaşık 100 milyar nöron ve nöronları desteklemeye ve korumaya yarayan çok daha fazla sayıda nöroglia içerir. Her bir nöron 10.000 kadar başka nörona bağlı olabilir ve 1.000 trilyon kadar sinaps aracılığıyla birbirlerine sinyal iletirler.
İnsan beyni 2,5 milyon gigabayttır. İnsan beyninin depolama kapasitesi sadece Serebral Korteks’te 74 terabaytın üzerindedir.
Hayır, beyin dolmaz. Beyin o kadar özelleşmiştir ki, yeni anılara daha fazla yer açmak için gereksiz bilgileri atar.
Çoğu zaman, uzun süre çalıştığımızda, beynimiz artık daha fazla bilgi tutamıyor gibi görünür. Kafamıza bir parça daha bilgi sığmadığını ve depolama kapasitemizin muhtemelen sınırına ulaştığını hissederiz.
Ancak vücudumuz bir bilgisayar gibi değildir ve insan beyninin depolayabileceği bilgi miktarı aynı şekilde ölçülemez.
Hayır, herkesin beyni aynı değildir. Her insanın beyni, genetiğine ve yaşamı boyunca edindiği deneyimlere göre farklı şekilde gelişir.
İnsan Beyninde Kaç Nöron Vardır yazımıza benzer olarak Dünyanın En Aptal 10 Hayvanı makalesini de inceleyebilirsiniz.
Çok fazla düşünmek ile yorgun düşmek arasındaki bağlantı tamamen kafamızın içindeymiş gibi görünüyor. İngiltere Kent Üniversitesi’nden Samuele Marcora tarafından yapılan bir deneyde, bazı denekler zihinsel olarak zorlayıcı bir bilgisayar oyunu oynarken, diğerleri tren veya arabalarla ilgili bir belgesel izledi; her iki grup da daha sonra bir egzersiz bisikletinde dayanıklılık testine tabi tutuldu. Zorlayıcı oyunu oynayanlar, rahat belgesel izleyenlere göre pedal çevirmeyi daha erken bırakmış, bu da zihinsel zorlanmanın aslında onları yorduğunu göstermiştir.
Kaynak-Çeviri:
]]>Adı “totonacatl” kelimesinin çoğuludur ve “Totonacapan bölgesinin sakinleri” anlamına gelmektedir. Bazı yazarlar “Totonaco” kelimesini “sıcak toprakların adamı” olarak yorumlamışlardır.
Totonak İmparatorluğu (Totonac) şiddete başvurmayan, anlaşmazlıkları barışçıl ve diplomatik yollarla çözen dostane bir kültürdü. Papantla, Cempoala ve El Tajín gibi Kolomb öncesi şehirlerin mimarisinde uygulanan sanatsal tezahürler bakımından oldukça başarılıdır. Bu üçü, “Üç Gönül” olarak bilinen bir kentler topluluğunu oluşturdu.
Totonak toplulukları, yıllar sonra yani 16. yüzyılda Amerika’ya gelen İspanyollar tarafından yerlerinden edilen Azteklerin egemenliği altına girmiştir.
Totonacapan bölgesi büyük ölçüde sıcak ve nemli bir iklime sahipti. Mısır, manyok, kabak, fasulye ve biber gibi normal tarım ürünlerinin yanı sıra bölge sıvı kehribar ve pamuk üretimiyle de dikkat çekiyordu. Orta Meksika’da 1450 ile 1454 yılları arasında yaşanan feci kıtlık sırasında bile bölge güvenilir bir tarım merkezi olmaya devam etmiş, o dönemde pek çok Aztek geçimlerini sağlamak için mısır karşılığında kendilerini ya da akrabalarını Totonaklara köle olarak satmak zorunda kalmıştır.
Totonaca bölgesinde Costa Esmeralda‘nın pastoral güzelliği ve Bobos Nehri‘nin engebeli yapısı diğer tüm doğal cazibe merkezlerinin üzerinde yer almaktadır. İlkinde, yarı saydam yeşil sulardan oluşan bir denize karşı kesilmiş 20 kilometrelik kum bizi bekliyor, adı da buradan geliyor. İkincisinde, Meksika’nın en yüksek tepelerinden yokuş aşağı inen bir geçit, şelale ve taş manzarası, Nautla‘ya akana kadar verimli tropikal bitki örtüsü – ve birkaç arkeolojik kalıntı – arasından kıvrılıyor.
Totonak kültürü, Veracruz eyaletinin kıyı bölgesinde ve Puebla‘nın dağlık bölgelerinde, üç şehirden oluşan ve “Üç Gönül” olarak adlandırılan görkemli bir kentsel yerleşim sayesinde gelişmiştir:
Totonak kültürü iki sosyo-politik sınıftan oluşuyordu:
Totonak kültürünün ekonomisi tarıma (biber, domates, mısır, kakao ve pamuk), ticarete (ürünlerini satmak için şehirlerin gelişmesine izin veren) ve ürün ile hizmetlerin pazarlanmasına dayanıyordu.
Totonak kültürünün ulaştığı ekonomik gücün büyüklüğü, özenle dekore edilmiş piramitler, anıtlar, evler ve saraylarla kanıtlanmıştır.
Totonak (Totanaca) kültürünün sanatı çömlekçilik, el sanatları ve heykeltıraşlıkta (gülen yüzlerin kullanımıyla karakterize edilen) kendini göstermiştir. Ayrıca oyma kabartma sanatıyla da olağanüstü bir mimari geliştirmişlerdir.
Totonak kültürü, bir “astronomik takvim” işlevi gören Nişler Piramidi‘nin konumu örneğinde olduğu gibi, anıtların inşasını etkileyen önemli bir astronomi bilgisi kazandırmıştır.
Totonak kadınları usta dokumacılar ve nakışçılardı. Gösterişli giyinirler ve saçlarını örerlerdi. Bernardino de Sahagún, kadınların görünüşlerinin her yönüyle çok zarif olduğunu; etek giydiklerini, soylular için nakış işlediklerini ve göğüslerini örten üçgen şeklinde küçük bir panço giydiklerini söylemiştir. Soylu kadınlar deniz kabuğu ve yeşim taşından kolyeler ve küpeler takar, yüzlerini genellikle kırmızı boyayla boyarlardı. Benzer şekilde soylu erkekler de çok renkli pelerinler, peştamallar, kolyeler, bilezikler, bezotlar ve değerli Quetzal’ın tüylerinden yapılmış eşyalarla kendilerini süslerlerdi.
Geniş alanlarda mısır yetiştirmelerine rağmen, bu yiyecek onların beslenmesinin önemli bir parçasını oluşturmuyordu. Sapotes ya da mamey, guava, papaya, muz ve avokado gibi meyveleri daha büyük oranda tüketiyorlardı. Totonak erkekleri köpekbalıkları, kaplumbağalar, geyikler, armadillolar, keseli sıçanlar ve kurbağaları avlayıp balık tutarlardı. Totonak kadınları hindi ve köpek yetiştirirdi. Köylülerin yanı sıra soylular da sabahları mısır lapası yiyordu. Öğle yemeği günün ana yemeğiydi ve manioc ile fasulye yahnisi ya da soylular için zengin bir et sosundan oluşuyordu.
Totonak kültürünün dini, Mezoamerika medeniyetlerinin geri kalanıyla karşılaştırıldığında, anaerkil anlayış (yani miras haklarını aktaran kişi kadındı) gibi bazı zıt yönlere sahipti.
Tanrıçaların insanların ruhlarını yarattığına inanıyorlardı ve Centéotl‘u Mısır Tanrıçası olarak kabul ediyorlardı. Aynı zamanda çok tanrılıydılar ve tıpkı diğer kültürlerde olduğu gibi tanrıları Tlaloc, Quetzalcoatl, Xipototex ve Xochipilli‘ye tapıyorlardı.
Günümüz Totonaklarının çoğu Roma Katoliğidir. Bununla birlikte Hristiyan uygulamaları genellikle geleneksel dinlerinin kalıntılarıyla karışmaktadır; bunun en önemli örneği, çeşitli tohumların toprak ve kümes hayvanlarının kanıyla karıştırılarak ekim alanlarına serpildiği eski bir kurban ayininin yaşatılması geleneğidir.
Bazı araştırmacılar gerçek kökeninden şüphe duysa da Totonaca kültürünün ana katkısı vanilya bitkisiyle ilgilidir.
Totonacapan bölgesinde, antiseptik veya dezenfektan görevi gördüğü için en önemlilerinden biri tıbbi olmak üzere çeşitli amaçlarla yaygın olarak kullanılmıştır. Günümüzde tatlılara lezzet ve aroma vermek için vazgeçilmez bir baharattır.
Bir diğer önemli katkı ise dildir. Purepecha ve Totonac, Meksika’nın kendi topraklarına özgü olarak kabul ettiği iki dildir.
Totonac ve Tepehua olarak bilinen diller izole bir dil ailesi oluşturur. Yani diğer dillerle veya dil aileleriyle ilişkili oldukları bilinmemektedir. Avrupalılar tarafından Totonacanın ilk gramer ve sözcük tanımları (ne yazık ki bugün kayıp), Nahuatl ve Huastecan dillerinin ilk tanımlarını da yazan Fray Andrés de Olmos tarafından yapılmıştır.
Kaynakça:
]]>Teleoloji kelimesi Yunanca “son”, “amaç” veya “hedef” anlamına gelen telos (τέλος) ve “akıl”, “bilim”, “inceleme” veya “söylem” anlamına gelen logos (λογία) kelimelerinden gelmektedir.
Teleoloji, temel amacı yeryüzünde yaşayan cansız varlıklar da dahil olmak üzere her varlığın amacının incelenmesi ve analiz edilmesi olan bir bilimdir. Belirli bir amaca veya nesneye ulaşmak için belirlenen hedefler üzerine, belirli bir gerçekliğin nihai nedenlerine açıklamalar bulmaya da odaklanan bir dizi çalışmadan oluşur.
Antik çağlardan bu yana birçok filozof, yemek yemek için kullanılan kaşık gibi, insanlar tarafından yaratılan ve kullanılan nesnelerin dışsal bir amacı olduğu fikrini savunmuştur. Bununla birlikte, doğadaki varlıkların insanlar için yararlı olmalarının ötesine geçen içsel bir amaca sahip olduğu doğal bir teleoloji olduğu da belirtilmiştir. Böylece Aristoteles meşe palamudunun meşe ağacı olma amacını taşıdığı fikrini savunmuştur.
Aristoteles ve Platon olduğuna inanılmaktadır.
Teleoloji, doğanın bir amacı olduğunu reddeden atomistler tarafından Antik Çağ’da hızla reddedilmiştir; ancak fikirleri insanlık boyunca varlığını sürdürmüş, özellikle Orta Çağ’da Hristiyan düşünürler tarafından Modern Çağ’a kadar savunulmuştur. Yine de Immanuel Kant’ın Yargı Yetisinin Eleştirisi‘nde ve Hegel‘in felsefesinde teleolojinin izlerine rastlanabilir.
Günümüzde bazı çağdaş bilim insanları ve filozoflar teleolojik kavramların hala geçerli olup olmadığını tartışmaktadır. Bu kavram Türlerin evrimi ve insan bilincinin ortaya çıkışıyla da ilişkilendirilmiştir.
Teleoloji terimi antik Yunan felsefesinde Platon ve Aristoteles tarafından ortaya atılmıştır. Platon bu kavramdan Phaedo‘da bahseder; burada Sokrates’in sözleriyle tüm fiziksel olguların açıklamalarının teleolojik olduğunu belirtir. Aynı metinde Sokrates, sırasıyla maddi ve nihai nedenler olarak gördüğü bir nesnenin zorunlu ve yeterli nedenlerini ayırt edemeyenlerden yakınır. Dolayısıyla, bu Platonik diyalogda, bir nesneyi ya da bir bedeni oluşturan malzemelerin onun hareket etmesi ve eylemde bulunması için yeterli olmadığı, ancak bunu yapmasına yol açan bir amacın olması gerektiği söylenir. Böylece Platon, dünyanın düzeninin ardında, şeylerin tüm amaçlarından sorumlu olan ve onları idealar dünyasının evrensel modellerinden (arketipler) yaratan akıllı bir tasarımcı olması gerektiği fikrine ulaşmıştır.
İlerleyen zamanlarda Aristoteles, bir atomist olan Demokritos’un felsefesini, evrendeki farklı varlıklar (varlıklar ve şeyler) arasındaki tüm etkileşimleri salt zorunluluklara indirgediği ve bu varlıkların sahip olabileceği amaçları unuttuğu için reddetmiştir. Bu filozof aynı zamanda Platon’un akıllı bir tasarımcı fikrini reddetmiş ve varlıkların amaçlarının doğa tarafından verildiğini ileri sürmüştür. Aristoteles daha sonra evrenin dört nedenden, dört teleolojiden oluştuğunu öne sürmüştür:
Bu filozof ve aralarında Epikuros ve Apollonialı Diogenes’in de bulunduğu diğerleri için nihai neden felsefe için en çekici olandı. Ancak diğer üçü olmadan evren ve varoluş açıklanamazdı.
Teleoloji, 1620 yılında Francis Bacon tarafından yazılan Novum Organum‘un yayınlanmasından sonra bir çözülme sürecine girmiştir. Bu kitapta Bacon, teolojik açıklamaların bilinemez olarak bir kenara bırakılması gerektiğini, böylece tüm araştırmaların verimli ve somut açıklamalara odaklanması gerektiğini öne sürmüştür.
Buna rağmen teleoloji, Aristotelesçilik felsefesinde varlığını sürdürmüştür. Örneğin Hegel, özneyi ulusların, kültürlerin, etnik kimliklerin ve benzerlerinin kolektif vizyonları tarafından tanımlanan bir evrene sürüklenmiş olarak tasavvur eder. Bu vizyonlar, her biri tarih içinde bir hedef aradığı ve bu nedenle sürekli çatışma halinde olduğu için birbirine karşıttır. Teleolojik anlatılar olarak da bilinen bu büyük anlatılar, günümüzde Postmodernizm tarafından küçümsenmektedir. Bu hareket, bu anlatıların azınlıkların ve bireysel varlıklar olarak öznelerin kendi tarihlerini bastırdığını savunmaktadır. Yine de Teolojik anlatılar, keşiflerin, eserlerin, fikirlerin ve yazarların kronolojik olarak düzenlendiği ve böylece her şeyin bilindiği bir sonun varsayıldığı bilgi alanlarında varlığını sürdürmektedir.
Başlıca özellikleri şunlardır:
İlginizi Çekebilir: Felsefi Kavram: Apeiron Nedir?
Kaynakça:
]]>Kediler acıkınca miyavlayabilir, yiyecek aramak için etrafta dolaşabilir, kapıyı tırmalayabilir ve hatta bir av yakalamaya çalışabilirler. Kedilerin yiyecek elde etmek için avlanmak, çöpleri karıştırmak ve insanların elinden yemek gibi çeşitli yolları denerler.
Çoğu kedi kemirgenler veya kuşlar gibi küçük avları avlar. Ancak bazı kediler tavşanlar veya daha büyük avları da avlar. Kediler genellikle avlarını takip ederek ve sonra üzerine atlayarak avlanırlar. Avlarını öldürmek için keskin pençelerini ve dişlerini kullanırlar.
Kediler acıkınca çöpleri de karıştırırlar. Bu, insanlar gibi diğer hayvanlar tarafından geride bırakılan yiyecekleri yedikleri anlamına gelir. Çöpleri toplamak, kedilerin beslenmesinin önemli bir parçasıdır çünkü ihtiyaç duydukları besinleri almalarına yardımcı olur.
Bazı kediler aç olduklarında insanların elindeki yiyecekleri yerler. Bu genellikle kedi bir evi yağmaladığında veya insan evden uzakta olduğunda ve yiyecekle yalnız bırakıldığında meydana gelir.
Yavru kedinizin biraz zayıf göründüğünü gördüğünüzde, muhtemelen aç olduklarını aklınızdan çıkarmamanız önemlidir. Yavru kediler titiz yiyicilerdir ve çok fazla enerji harcarlar, bu nedenle yiyecek alımlarını takip etmek önemlidir.
Yavru kedinizin aç olup olmadığını anlamanın bir yolu da kuyruğunu izlemektir. Yavaş sallanıyorsa veya hiç sallanmıyorsa muhtemelen açtır ve beslenmeye ihtiyacı vardır. Yavru kedi çok yiyorsa karnı tok olacak ve kuyruğu hızla sallanacaktır.
Yavru kediniz yeterince yemiyorsa, onu daha sık beslemeniz ve diyetinin bol miktarda yüksek kaliteli, protein açısından zengin gıda içerdiğinden emin olmanız önemlidir. Ayrıca içmeleri için su ve açlıklarını gidermelerine yardımcı olacak birkaç ödül maması da verebilirsiniz.
Kediniz acıktığında, genellikle size haber vermek için miyavlar veya başka bir ses çıkarır. Ayrıca yiyecek aramak için etrafta dolaşabilir veya atıştırmalık bir şeyler bulmak için mutfağınıza girebilirler.
Ne yapacağınızdan emin değilseniz, işte bazı ipuçları:
Ev kedileri birkaç gün aç kalabilir. Ancak bu süreçte sağlıkları ve enerjileri zarar görecektir. Bir ev kedisinin midesi yaklaşık bir ceviz büyüklüğündedir ve yine yaklaşık 1/4 bardak yiyecek alabilir. Eğer bir kedi yemek yemiyorsa, midesi şişmeye başlar ve kusabilir. Enerji seviyeleri de düşer ve uyuşuk hale gelebilirler. Bir kedi çok uzun süre yemeksiz kalırsa midesi boşalır ve hastalanır.
Kediler genellikle son yemekten 8-10 saat sonra acıkırlar. Kedinizi günde bir veya iki kez beslemek genellikle kabul edilebilir. Kaynak
Kediler sahiplerini yerler mi? Bu sorunun cevabı biraz karmaşıktır ve kediye göre değişir. Bazı kediler sahiplerini sadece kemirirken, bazıları sahipleri onları yalnız bırakmaya çalıştığında çok saldırgan olabilirler.
Kedilerin sahiplerini gerçekten yiyebildiği birkaç vaka da vardır, ancak bu çok nadirdir. Bu durumlarda, kedi açlık ya da şiddet belirtileri gösteriyor olabilir.
Kedinizin sizi yemeye çalıştığından endişeleniyorsanız, yapılacak en iyi şey onu muayene için veterinere götürmektir. Kedinizin herhangi bir tehlike altında olup olmadığını belirlemek için bazı testler yapabilirler ve hatta kedinizin sizi yemesini nasıl önleyebileceğiniz konusunda size bazı ipuçları verebilirler.
İlginizi Çekebilir: Kelebekler Ne Yer?
]]>Enterovirüsler olarak bilinen bir grup virüsle yakından ilişkilidir. Enterovirüsler birçok yaygın çocukluk enfeksiyonuna neden olur.
Parekovirus ilkbahar, yaz ve sonbaharda daha yaygındır. Bu aynı zamanda mide ile ilgili hastalıkların daha yaygın olduğu zamandır.
İnsanları enfekte eden parechovirus türleri İnsan Parechovirusü olarak bilinir.
Parechovirus (parekovirüs) genellikle solunum damlacıkları (hapşırma veya öksürme yoluyla), tükürük veya enfekte bir kişinin dışkısı ile temas yoluyla kişiden kişiye yayılır. Siz veya çocuğunuz solunum semptomları veya gastrointestinal semptomlar (ishal veya kusma) ile kendinizi iyi hissetmiyorsanız, özellikle üç aydan küçük bebeklerden uzak durmanız önemlidir.
Bu mikropla karşılaştıktan sonra hastalığın ne kadar sürede geliştiği henüz bilinmemektedir.
Herkes Parekovirüs ile enfekte olabilir. Ancak en sık 6 ay ile 5 yaş arasındaki çocukları etkiler ve ateş, döküntü, üst solunum semptomları gibi sorunlara neden olur. Aslında çoğu çocuk anaokuluna başladığında bu enfeksiyonu geçirmiş olur.
Parekovirüs 3 aydan küçük bebeklerde ve özellikle de 1 aydan küçük bebeklerde çok daha ciddi hastalıklara neden olabilir.
Parekovirüsü olan çoğu kişide herhangi bir belirti görülmez. Bazı kişilerde hafif ishal, ateş veya soğuk algınlığı ile grip benzeri belirtiler görülür.
Bebekler ve küçük çocuklar çok hızlı bir şekilde rahatsızlanabilir. Nadiren, parekovirüs ciddi bir kan enfeksiyonu olan sepsise veya beyni çevreleyen zarda ciddi bir enfeksiyon olan menenjit veya ensefalite neden olabilir. Bunlar en çok 3 aydan küçük bebeklerde görülür.
Bebeklerde ve küçük çocuklarda dikkat edilmesi gereken parechovirüs belirtileri şunlardır:
Parekovirüsü teşhis etmek için farklı vücut sıvılarının test edilmesi gerekir. Doktorunuz dışkı, beyin omurilik sıvısı (beyni çevreleyen sıvı), kan ve burun ile boğazdan salgı örnekleri alabilir.
Bol su içmek ve Parasetamol almak semptomları hafifletmeye yardımcı olabilir. Şiddetli enfeksiyonu olan bebekler ve küçük çocukların hastanede tedavi edilmesi gerekebilir. Çoğu, tedavi ile birkaç gün içinde iyileşir.
Birçok viral enfeksiyonda olduğu gibi iyi hijyen en iyi korumadır. Parekovirüsün yayılmasını durdurmak için şunları yapabilirsiniz:
Parakovirüs enfeksiyonunu önleyecek bir aşı yoktur. İyi hijyen buna karşı en iyi korumadır.
İlginizi Çekebilir: Chagas Hastalığı Nedir?
Kaynaklar:
]]>Bu savaş aşağıdaki taraflar arasında yaşanmıştır:
Savaşı Meksikalılar kazandı ve Fransızları yeniden toparlanmaya ve takviye beklemeye zorladı. Bu takviyelerle ilerlemeye devam ettiler ve 1863’te Mexico City’yi işgal etmeyi başardılar. İşgalin ardından Habsburg İmparatoru I. Maximilian tarafından yönetilen İkinci Meksika İmparatorluğu kurulmuştur.
Meksika’nın dış borcunu ödemediğinin açıklanmasının ardından İngiltere, İspanya ve Fransa yaklaşık 10.000 kişilik ortak bir güç oluşturmayı taahhüt ettikleri Londra Anlaşması‘nı imzaladı.
Üç ülkenin büyükelçileri Meksika hükümetine bir ültimatom göndererek borçlarının ödenmesini talep etmiş, aksi takdirde ülkeyi işgal edeceklerini bildirmişlerdir.
Juárez barışçıl bir çözüme ulaşmak için bir konferans önerdi ve bir iyi niyet göstergesi olarak dış ödemeleri askıya alan kararnameyi yürürlükten kaldırdı.
Şubat 1862’de Meksika ve yabancı ulusların temsilcileri Veracruz yakınlarında bir araya geldi. Orada Meksika’nın bağımsızlığını garanti altına alan ve müzakerelerin devamını öngören Soledad Antlaşmalarını imzaladılar.
5 Mart’ta bir Fransız askeri birliği Kont de Lorencez komutasında Veracruz’a ulaştı. Bu çıkarma üçlü ittifakın dağılmasına yol açtı. Zira İspanyol ve İngiliz hükümetleri Napolyon III’ün ekonomik iddiayı Meksika’yı işgal etmek için bir bahane olarak kullandığını fark etti. Bu yüzden Meksika hükümetinin ateşkes önerilerini kabul ettiler ve birliklerini geri çektiler.
Fransa ise borcun derhal ödenmesini ve dış gümrüklerin tam kontrolünü talep ediyordu. Juarez’in bu talepleri reddetmesi üzerine Lorencez, 6,000 adamının komutasında Meksika’ya doğru ilerledi.
28 Nisan’da batıdan doğuya doğru ilerleyen Fransızlar, Cumbres de Acultzingo’dan geçerek önlerini kesmeye çalışan bir Meksika müfrezesini bozguna uğrattı.
2 Mayıs’ta Fransızlar Sierra Madre Oriental’den inerek Puebla’ya doğru ilerlediler ve yardımlarına gelen 1.200 Muhafazakâr ile temas kurmaya çalıştılar. Ancak Doğu Ordusu’nun bir tugayı tarafından dağıtıldılar.
5 Mayıs sabahı Lorencez’in kuvvetleri Puebla önünde belirdi ve Meksika süvari birliklerinin ateşi altında kaldı. Savaş saat 11’de her iki tarafın topçu ateşiyle başladı. Kısa bir süre sonra Fransız birliği ikiye ayrıldı: Birincisi şehri koruyan Loreto ve Guadalupe kalelerine yönelirken, ikincisi yedek olarak kaldı. Manevrayı fark eden Zaragoza, birliklerinin büyük bir kısmını savunma tabyalarının bulunduğu tepelerin eteklerine doğru harekete geçirdi.
Fransızlar ilerlemeye devam ederek koşar adım tepeye çıktılar ama Meksika ateşiyle durduruldular. İstilacılar yeniden organize oldular ve tekrar kalelere saldırdılar ama yine geri püskürtüldüler.
Öğleden sonra Lorencez, kuvvetlerinin bir kısmını Guadalupe ve Loreto’ya, diğer kısmını da düşman kuvvetlerinin geri kalanına doğru yönlendirdi. Şiddetli yağmur Fransızların ilerlemesini zorlaştırdı ve savunma hatlarını yarmak için bir piyade hücumu başlattılar. Ancak saldırı geri püskürtüldü ve işgalciler Meksikalılar tarafından takip edilerek kaçtı.
Puebla Savaşı’nın nedenleri aşağıdaki gibiydi:
Puebla Savaşı’nın sonuçları arasında şunlar yer almaktadır:
Günümüzde 5 Mayıs Meksika için önemli bir tarihtir. Bu günde Puebla Savaşı askeri geçit törenleri, halk şenlikleri ve Fransızlara karşı verilen mücadelenin yeniden canlandırılmasıyla anılmaktadır. Askerlik görevini yapan gençlere de yemin ettiriliyor. Sembolik olarak, Meksika halkının büyük başarılar elde etmek için gösterdiği birliği ve ortak çabayı temsil etmektedir.
Puebla Savaşı’nın kahramanları arasında aşağıdakiler öne çıkmaktadır:
Puebla Savaşı 5 Mayıs 1862’de yapıldı.
Puebla Savaşı, Meksika Cumhuriyeti adına Ignacio Zaragoza ve İkinci Fransız İmparatorluğu adına Charles Ferdinand Latrille tarafından yönetilmiştir.
İlgili İçerik: İspanya İç Savaşı
]]>Kelebekler genellikle değişim, özgürleşme ve dönüşümle ilişkilendirilir. Dolayısıyla rüyada kelebek görmek bazen bunları temsil edebilir. Taşınmak veya boşanmak gibi büyük bir yaşam değişikliğinden geçiyorsanız, bilinçaltınızın bu değişikliği işlemesinin bir yolu olarak rüyanızda bir kelebek görebilirsiniz.
Bazen bu rüya hayatınızda yeni bir maceraya veya aşamaya başlamak üzere olduğunuzun bir işareti de olabilir. Kendinizi bir rutinin içinde sıkışmış hissediyorsanız bu rüya bilinçaltınızın size bir değişiklik yapma zamanının geldiğini söyleyebilir.
Rüyanızda bir kelebek görürseniz kelebeğin rengine dikkat edin. Farklı renklerin farklı anlamları olabilir. Örneğin, beyaz kelebekler genellikle saflık ve yeni başlangıçlarla ilişkilendirilirken, siyah kelebekler karanlığı ve ölümü temsil edebilir.
Kelebek rüyanızın anlamı ne olursa olsun, rüyanızdaki diğer sembollere de dikkat etmeniz önemlidir. Rüyanız hakkında olabildiğince çok şey hatırlamaya çalışın ve rüyanızın ne anlama gelebileceğini daha iyi anlamak için diğer sembollerin de anlamlarına bakın.
Rüyalardaki sembollerin anlamını yorumlamak söz konusu olduğunda, herkese uyan tek bir cevap yoktur. Rüya sembolleri genellikle son derece kişiseldir ve çeşitli şekillerde yorumlanabilir. Bununla birlikte evrensel olarak anlaşılma eğiliminde olan belirli rüya sembolleriyle ilişkili bazı genel anlamlar vardır. Bunlardan biri de beyaz kelebektir.
Birçok kültürde beyaz kelebek umudun ve yeni başlangıçların sembolü olarak görülür. Rüyada beyaz kelebek görmek hayatınızda iyi bir şeyler olacağının işaretidir. Bu yeni bir iş, yeni bir ilişki veya başka bir olumlu değişiklik olabilir. Alternatif olarak, beyaz kelebek kendi kişisel dönüşümünüzü de temsil edebilir.
Hayatınızda zor bir dönemden geçiyorsanız rüyanızda beyaz bir kelebek görmek, bu zor dönemden daha güçlü ve daha iyi bir insan olarak çıkmak üzere olduğunuzun bir işareti olabilir.
Elbette, tüm rüya sembollerinde olduğu gibi, anlamını yorumlamaya çalışırken rüyanızın diğer unsurlarını da dikkate almak önemlidir. Rüya sırasında hissettiğiniz duyguların yanı sıra genel havaya ve duruma da dikkat edin.
Beyaz kelebeği gördüğünüzde kendinizi mutlu ve iyimser hissediyorsanız bu gerçekten de olumlu bir sembol olduğuna dair iyi bir işarettir. Ancak korkmuş veya huzursuz hissettiyseniz, bu rüyanın sizi bir şey hakkında uyarmaya çalıştığının bir işareti olabilir.
Hayattaki her şeyde olduğu gibi, rüyalarınızın anlamını yorumlarken sezgilerinizi kullanmanız önemlidir. İçgüdülerinize güvenin ve sizin için doğru olan yorumu yapın.
Hiç siyah bir kelebek gördüğünüz bir rüya gördünüz mü? Bu ne anlama geliyor?
Rüyada görülen kelebekler genellikle umudun, yeni başlangıçların ve değişimin sembolü olarak görülür. Peki rüyada siyah kelebek görmek ne anlama geliyor?
Rüya tabirine göre siyah bir kelebeğin rüyada ne anlama gelebileceğine dair birkaç farklı yorum vardır. Yorumlardan biri, siyah kelebeğin gölge benliğinizin bir temsili olduğudur. Bu dünyadan sakladığınız parçanızdır. Gurur duymadığınız tarafınızdır. Kimsenin görmesini istemediğiniz tarafınızdır.
Bir başka yorum da siyah kelebeğin korkularınızın bir temsili olduğudur. Bu karanlık korkusu, başarısızlık korkusu ya da bilinmeyen bir şeyden yaşadığınız korku olabilir. Korkunuz ne olursa olsun siyah kelebek onunla yüzleşmeniz gerektiğini hatırlatır. Korkularınızla yüzleşmeli ve onların üstesinden gelmelisiniz.
Son olarak, kara kelebek ölümün bir sembolü de olabilir. Bu mutlaka öleceğiniz anlamına gelmez. Ancak bir tür sonu temsil edebilir. Bu bir ilişkinin sonu, bir işin sonu ya da hayatınızdaki bir aşamanın sonu olabilir. Her ne olursa olsun, kara kelebek değişimin kaçınılmaz olduğunu ve onu kucaklamanız gerektiğini hatırlatır.
Peki, siyah bir kelebek hakkında ne hissettiniz? Sizce ne anlama geliyor? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlarda paylaşın!
Rüyada mor kelebek görmek, sezgi ile ilgili psişik enerjiyi işlemenizin bir yoludur. Psişik yetenekleriniz şu anda güçlenmeleri için zorlanıyor ve ruhsal güçlerinize uyanıyorsunuz. Uyanık yaşamınızda pek çok eşzamanlılık fark edebilir veya insanların şifa bulmak için size doğru yöneldiğini görebilirsiniz.
Mor bir kelebek aynı zamanda hayatınızda enerjisel alanınızdan salıvermeye çalıştığınız bir anne figürünün enerjisini de temsil edebilir.
Rüyada yeşil kelebek görmek başarı, büyüme, tezahür ve bolluğu temsil eder. Ekilen bir tohum şimdi büyüyor ve emeğinizin meyvelerini görmeye başlayacaksınız. Minnettarlık duaları için harika bir zaman, çünkü bu sayede etkileşimi yükselterek evrenden gelen armağanların size daha çabuk ulaşmasını sağlayabileceksiniz.
Rüyalardaki kırmızı kelebekler genellikle 1. çakradaki enerjilerle ilgilidir. Bunlar fiziksel dünyanızda kendinizi güvende hissetmek, ilişkileriniz, yaşama duyduğunuz tutku ve fiziksel sağlığınızla ilgili konular olabilir. Ev hayatınızda bir şeyler dönüşüyor ve ilişkileriniz şu anda değişiyor olabilir. Bu, sağlıklı bir yaşam tarzına ve ev ortamınızda topraklanmış hissetmeye odaklanmak için iyi bir zaman olabilir.
Rüyada sarı veya altın bir kelebek görmek yaratıcılık, hayal gücü, güven, neşe ve kendini ifade etmekle ilgilidir. Şu anda herkesin doğru dediğine göre değil, doğru olduğunu hissettiğiniz şeye göre harekete geçme pratiği yapmalısınız. Hayal gücünüz şu anda güçlü, bu yüzden büyük hayaller kurun ve gelecek için büyük planlar üzerinde çalışmaya başlayın.
İnsanlar yüzyıllardır kelebekler hakkında rüya görmekte ve onların anlamlarını yorumlamaktadır. Bazıları için kelebekler umut ve yeni başlangıçların işaretiyken, bazıları için ise değişim veya dönüşümün bir temsilidir. Birçok kültürde kelebekler insan ruhunun bir temsili olarak da görülür.
Rüyada büyük kelebek görmenin ne anlama geldiğine dair bir dizi farklı yorum vardır. Bazıları bunun iyi bir şeyin gerçekleşmek üzere olduğuna dair bir işaret olduğuna inanırken, diğerleri bunun gerçekleşmek üzere olan kötü bir şey hakkında bir uyarı olduğuna inanmaktadır.
Bazı insanlar rüyada büyük bir kelebek görmenin hayatınızda yeni bir döneme başlamak üzere olduğunuzun işareti olduğuna inanır. Bu yeni bir iş, yeni bir ilişki ya da yeni bir bebek olabilir. Her ne olursa olsun, hayatınıza olumlu bir değişim getirecek bir şeydir.
Bazıları ise rüyada büyük bir kelebek görmenin hayatınızda büyük bir değişiklik yaşayacağınızın işareti olduğuna inanır. Bu yeni bir şehre taşınmak, bir ilişkinin sonu ya da yeni bir ilişkinin başlangıcı olabilir. Değişim ne olursa olsun, büyük bir değişim olacaktır.
Rüyada büyük bir kelebek görmenin ne anlama geldiği konusunda ne düşünürseniz düşünün, bunun güçlü bir sembol olduğunu inkar edemezsiniz. Rüyalar bilinçaltımızın bizimle iletişim kurmasının bir yoludur ve göndermeye çalıştıkları mesajlara dikkat etmek önemlidir. Eğer kelebeklerle ilgili rüyalar görüyorsanız, bunların sizin için ne anlama gelebileceğini düşünmek için biraz zaman ayırın.
Rüyanızda bir kelebek gördüğünüzde bu yeni başlangıçları, dönüşümü, umudu ve değişimi sembolize eder. Kelebekler genellikle iyi şansın işareti olarak görülür. Bu nedenle rüyanızda kelebekler görürseniz genellikle olumlu haberler alacaksınızdır.
Rüyanızdaki kelebek evinizin etrafında uçuyorsa, kişisel yaşamınızda değişim veya yeni başlangıçlar arzunuzu temsil edebilir. Alternatif olarak bu rüya çevrenizdeki dünyada değişim umudunuzu da temsil edebilir. Eğer kelebek rüyanızda çiçekten çiçeğe uçuyorsa bu hayatın yeniliğinden ve tazeliğinden keyif aldığınızın bir işareti olabilir.
Rüyanızda yakalanmış veya incinmiş bir kelebek görürseniz bu mevcut durumunuzda kendinizi kapana kısılmış veya çaresiz hissettiğiniz anlamına gelebilir. Eğer rüyanızda ölü bir kelebek görürseniz bu bir kaybın yasını tuttuğunuzun veya olumsuz bir durumda sıkışıp kaldığınızın bir işareti olabilir.
En son ne zaman bir kelebek sürüsü gördüğünüzü hatırlıyor musunuz? Belki de rüyalarınızdaydı?
Kelebekler dünya üzerindeki en güzel canlılardan biridir. Her şekil, boyut ve renkte olabilirler. Ve sadece güzel görünmekle kalmazlar. Aynı zamanda bazı şaşırtıcı yeteneklere de sahiptirler. Örneğin, bazı kelebeklerin saatte 95 km kadar uçabildiğini biliyor muydunuz?
Rüyada görülen kelebekler çok güçlü ve anlamlı bir deneyim olabilir. Ne de olsa kelebekler genellikle dönüşüm, umut ve yeni başlangıçlarla ilişkilendirilir.
Birçok farklı kültüre göre, rüyada kelebek sürüsü görmek iyi şansa işaret eder. Rüya sahibinin bir kelebek sürüsü görmesi hayatında iyi şeyler olacağına delalet eder.
Kelebekleri hayal etmenin ne anlama gelebileceğini merak ediyorsanız, rüyanızın ayrıntılarına dikkat etmeniz önemlidir. Örneğin kelebekler ne renkti? Uçuyorlar mıydı yoksa çırpınıyorlar mıydı? Kaç tane vardı?
Tüm bu ayrıntılar rüyanızın ne anlama gelebileceği konusunda size ipuçları verebilir. Örneğin, kelebekler siyahsa, hayatınızda dönüşmeye hazır olan karanlık veya olumsuz bir şeyi sembolize edebilir. Ya da kelebekler beyazsa, saflığı, masumiyeti veya yeni bir başlangıcı temsil edebilir.
Rüyanızı yorumlamakta zorlanıyorsanız, bir terapist veya rüya uzmanı ile konuşmayı düşünün. Rüyanızın daha derin anlamını ve hayatınız için ne anlama gelebileceğini keşfetmenize yardımcı olabilirler.
Mavi kelebeklerin aşk hayatınızla güçlü bir bağlantısı vardır. Rüyada mavi kelebek görmek, aşk hayatınızda karşılaştığınız zorlukların üstesinden gelmek için iyi motive olduğunuz anlamına gelir.
Bu rüya sizi bilgi aramaya teşvik ediyor. Olması gerektiği kadar hızlı büyümek istiyorsanız becerilerinizi geliştirmeniz gerekir.
Doğru bilgiye sahip olmak, her zaman bilgili bir noktadan hareket edeceğiniz anlamına gelir. Bu nedenle, yeni kurslar almaktan ve daha fazla çalışmaktan korkmayın.
Bu rüya hedeflerinize yanlış yoldan gittiğinizi gösteriyor. Hayatınızdaki önemli şeylere odaklanmıyor olabilirsiniz.
Zamanınızın ve enerjinizin çoğunu sıradan şeylerin ve sorun olmayan konuların peşinde harcıyorsunuz.
Yakında hayatınızda eğlenceli ve heyecan verici bir şey olacak. Bu rüya, kasvetli ve rutin hayatınızdan aktif olarak bir çıkış yolu aradığınız zamanlarda karşınıza çıkabilir.
Bir süredir üzgün ve kederliyseniz, mutluluğun hemen köşede olduğundan emin olabilirsiniz.
Birçok geleneksel mitolojide kelebekler meleklerle ve ilahi korumayla bağlantılıdır. Bu böceklerden birinin başınıza konduğunu hayal etmek ilahi koruma anlamına gelir.
Hedeflerinizi ve hayallerinizi gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğunuz desteğe ve rehberliğe sahipsiniz.
Bu rüya hedeflerinize ve hayallerinize ulaşmak için gösterdiğiniz gayrete ve kararlılığa işaret ediyor. Hiçbir şeyin sizinle istekleriniz arasına girmesine izin vermiyorsunuz.
Genel olarak bu, hayatınızda görmek istediğiniz büyüme ve başarı için çalışmaktan korkmadığınızın bir işaretidir.
Geçmişte yaptığınız bazı hatalardan dolayı endişelisiniz. Bu durum zamanınızın çoğunu alıyor ve enerjinizi bitiriyor.
Bu rüya sizi geçmişi geride bırakmaya teşvik ediyor. Geleceğinize tamamen konsantre olabilmeniz için onunla barışın.
Geçmişte yaptığınız iyilikler büyük dönüşümler gerçekleştirmenizi sağlıyor. Cömertliğiniz ve iyi kalpliliğinizle yaptıklarınızın karşılığını nihayet alıyorsunuz.
Yakında olumlu eylemlerinizin meyvelerini toplamaya başlayacaksınız.
Eller, yaratımı ve geleceği inşa etmeyi temsil eden güçlü bir ruhani semboldür. Hem gerçek anlamda hem de mecazi anlamda gerçekliğinizi şekillendirmek için kullandığınız araçlardır.
Peki rüyada elinizde kelebek görmek ne anlama geliyor? Bir kelebeğin üzerinize konduğu bir rüyaya benzer şekilde, ellerinizdeki bir kelebek hedeflerinize ulaşmak için harekete geçmeye vurgu yapar.
Eller vücudun eylem odaklı bir parçasıdır ve hedeflerinize doğru ilerlemenin ve harekete geçmenin gücünü gösterir. Rüyanızda ellerinizde bir kelebek görmeniz, arzularınızı gerçekleştirmek için ihtiyacınız olan her şeyin parmaklarınızın ucunda olduğuna dair bir mesajdır.
Bu, yanlış nedenlerle tezahür etme konusunda bir uyarı rüyası olabilir. Yüz genellikle ego ve dış dünyada nasıl algılanmak istediğimizle ilgilidir.
Rüyada yüzünüze konan bir kelebek görmek neyi ve neden tezahür ettirmek istediğinizi düşünmeniz için bir davet olabilir. Güzel şeyler tezahür ettirmek ya da akranlarınız tarafından başarılı olarak algılanmak kötü olmasa da, bunlar sizi daha ödüllendirici bir gerçeklikten uzaklaştıran arzular olabilir: Sevgi, neşe, huzur, kendinizle ve Allah’la güçlü bir ruhani bağlantının olduğu dolu dolu bir yaşam.
Sizi daha tatmin olmuş ve sevilmiş hissettirecek hiçbir maddi varlık yoktur. Yalnızca radikal öz-sevgi ve kabullenme gerçeğinizi deneyimlemenin kapısını açabilir.
Rüyada kelebek yakalamak ne zaman harekete geçeceğinizin zamanlamasıyla ilgilidir. Tutkunuz, sezgileriniz ve ruhunuzun amacı aynı hizaya geldiğinde, istediğiniz şeyin peşinden gitmek için doğru anın ne zaman olduğunu hissetmeye başlayabilirsiniz.
Bu rüyadaki ders, kendi sezgilerinize daha fazla güvenmektir. Böylece doğru zamanda hızlı bir şekilde harekete geçebilirsiniz. Uzanmaya ve size doğru gelen sihri yakalamaya hazırsınız.
Kendinizden sürekli şüphe mi ediyorsunuz? Sonraki adımlarınız konusunda kendinizi kaybolmuş veya kafanız karışmış mı hissediyorsunuz? Eğer bu sizseniz ve bu rüyayı gördüyseniz evren sezgilerinize güvenmeye başlamanız için sizi eğitmek üzere fırsatlar gönderiyor demektir. Etrafınızda gerçekleşen eşzamanlılıklara dikkat edin. Sonuçlar muhtemelen sizi şaşırtacaktır.
Rüyada kelebeğin size saldırması beklenmedik bir durumdur ve uyanmak için endişe verici bir rüya olabilir. Kelebekler genellikle saldırgan olmayan ve neşeli yaratıklardır. Bu nedenle bir kelebeğin rüyalarınızda neden saldırganlık gösterdiğini merak ediyor olabilirsiniz.
Peki, rüyada kelebeğin saldırdığını görmek ne anlama gelir? Rüyada saldıran bir kelebek, başarı korkusunu ve olumlu yaşam değişikliklerini temsil eder.
Şamanizm’de, hayvan ruhlarının rüyalarda bize görünerek yeryüzündeki ruhsal yolculuğumuzda ilerlememize yardımcı olan rehberler olduğuna inanılır. Bazen gölge hayvan ruhları rüyalarda kendilerini göstererek gölge tarafınızın bir kısmını aşmanıza yardımcı olabilirler.
Kelebekler değişim, dönüşüm, büyüme ve tezahürü temsil ettiğinden, bunların hayatınıza girmesine izin vermekle ilgili gizli korkularınız olabilir. Kelebek bu alanlara dikkat çekiyor olabilir. Ancak siz bunu bir tehdit ve saldırı olarak görüyorsunuz.
Sizi başarıya ulaşmaktan alıkoyan şeyin ne olduğunu düşünmek için biraz zaman ayırmak faydalı olabilir. Olumlu olduğunu bilseniz bile hayatınızdaki değişikliklerden korkuyor musunuz? Yeni bir sayfa açmaktan korktuğunuz için sağlıksız bir durumda mı kalıyorsunuz? Başarılı bir iş için birçok fikriniz var ama başlamak için atmanız gereken adımları erteliyor musunuz?
Nefret ettiğiniz bir işte kalıyor, sağlıksız bir ilişkide kalıyor, başkalarını kendinizin önüne koyuyor ve başarınızı ileri bir tarihe erteliyor olabilirsiniz. Kelebek daha neşeli bir hayat yaşamaya başlamak için gerekli olan değişimdir.
Bazen hayatımızda sahip olduğumuz güzel ve olumlu şeyler korkutucu ve tehdit edici görünebilir. Değişim bir süreliğine rahatsız edici olsa da uzun vadede mutluluk ve başarı getirebilir.
Bu korkutucu bir rüya gibi görünebilir. Çünkü kelebeklerin nazik ve tatlı yaratıklar olması gerekir. Bu duruma yine şamanizmden bahsetmek gerekir. Çünkü bu rahatsız edici rüyalara çok fazla açıklık getiriyor.
Şamanizm’de hayvanlar tarafından ısırılma, yenme veya parçalanma rüyaları aslında çok olumlu rüyalardır. Bunlar sizin bir parçanızın ölümünü temsil eder. Bu fiziksel ölüm anlamına gelmez. Daha çok sembolik bir ölümdür.
Ölüm yeni fırsatlar getirir ve artık kendinizin daha yüksek bir versiyonuyla doldurulabilecek bir boşluğu temsil eder. Tüm ruhani geleneklerde ölümü genellikle yeni bir yaşam, diriliş ve kişinin kendi içinde daha yüksek bir ilahi varlığın ortaya çıkışı izler. Bu da bir kelebeğin yaşam döngüsüne oldukça benzer.
Bir ruh hayvanı tarafından parçalandığınız bir dönemden geçtikten sonra, yeniden hatırlamanın iyileştirici sürecine başlayabilirsiniz. Bu, kim olduğunuzu ve neden burada olduğunuzu hatırlama dönemidir.
Bu son derece ruhani bir rüyadır. Göz ardı edilmemesi gereken güçlü ruhani yetenekleriniz var. Bu yaşamınızda birçok insana yardım edebilmeniz için evrenden yeteneklerinizi uygulamanız için daha fazla işaret alabilirsiniz.
Rüyada kelebek yemek şu anda yaşadığınız deneyimleri enerjik olarak sindirmeye çalıştığınız anlamına gelir. Hayatınızda büyük değişimler hissediyorsunuz ve tüm bunları anlamlandırmaya çalışıyorsunuz.
Bir kelebeği yutarsanız ve tadı tatlıysa ya da onu yemek doğru geliyorsa, bu hayatınızdaki değişimleri kabul ettiğiniz anlamına gelir.
Eğer kelebeği tükürür, kusar ya da yediğiniz için kendinizi kötü hissederseniz, bu durum şu anda atmaya çalıştığınız büyüme adımlarını henüz kabul etmeyen bir parçanızı temsil eder. İyileşme yolunuzda ilerlemeye devam edin.
Bazı kültürlerde kelebek, evrim, yeniden doğuş ve dönüşümün bir yolu olarak bu yaşamdaki ölüm ve ölme sürecini temsil eder.
Bunun en güzel örneği Monarch Kelebeği‘dir. Meksika’da hükümdar kelebeklerinin ölmüş insanların ruhları olduğuna inanılır. Meksika’nın en ünlü festivali olan Ölüler Günü’ne denk gelen uzun bir göçün ardından Meksika’ya varırlar. ABD’de Cadılar Bayramı’nın kutlandığı zamana denk gelir.
İnanışın kökleri kelebeklerin bu dünyayı bir kez daha geri dönmek üzere terk eden ruhlar olduğuna dair eski Aztek inancına dayanır. Bu, ölümün temsil ettiği şeyin ruhsal bir dönüşümüdür: doğum, ölüm, dönüşüm ve yeniden doğuş.
Peki, rüyada ölü bir kelebek görmek ne anlama geliyor? Ölü bir kelebek rüyası görmek, hayatınızın büyük bir döngüsünün sona erdiğini ve bunu geride bırakacak kadar evrimleştiğinizi gösterir. Bu, hayatınızın yeni bir aşamasının başlamasının kapılarını açar. Bir anlamda, hayatınızın bir sonraki bölümüne başlamak için mevcut bölümünüzün kapısını kapatmanız gerektiği anlamına gelir.
Bırakmanız gerektiğini bildiğiniz bir şeye mi tutunuyorsunuz? Geçmişinizde olan ve sizi yeni fırsatlardan alıkoyan bir şey mi var? Geçmişte bırakmaya hazır olduğunuz zararlı davranışlarınız var mı?
Tüm bunlar mevcut kimliğinizi geçmişteki herhangi bir versiyonunuzla bir kenara bırakmaya ve yepyeni bir size başlamaya nihayet hazır olduğunuzun işaretleridir.
Bu eski benliğinizi temizlemek için iyi bir zaman olabilir. Dolabınızda duran eski kıyafetlerinizi temizlemek, başarısız bir ilişkinin geçmiş anılarıyla dolu ayakkabı kutusunu atmak ve hayatınızda duygusal acıya neden olan insanları affetmek olabilir.
Rüyada ölü bir kelebek görmek, hayatınızda ani ve beklenmedik değişiklikler olabileceği anlamına da gelebilir. Beklenmeyeni bekleyin.
Rüyanızda bir kelebeği öldürdüğünüzü görmek, içinde bulunduğunuz geçiş veya büyüme dönemiyle ilgili kendi kendinize koyduğunuz sınırlamaları veya korkuları temsil eder. Hayatınızda büyüme için birçok fırsat var. Ancak siz bunları kaçırıyor ya da kasıtlı olarak elinizden kayıp gitmelerine izin veriyorsunuz.
Büyüme ve dönüşümü temsil eden bir canlıyı öldürmek, hayatınızdaki bu nitelikleri durdurmanın sembolüdür. Görünüşte belli olmayabilir. Bu yüzden şu anda kendinizi sınırladığınız yollar üzerinde düşünmek için biraz zaman ayırın.
Bu, ulaşmak istediğiniz hedefleri ertelemek veya mevcut gerçekliğinizden kaçmanıza neden olan şeylere aşırı düşkünlük olabilir. Ayrıca hayatınızdaki diğer zehirli insanlar da sizi geride tutuyor olabilir.
Bu mesajları almak harikadır ve “kötü haber” ya da “olumsuz” olarak algılanmamalıdır. Hepimiz dinlenme dönemlerinden geçeriz ve bazen yeniden başlama zamanı geldiğinde bir hatırlatıcıya ihtiyaç duyarız. Bu rüya sezgilerinizin ve yüksek benliğinizin omzunuza bir dokunuşudur ve dünyanın hala fethedilmeyi beklediğini size bildirir.
İlginizi Çekebilir: Kelebekler Ne Yer?
Kaynakça:
]]>Mizantropi terimi tam olarak Yunanca “mīsanthrōpos” yani “misos” nefret ve “anthropos” insan sözcüklerinden türemiştir. Mizantropi yalnızlık arayışı ve her türlü sosyalliğin reddedilmesiyle kendini gösteren toplumdan kaçınma ile insanlardan nefret etme olarak açıklanabilir.
Misantropi, hem bir bütün olarak insanlığı küçümseme ve nefretten hem de yaşamda aktif bir rol alamamaktan kaynaklanan bir tutumdur. Bazı durumlarda kendi başına patolojik olmasa bile manik-depresif sendromlar, paranoya vb. gibi belirli psikolojik durumların bir ifadesi olabilir.
Mizantropi türleri şunlardır:
Misantroplar üstünlük taslama ve başkaları için çok az empati kurma eğilimindedir. Bu isteksizliklerinin birkaç nedeni vardır. İşte misantropinin nedenleri:
Tüm bunlar zaman içinde asosyalliğe eğilimli dissosiyatif bir kişiliğin oluşmasına neden olmuş olabilir. Misantropi, toplumun beni kabul etmemesine tepki olarak da ortaya çıkabilir; örneğin, geçmişte beni reddettikleri için başkalarını reddetme düşüncesi gibi.
Misantropinin açık örnekleri, insanlığa karşı genel bir nefret duyan ve psikolojik düzeyde antisosyal kişilik bozukluğuna yakın olanlardır. Bu hastalık erkeklerin %3’ünü ve kadınların %1’ini etkilemektedir. En sık bağımlılık veya hapis durumlarında kendini gösterir. Antisosyaller genellikle aşağıdaki insan düşmanlığı belirtileriyle karakterize edilirler:
Asosyal kişi başkalarından tamamen kopuktur. Bu semptomlar, yakınları tarafından sevilmemelerine yol açar ve bunun sonucunda da kendilerini birçok şeyden izole ederler.
Mizantropi genellikle terapi ile tedavi edilir. Bu, bireysel veya grup terapisi yoluyla yapılabilir. Terapinin amacı, misantropisi olan kişinin nefretini anlamasına ve bununla nasıl başa çıkacağını öğrenmesine yardımcı olmaktır. Terapi ayrıca misantropinin altında yatan nedenlerin belirlenmesine de yardımcı olabilir.
Misantropi başa çıkılması zor bir kavramdır. Misantropinin tüm insanlara karşı bir nefret olmadığını hatırlamak önemlidir. İnsanlığa duyulan bir nefrettir.
İlgili İçerik: Scarlet O’Hara Sendromu (Erteleme Hastalığı) Nedir?
Kaynakça:
]]>GTA 5 dünyanın en popüler oyunlarından biri. Bunu tartışmaya gerek yok. Bir süredir piyasada olmasına rağmen bazı insanlar için henüz yeni bir oyun. Bunun nedeni yeni versiyonunun öngörülebilir bir gelecek için çıkmayacak olması. Rockstar Games‘te işler böyle yürüyor. Her birkaç yılda bir yeni bir oyun çıkarmıyorlar. Ancak çıkardıklarında da oldukça modern ve on yıl ya da daha uzun bir süre güncelliğini koruyor. Yani kısacası 2013 yılında piyasaya sürülen bu oyunda hala çaylakları bulabilirsiniz.
Bu oyun dünyasına yeni girdiyseniz muhtemelen kariyerinize başlamak ve başından itibaren bir profesyonel gibi oynamak istersiniz. Tüm bunları hızlı yapmak istiyorsanız öğrenirken zaman kaybetmemek sizin için oldukça iyi olacaktır. Zira sıkılıp bırakabilirsiniz bile. Her neyse size bu yazımızda yeni versiyonu beklerken GTA 5’te nasıl daha iyi olunur sorusuna cevap vermeye çalışacağız. Bu arada GTA 6‘nın 2024 yılında çıkabileceğini de söyleyelim, tabi hiçbir şey kesin değil.
Baştan söyleyelim. Aslında bahsettiğimiz şeyler hiç de zorlanacağınız ya da yapamayacağınız şeyler değil. Yani bir icat yapmıyoruz burada. Açıklayacağımız şeyler oyunun engin dünyasında kaybolmamanıza yardımcı olacak bazı ipuçlarıdır. Yalnız şunu da belirtmemiz gerekecek. Eğer oyunu bilmenin yanında bir profesyonel olarak oynamak istiyorsanız gerçekten fazla zaman ayırmanız gerekiyor. Bu hayatımızın her alanında geçerli bir kural. Şimdi çayınızı kahvenizi alın ve yavaş yavaş okumaya başlayın. 🙂
Önerilen Yazı: 2022’nin En İyi Oyun Nickleri Listesi [Kapsamlı]
Tıpkı bu makaleyi GTA 5’te nasıl daha iyi olunur sorusuna cevap bulmak için okuduğunuz gibi, oyunun kendisi de size aynı şeyi yapmanızı öneriyor. Oyun bir öğretici ile birlikte geliyor. Bu oyun için harika bir ek özelliktir ve tüm yeni oyuncuların oyun hakkında bazı temel bilgilerle oyuna girmelerine yardımcı olur.
Oyunun eksiksiz bir paketine sahipseniz, sizi oyunda tutmayı amaçlayan bir prolog yani bir nevi ön hazırlık ile birlikte gelir. Oynamak için bunu tamamlamanız gerekir. Birçok kişi oyunu bu seçenek olmadan oynuyor veya hızla oynamaya başlamak için atlıyorlar. O insanlardan biri olmayın. Bu oyunu amaçlandığı gibi oynayın. Öğretici ile başlayın ve bu değerli oyunun geniş dünyasındaki zorluklarla karşılaşmaya başlamadan önce altyapınızı güçlendirin.
Bu oyuna Grand Theft Auto denmesinin bir nedeni var. Oyundaki görevlerin çoğu arabalar etrafında dönüyor. Bu yüzden oyunu amaçlandığı gibi oynamak için bir arabaya ve bir garaja ihtiyacınız olacak. Yeni bir oyuncuyken iyi bir bakım yaptırmak zordur ama yapılabilir. Sahip olduğunuz araba ne kadar iyi olursa, herhangi bir görevi tamamlama şansınız da o kadar artar. Bazen daha yavaş bir araba, bir görevi tamamlarken en büyük engeliniz olacaktır.
Bir çaylak olarak yapabileceğiniz en iyi şey ücretsiz bir Elegy RH8 almaktır. Rockstar’s Social Club’a katılırsanız bu Nissan GT-R kopyası ücretsiz olarak sizin olabilir. Bu araba yarışlar için harika bir seçimdir ve kesinlikle hoşunuza gidecektir. Kaybetmemek ya da diğer oyuncular tarafından çalınmamak için ilk paranızın büyük bir kısmını bir garaja yatırmanız iyi olacaktır.
GTA 5’te daha iyi olmak için illa grup halinde hareket etmenize gerek yok. Yalnız bunun için de oyunu sık sık oynamanız gerekiyor. Oyunlarda para olmadan bir şey yapmanın zor olduğunu biliyorsunuz. Bunu Rockstar Social Club‘a üye olarak yapabilirsiniz. Orada sizi daha sonra oyunda kullanabileceğiniz ücretsiz ve ücretli kuponlara götürebilecek farklı seçenekler bulacaksınız. Tek yapmanız gereken biraz keşif yapmak ve en iyi kuponları bulmak.
Dediğimiz gibi bu oyun tamamen hırsızlıkla ilgili. Peki, bir helikopter çalabilecekken neden arabalarla yetinesiniz? Her biriniz ilk milyonunuzu kazanmadan önce bir tane satın almak zor bir iştir. Bunu söylüyoruz çünkü en ucuz seçenek 800 bin dolara yakın. Dolayısıyla bu tür bir parayı elde etmek için saatlerce oyun oynamak yerine doğrudan bir helikopter çalabilirsiniz. Bunu yapmak için sahip olduğunuz en iyi seçenek, Los Santos Uluslararası Havaalanı‘nda bulunan helikopteri almaktır. GTA 5’in harika dünyasında bir helikoptere sahip olmak inanılmaz. Bir yerden bir yere giderken ne kadar zaman kazanacağınızı göreceksiniz. Bu görevlerinizi daha hızlı tamamlamanıza yardımcı olacaktır.
Rockstar oyuncularına çok iyi bakıyor. Herkesin harika bir oyuncu olma şansı vardır. Bunun için her yolu denemelisiniz. Bunlardan biri de haftalık etkinliklere katılarak elde edilir. Bunlara haftalık deniyor çünkü her hafta bir tanesini tamamlama şansınız olacak. Bu etkinlikler büyük önem taşıyor çünkü silahlarda, mülklerde ve arabalarda indirim gibi harika şeylerle ödüllendirileceksiniz. Bu, oyunun başlarında kariyerinizi geliştirmek için harika bir yoldur. Birkaç hafta sonra gerçekten oyunda iyi olduğunuzu düşünmeye başlayabilirsiniz. Yeni başlayan biri için, yapabilecek her küçük şeyden yararlanmak önemlidir.
GTA 5’te Nasıl Daha İyi Olunur – Yeni Başlayanlar İçin 5 Etkili İpucu yazımızda sizler için bazı önerilerde bulunduk. Eğer sizin de bu şekilde yeni oyunculara yarar sağlayabileceğini düşündüğünüz önerileriniz varsa yorumlar kısmında belirtebilirsiniz.
]]>Jerboalar ya da Cırboğalar tuhaf görünümlü küçük kemirgenlerdir. Büyüleyici görüntüler oluştururlar çünkü tuhaf görünümlerine karşın şaşırtıcı bir hızla hareket ederler. İki ayaklıdırlar ve bu özellikleri sayesinde küçük bacakları kanguru gibi zıplayabilir ya da Roadrunner gibi koşabilirler. Yine de esaret altında yetiştirilmeleri zordur.
Afrika ve Asya’da bulunan bu hayvan nasıl hayatta kalacağını bilmeyen hayvanlardan biridir. Yiyecek bulma, yiyecek saklama ve yiyecekleri koruma konusunda beceriksizdirler. Ayrıca güçlü ve tuhaf bacaklarıyla ya kaçarlar ya da süper kurbağalar gibi zıplarlar. Yırtıcılardan kaçmak için ileri geri gitmelerini izlemek oldukça çılgınca görünüyor. Ama işe yaramadığını gösteren bir kayıt yok!
Pandalar aptal mıdır?
Evet, evet öyleler. Bu sevimli hayvan dünyanın en aptal 10 hayvanı listesinde yer alıyor. Nesli tükenmekte olan bir tür oldukları gerçeğiyle başlayalım çünkü istatistikler sekse karşı gerçek bir ilgileri olmadığını gösteriyor!
Bilim camiası sevimli siyah-beyaz pandayı resmi olarak etobur olarak sınıflandırıyor. Bunun nedeni, otçul bir diyet için uygun olmayan bir sindirim sistemine sahip olmasıdır. Ancak etobur bir tür olmasına rağmen, panda zamanını bambu yiyerek geçirmeye kararlıdır.
Anne pandaların yavrularını agresif bir şekilde öldürdükleri de bilinmektedir. İstemeden de olsa. Pandalar aptal mıdır sorusu cevaplanması gereken bir soru değildir. Ancak sevimlilikleri onları sonsuza dek sevilecek bir hayvan haline getirecektir.
Devekuşu dünyanın en büyük kuşlarından biridir. Onu öne çıkaran sadece boyutu değildir. Küçük kanatları da diğer bir özelliğidir. Devekuşunun uzun bir boynu ve uzun bacakları vardır. Afrika düzlüklerinde dolaşan devekuşu, 50’ye varan sosyal gruplar halinde dolaşırlar.
Devekuşu beyninin minyatür boyutu nedeniyle aptaldır. Bir gözün dörtte biri büyüklüğündedir. Bu nedenle devekuşu bir şeyi en fazla 45 saniye hatırlayabilir. İnanılmaz bir şekilde bu yeteneği sayesinde kuşun sürekli bir eşi vardır. Her dakika kendilerini yeniden tanıyor olmalılar. 🙂
Yavru balıklarla beslenen küçük bir balık türüdür. Parlak olan her şeyin peşinden koşacağı için yakalanması son derece kolaydır. Bu balığın kendi yavrularını yemesi nadir görülen bir durum değildir çünkü onların kendi yavruları olduğuna ikna olmamıştır.
İşte karşınızda en aptal kuş türlerinden biri olarak listeye giren Yeni Zelanda’dan Kakapo. Bu tür uçamayan büyük bir kuştur. Bir gece hayvanı olan bu yerde yaşayan kuş Strigopoidea üst familyasına aittir. Kuş aynı zamanda inanılmaz derecede aptaldır.
Şu senaryoyu hayal edin: Avcı avını gözetliyor. Yavaşça yaklaşıyor ya da hızla geliyor. Hiç fark etmez. Yırtıcı kedi, sansar, fare ya da herhangi bir şey olabilir. Av ise Kakapo. İşler burada karmaşık hâle geliyor. Çünkü Kakapo hareket etmiyor. Gözünü kırpmıyor. Saldırının bir kıta öteden geldiğini görse bile. Donup kalıyor ve yemek olmayı bekliyor. Ne senaryo ama. Gerçek olması o kadar muhtemel ki! 🙂
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Kakapo’nun üreme konusundaki beceriksizliği de akıllara durgunluk veriyor. Çiftleşme çağrısı o kadar rahatsız edicidir ki dişiyi sersemletir ve kafasını karıştırır. Bu durum çiftleşmeyi zorlaştırır ve kimse ne olduğunu ya da ne yapacağını bilmez gibi görünür. Ne yazık ki ve şaşırtıcı olmayan gerçek şu ki 2020 yılı itibariyle tüm gezegende 200’den az Kapapo kalmıştı. Günümüzdeki sayısı net bilinmiyor.
Meleagris ya da hindi olarak adlandırılan kuş türü tavuk kadar olmasa da tercih edilen bir yiyecektir. Tüm dünya hindinin en aptal kuşlar listesinde yer almayı ne kadar hak ettiğini bilir. Geniş aralıklı gözleri ve neredeyse sakar ve ahmak bir yürüyüşleri vardır. Benjamin Franklin onlara “cesur kuşlar” derdi. Animal Planet “şaşkın” olduklarını söylerken, Washington Post bu hayvanların sadece yanlış anlaşıldığını belirtiyor.
Hindilerle ilgili şaşırtıcı bir bilgi şudur. Bu kuşlar yağmur yağdığında gökyüzüne uzun bir süre bakarlar. Hatta bunu o kadar abartırlar ki huşu içinde gökyüzüne bakarken boğulabilirler. Diğer ilginç bilgi ise üreme sırasında hindilerin dişiyi ona biraz benzeyen herhangi bir nesneyle karıştırmasıdır. 🙂 Bu kuşların nüfuslarını nasıl korudukları ve artırdıkları gerçekten şaşırtıcı.
Dünyanın en aptal 10 hayvanı arasında bu kurbağalar da yer almaktadır. Kuzey Avustralya, Güney Amerika ve Orta Amerika anakarası da dahil olmak üzere birçok yerde bulunan bu kurbağalar uzun zamandır gerçekten aptal hayvanlar olarak etiketlenmiştir. Bu hayvan hem canlı hem de ölü her şeyi yeme özelliğine sahiptir. Keşke mesele sadece yemek olsa. 🙂
Bu agresif yaratıklar herhangi bir şeyle açıkça fiziksel ilişkiye girerken bulunabilir. Canlı ya da ölü hiç fark etmez. Hiç tereddüt etmeden farelere, kertenkelelere, yılanlara ve hareket eden diğer her şeye saldırırlar. Açıkçası bu yaratıklar en hafif tabirle fiziksel yakınlığı severler.
Eğer mesele türü çoğaltmaksa olay gerçekten kafa karıştırıcı. Dişiler son derece doğurgandır. Bir dişi aynı anda yaklaşık 30.000 yumurta bırakabilir.
Köpekbalıkları genellikle makul zekaya sahip yaratıklar olarak bilinir. Ancak her ailede bir deli mutlaka vardır: Goblin Köpekbalığı…
Çoğunlukla Japonya kıyılarında bulunan goblin köpekbalığının görme yeteneği zayıftır. Zayıf bir yüzücü olduğu düşünülür ve ayrıca tembeldir. O kadar tembel ki yemek için avlanmıyor. Bunun yerine dişlerinde bulunan elastik deri dokusu bantları sayesinde kalamar, yumuşakça, yengeç veya balıklar gibi avları hiç enerji harcamadan yakalar. Armut piş ağzıma düş hesabı…
Bu tür aynı zamanda kolay bir avdır. Avcıların onu yakalaması hiç de zor değildir. Bu tür davranışlar goblin köpekbalığını dünyanın en aptal 10 hayvanı listesine zorlanmadan sokar. 😉
İnsanların bakmaya doyamadığı koalalar etrafta yuvarlanırken oldukça sevimli görünürler. Ama bunun nedeni beyin kapasitelerininde gizlidir. Bilinen tüm memeliler arasında en küçük beyne sahiptirler. Vücut ağırlığının sadece %0.2’si kadardır.
Dünyanın en aptal 10 hayvanı listesinde yer alan bu hayvanlar okaliptüs yapraklarını yemekten zevk alırlar. Herhangi bir yaprağı yiyebilmelerine rağmen bunun için birbirleriyle kavga ederler. Üstelik okaliptüsün koalanın dört midesiyle bile sindirilmesi zordur. Kuşkusuz sevimli olan bu hayvan aynı zamanda hiç hijyen duygusuna sahip değildir ve hastalık yaymasıyla ünlüdür. Evet,doğrıu. Klamidyadan bahsediyoruz.
Bu meraklı kuşa kırlangıç kuyruğu da denir. Afrika kıtasında yaşamaktadır:
Kenya için bu kuş, inanılmaz derecede aptal olmasına rağmen ulusal bir gurur haline gelmiştir. Aptallığı, yuvalarını en uygunsuz yerlere inşa etme isteğinden anlaşılmaktadır. Ayrıca, herhangi bir hayvan ya da insan tarafından yaklaşıldığında kuşun hiç korkmaması ve uçup gitmemesi de son derece gülünçtür. Bu pervasız davranışları nedeniyle kaçak avcılar ve yırtıcılar için kolay bir av haline gelmektedir.
Dünyanın en aptal hayvanları hakkındaki bilgileri göz önünde bulundurarak onlarla dalga geçebilir, beceriksiz ve inanılmaz derecede akılsız davranışlarıyla alay edebilirsiniz. Ancak unutulmamalıdır ki kendimizi vahşi doğada bulduğumuzda yukarıda listelenen canlıların herhangi birinden çok daha çaresiz hale geliriz. İnsanları çevredeki medeniyetin faydalarından koparmak yeterlidir ve bu durumda çoğu insan kesin bir yok oluşa mahkumdur.
Dünyanın En Aptal 10 Hayvanı yazımıza benzer içeriklere bu bağlantıya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Kaynakça:
]]>Scarlet O’Hara Sendromu yaygın olarak tembellik veya yüzleşme korkusu nedeniyle halledilmesi gereken işleri erteleme durumunu ifade eder.
Bu yazıda son zamanlarda ismini duymaya başladığımız Scarlet O’Hara sendromunun ne olduğunu göreceğiz. Ama önce sendromun temelini oluşturan isim Scarlet O’Hara’nın kim olduğunu kısaca açıklamakta fayda var.
Scarlet O’Hara (Amerika Birleşik Devletleri’nde Katie Scarlett O’Hara olarak bilinir), Amerikalı yazar Margaret Mitchell tarafından 1936 yılında yayınlanan ve 1939 yılında beyaz perdeye uyarlanarak birçok Oscar kazanan “Rüzgar Gibi Geçti” romanının kahramanıdır.
Bu karizmatik karakter aslında iyi kalpli tipik bir kahraman değil oldukça farklıdır. Gerçekte Scarlet kaprisli, çıkarcı ve huysuzdur. Ancak onun hakkında öne çıkan bir şey varsa o da her zaman istediğini elde etmeye çalışırken gösterdiği azim ve kararlılıktır. Bu durum savaş zamanında hayatta kalmasında ona yardımcı olacak bir yetenektir. Ancak bu durum romanı okurken veya filmi izlerken görülebileceği gibi ona bazı sorunlar da çıkaracaktır.
Scarlet O’Hara Sendromu Ashley Wilkes’e aşık olmasına rağmen evlendiği Rhett Butler tarafından terk edildiğinde söylediği bir sözden kaynaklanmaktadır. Terk edildiği anda sevgilisini geri getirmenin bir yolunu arama niyetini beyan eder; ancak bunun aceleyle ele alınamayacak kadar karmaşık bir mesele olduğunu düşünür ve şu cümleyi söyler: “Bunu yarın düşüneceğim”.
Scarlet O’Hara’nın “I’ll think about it tomorrow” (Bunu yarın düşüneceğim) cümlesi birçok insanın günlük yaşamında oldukça yaygın bir kullanıma sahiptir. Bu ifade psikoloji alanında sorumlulukları veya işleri bir sonraki güne erteleme alışkanlığı ile ilişkilendirilmiştir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Scarlet O’Hara Sendromu, “Rüzgar Gibi Geçti” filmindeki bir karakter olan Scarlet O’Hara’nın “Bunu yarın düşüneceğim” cümlesinin bir sonucu olarak erteleme durumu ile ilişkilendirilmiştir.
Bu şekilde bakıldığında bu sendrom, bazı kişilerde görülen ve onları yerine getirmek için yeterli iradeye sahip olmadıkları zamanlarda bekleyen görevlerin yarattığı stres, endişe ve hayal kırıklığına neden olabilen istemli bir davranış bozukluğu olacaktır.
Erteleme alışkanlığı kitap okumak, alışveriş yapmak, egzersiz yapmak yerine internette ve sosyal ağlarda gezinmek, takıntılı bir şekilde yemek yemek veya bizi günlük rutinin içine çeken başka herhangi bir faaliyet gibi bir dizi dış unsura bağımlılık yaratabilir. İşte o zaman tüm bunlar istenmeyen bazı sorunlara yol açabilir.
Günümüz toplumunda insanların aynı anda birden fazla görevi yerine getirmek zorunda kalması çok yaygındır ve bu durum insanları bunaltabileceği için ters etki yaratabilir. Bunun sonucunda da bekleyen işleri bitirmek yerine işleri ertelemeye veya yarım bırakmaya başlarlar.
Erteleme Hastalığı veya Scarlet O’Hara Sendromu genellikle tembellikle ilişkilendirilse de gerçek şu ki aynı anda birkaç görevin birikmesinden kaynaklanan stres, endişe veya duyguları yönetmek söz konusu olduğunda bazı durumlarda yaşanan zorluklarla daha fazla ilgili olabilir.
Bazı durumlarda erteleme yapılacak tüm işlerde hiç hata yapmadan sürekli olarak başarılı sonuçlar elde etme arzusuyla karakterize edilen işlevsiz mükemmeliyetçilikten bile söz edilebilir.
Buna ek olarak işlevsiz mükemmeliyetçiliğe sahip kişiler doygunluk hissi, bazı mantıksız inançlar, başarısızlık korkusu ve belirsizliğe karşı yüksek derecede tahammülsüzlük gibi bir dizi özelliğe sahiptir ve bu da çeşitli görevlerin ertelenmesine yol açabilir.
Ertelemenin ya da Scarlet O’Hara sendromu olarak bilinen durumun arkasında daha önce de gördüğümüz gibi tembellik, üşengeçlik ya da kötü zaman yönetiminin ötesine geçebilecek bir dizi faktör vardır. Tüm bu faktörler arasında duygularımızı yönetmedeki zorluğu, güvensizliği, işlevsiz mükemmeliyetçiliği ve kaygıyı vurgulamalıyız ki o da şudur:
Hepimizin bazen bitirilmesi gereken bir görevi ertelediğimiz doğru olsa da – ki bu tamamen normal ve makul bir durumdur- erteleme alışkanlık haline geldiğinde bu durum sorun yaşatabilir.
Erteleme bir alışkanlık haline geldiğinde Scarlet O’Hara sendromundan bahsedebiliriz ve burada duyguları yönetmede yaşanan bazı zorluklarla ve dolayısıyla anksiyeteyle yakın bir ilişki bulabiliriz. Normalde, ertelemenin arkasında yatan ve belirli sorunlara yol açan şey her zaman ve hata yapmadan başarılı sonuçlar elde etmeye duyulan güçlü ihtiyaçtan kaynaklanan yüksek düzeyde işlevsiz mükemmeliyetçiliktir.
Dolayısıyla kendimiz için belirlediğimiz yüksek standartlara ulaşamama korkusu anksiyete gelişimine yol açabilecek olan şeydir ve anksiyetenin ilk belirtileri başladığı anda (örneğin sinirlilik, tedirginlik, yorgun veya halsiz hissetme, yakın tehlike hissi, vb) her şey değişebilir. Moralimiz düşer, motivasyonumuz ve irademiz azalır ve zihnimiz sorundan ve bir zamanlar sahip olduğumuz son derece etkili olma ihtiyacından kaçmak için başka, daha ödüllendirici kısa vadeli görevler bulmaya çalışır.
Scarlet O’Hara Sendromu ile karşı karşıya kalındığında yardımcı olabilecek bazı stratejiler vardır ve bizi bunaltabilecek benzer durumlar karşısında yapılacak en akıllıca şeyin belki de profesyonel yardım almak olduğunu vurgulamaktadır. Bu sıkıntılı ve engelleyici olabilecek bir durumdan kurtulmaya başlamak için bazı stratejileri kısaca tartışacağız.
Her şeyden önce yaptıklarımızın sonuçlarını tahmin etmeyi bırakmalıyız. Çünkü bu bizim kontrolümüz dışında olan ve çeşitli faktörlere bağlı olan bir şeydir. Bu tür bir durumda işin beklendiği gibi sonuçlanmayacağı korkusuyla erteleme oldukça yaygındır. Olumsuz tahminler yalnızca kendi performansımızı kötüleştirir ve işlerin tamamlanmasını uzatır.
Mükemmellik için çabalamak ters etki yaratacağından beklentileri düşürmek de önemli olacaktır. Bunun yerine işleri daha sağlıklı bir şekilde, kişinin kendi yeteneklerine göre ve baskı altında kalmadan yapması daha faydalı olabilir. Her zaman sakin kalmak önemlidir. İşleri yapmadan önce bazı gevşeme hareketleri de faydalı olan diğer bir konudur. Aynı anda birkaç işi birden yapmaya çalışmak yerine görevleri teker teker yerine getirmek de tavsiye edilir.
İşlerimizi yerine getirirken ve projelerimizi tamamlarken karşılaşabileceğimiz bir diğer engel de korku ve güvensizliktir. Kararlı olmalı ve mümkün olan en kısa sürede harekete geçmeye çalışmalıyız. Çünkü ilham ve motivasyon aktivasyon ve hareket yoluyla ortaya çıkabilir. Aksi takdirde ilham ve motivasyonun gelmesini beklersek hareketsiz kalma ihtimalimiz artar ve işe başlama noktasında zorlanırız.
Scarlet O’Hara sendromu veya erteleme hastalığı ile mücadele söz konusu olduğunda size faydalı olabilecek öz denetimle ilgili tavsiyeler şunlardır:
Çoğu zaman insanlar bir işi düzgün bir şekilde tamamlayamayacaklarını düşündükleri için ertelerler. Ancak erkenden ve iyi bir şekilde bitirdiklerinde kendilerini motive olmuş hissederler. Aslında endişeleri o kadar da ciddi değildir.
Kaynakça:
İlgili İçerik: Polimenore Belirtileri ve Nedenleri
]]>Cem Yılmaz Türk stand-up komedyeni, oyuncu, film yapımcısı ve karikatüristtir. Nisan 1973’te Fatih, İstanbul’da doğdu. En çok 2004 yılında G.O.R.A, 2008 yılında A.R.O.G ve 2010 yılında Yahşi Batı filmlerindeki rolleriyle tanınmaktadır.
Cem Yılmaz, 23 Nisan 1973 tarihinde İstanbul’da doğdu. Ailesi baba tarafından Sivas’ın Gürün ilçesinden, anne tarafından ise Selanik kentinden göç etmiş Türk kökenlidir. İlkokulu Mehmet Akif Okulu’nda okudu. Daha sonra Bahçelievler Kazım Karabekir Ortaokulu’na ve Etiler Anadolu Turizm Meslek Lisesi’ne gitti. Boğaziçi Üniversitesi’nde Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünü bitirdi.
1990’ların başında Leman Kültür’ün barlarında stand-up gösterileri yapan Cem Yılmaz O zamandan beri dört stand-up gösterisi hazırladı. Ayrıca Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nı iki kez yönetti.
1998 yılında Her Şey Çok Güzel Olacak filmiyle ilk sinema deneyimini yaşadı. En büyük başarısını Ömer Faruk Sorak’ın yönettiği büyük bütçeli bilimkurgu parodisi G.O.R.A. (2004) filminde oynayarak ve senaryosunu yazarak elde etti. Mali ve diğer teknik sorunlar nedeniyle yapım aşaması birkaç yıl sürmesine rağmen G.O.R.A. gişe başarısı elde etti ve Rekin Teksoy’a göre “popüler sinemanın geniş kitlelere hitap etmekte başarılı olduğunu gösterdi.”
O zamandan beri G.O.R.A.’nın devamı olan A.R.O.G. ile gişe başarısını tekrarladı. Hokkabaz ve Yahşi Batı ile gişe başarılarını devam ettiren Cem Yılmaz 10’dan fazla filmde rol aldı ve bir dizi sinema filminde seslendirme sanatçısı olarak çalıştı. Russell Crowe’un “Son Umut” filminde de oynadı.
Cem Yılmaz kariyeri boyunca Panasonic, Opet, Türk Telekom, Türkiye İş Bankası ve Doritos gibi markaların reklam yüzü oldu. Çizdiği karikatürler ve kitap olarak yayımlanan üç filminin senaryosu hayranları tarafından beğeniyle karşılandı.
Ayrıca Sadri Alışık Ödülleri’nde “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” ve 4. Yeşilçam Ödülleri de dahil olmak üzere bir dizi ödül aldı.
10 Mart 2012 tarihinde Ahu Yağtu ile evlendi. Çift 31 Aralık 2013 tarihinde boşandı. Birlikte Kemal adında bir oğulları var.
Twitter’da yaklaşık 16 milyon takipçisi olan sanatçı YouTube’da da oldukça fazla bir abone sayısına ulaşmıştır.
Cem Yılmaz serveti Celebrity Net Worth’un açıklamasına göre 20 milyon dolar yani günümüz itibariyle 350 milyon TL‘dir.
Bir etkinliğe katılan Cem Yılmaz yıllık kazancının sorulması üzerine “Geçmiş yıllara gidersen 500 bin TL derim ama şimdi yılda 1 ya da 2 milyon dolar kazanıyorum diyebilirim.” açıklamasında bulundu. Tabi bu açıklamanın üzerinden 2 yıl geçtiğini de eklemek gerek.
Cem Yılmaz Serveti ile İlişkili İçerik: TikTok Fenomeni Khaby Lame Serveti 2023 💲
Kaynakça:
]]>Kadim astronomi bilimi her geçen gün daha fazla meraklısının ilgisini çekiyor. Evren, insanoğlunun yıllardır çözmeye çalıştığı bilmecelerle doludur.
Gök cisimlerinin incelenmesi, dünyanın kökenleri ve değişimleri hakkında bilgi edinmeye yardımcı olur. Buz devi, güneş sistemindeki en esrarengiz nesnelerden biri olarak kabul ediliyor.
Bazıları bu gezegenin Galileo tarafından keşfedildiğine inanmaktadır. İtalyan fizikçi Aralık 1612 ve Ocak 1613’te bilinmeyen bir cisim gözlemlemişti. Ancak bunu bir yıldız zannetmiştir. Galileo onun bir gezegen olduğunu fark etmediği için keşfi onun yaptığını birçok bilim insanı kabul görmemektedir.
1821 yılında astronomik gözlemler sonucu Uranüs’ün hareketinde büyük bir gök cisminin neden olabileceği bir anormallik olduğu ortaya çıkarıldı. Ancak hiç kimse bu anormalliği araştırmaya başlamadı.
1843 yılında D. C. Adams sözde gezegenin yörüngesini hesapladı. Ancak o sırada konu üzerine pek de eğilmedi. İki yıl sonra Fransız Urbain Leverrier sekizinci bir gezegen olduğuna inandığı için hesaplamalar yaptı. George Airy, Adams’ın tahminlerini karşılaştırıp benzer olduklarından emin olunca sonuçları Cambridge Gözlemevi’ne gönderdi. Fakat verilerin işlenmesi gecikti.
Bunun üzerine Leverrier ve J. G. Halle bağımsız bir araştırma başlattılar ve gökyüzünün çizilmiş bir haritasını kullanarak sabit yıldızlar arasında bilinmeyen bir cismin yerini tespit etmeyi başardılar. Bu cisim 23 Eylül 1846‘da, Leverrier’in hesaplamalarının 1 derece, Adams’ın hesaplamalarının ise 12 derece uzağında bir gezegen olarak kabul edildi.
İngilizler ve Fransızlar bu bilim insanlarından hangisinin Neptün’ün kaşifi olarak kabul edileceği konusunda anlaşmazlığa düştüler. Bir süre sonra gezegenin Adams ve Leverrier tarafından keşfedildiğini kabul ettiler.
Başlangıçta Mavi Dev’e ‘Uranüs’ün dış gezegeni‘ ya da ‘Leverrier gezegeni‘ deniyordu. Ardından Halle ‘Janus‘ ismini, İngiliz Chiles ise ‘Ocean‘ ismini önerdi. Leverrier tüm bu isimlere karşı çıkarak gezegene kendi adının verilmesini istedi. Ancak Fransa dışındaki pek çok kişi buna karşı çıktı. Neptün Roma mitolojisinde Deniz Tanrısı anlamına geldiği için Pulkovo Gözlemevi Müdürü Struve bu ismin verilmesinin doğru olacağını düşündü. İsim 29 Aralık 1846’da uluslararası düzeyde kabul gördü.
1930 yılına kadar bu gezegenin en uzak gezegen olduğu düşünülüyordu. Ancak Plüton’un keşfiyle birlikte sondan bir önceki gezegen oldu. 20. yüzyılın sonlarında Kuiper kuşağında yeni transneptünyen cisimler keşfedildi. Gökbilimciler Plüton’un da bu alana dahil edilip edilmemesi gerektiğini düşünmeye başladılar. 2006 yılına gelindiğinde cüce gezegen Plüton bu sıralamadan çıkarıldı ve Neptün tekrar en uzak gezegen olarak kabul edildi.
Güneş sistemindeki en büyük dördüncü ve en büyük üçüncü gezegendir. Neptün gezegeninin özellikleri şu şekildedir:
Manyetik alanı dönme eksenine göre 47 derece eğiktir. Kütle olarak Jüpiter’den 19 kat daha küçüktür. Neptün, Uranüs gibi farklı bileşimi ve en büyük 2 gezegenden daha küçük boyutu nedeniyle gaz devi alt sınıfına aittir.
Voyager 2 cisme ulaşana kadar bilim insanları manyetosferinin yanal dönüş nedeniyle eğik olduğuna inanıyorlardı. Ancak Neptün ve Uranüs’ün manyetik alanlarını karşılaştıran uzmanlar bunun nedeninin dinamo etkisini tetikleyen iç bölgelerdeki elektriksel iletken sıvıların hareketinde yattığını fark ettiler.
Güneş’ten 4,55 milyar km uzaklıktadır ve Güneş’in etrafında 164,79 yılda döner. Gezegen ile Dünya arasındaki mesafe 4,50 milyar km’dir. 12 Temmuz 2011’de Neptün keşfedildiğinden bu yana ilk tam dönüşünü tamamladı. Dünya ve Mars ile eksenel eğimleri benzer olduğu için gezegen benzer mevsimsel değişimler geçirir. Ancak uzun yörünge periyodu nedeniyle her bir mevsim yaklaşık 40 yıl sürer.
Gezegen kendi ekseni etrafında 16 saatte döner. Mavi devin katı bir yüzeyi olmadığı için farklı bölgeleri farklı periyotlarla dönmektedir: Ekvator bölgesi 18 saat, kutup bölgeleri ise 12 saatte dönmektedir. Tüm gezegenler arasında bu özelliğe sahip olan sadece Neptün’dür.
Gezegenin atmosferi toplam kütlesinin -20’sini oluşturur. Çekirdek demir, nikel ve silikatlardan oluşur. Çekirdeğin yakınında basınç 10 GPa‘ya ulaşır. Gaz zarfının alt bölgeleri büyük miktarlarda metan, amonyak ve su içerir. Bu karanlık ve sıcak bölge kademeli olarak 2000-5000 K’ye (4726℃’ye) kadar sıcaklıklara sahip aşırı ısıtılmış sıvı bir mantoya dönüşür. Bu yoğun sıvı oldukça iletkendir. Metanın 7000 km derinlikte ayrışarak çekirdek üzerinde biriken çok sayıda elmasa dönüştüğüne dair bir teori vardır.
Atmosferin üst bölgeleri � hidrojen ve helyum içerir. Gezegenin mavi rengi hava zarfında da küçük miktarlarda bulunan metanın kırmızı ışığı emmesinden kaynaklanmaktadır. Hidrojen miktarı Uranüs’ün atmosferindeki madde miktarıyla hemen hemen aynı olduğundan uzmanlar Neptün’e parlak masmavi rengini veren bilinmeyen bir bileşen olduğunu düşünüyor.
Gaz devinin atmosferi 2 katmana ayrılmıştır:
Bu alanların arasında Tropopoz bulunur. Stratosfer termosfere geçer ve bu da yerini yavaş yavaş Ekzosfere bırakır. Troposfer değişken bileşenli bulutlardan oluşur. 1 ila 5 bar arasındaki basınçlarda hidrojen sülfür ile amonyak birikimleri vardır. Daha yüksek değerlerde ek olarak amonyum sülfür ve su bulunur. Su buharı çekirdeğe daha yakın bir yerde oluşur. Yüksek irtifa oluşumları arasında gezegeni 50-150 km genişliğinde saran bulut bantları vardır.
Neptün’ün stratosferi Uranüs’ünkinden daha sıcaktır. Bunun nedeni daha büyük hacimli hidrokarbonlardır. Termosfer de oldukça sıcaktır. Dış kaynaklardan gelmiş olabilecek az miktarda karbondioksit ve su içerir. Bazı bilim insanları ısınmanın nedeninin gök cisminin manyetosferindeki iyonlarla atmosferik etkileşim olduğuna inanıyor. Sıcaklığın gezegenin içinde oluşan ve daha sonra atmosferi boyunca ilerleyen yerçekimi dalgalarından etkilendiğine dair bir teori vardır.
Satürn’ünkinden çok daha küçük bir halka sistemine sahiptir. Bazı halkalar silikatlarla kaplı buz parçacıkları içerir. Diğerleri karbon bazlı malzemeden oluşur. Mavi devin koyu ve soluk halkalardan oluşan sistemi toplamda beş bileşenden oluşuyor.
Bilinen 14 uydusu bulunmaktadır. Neptün’ün uyduları şu şekildedir:
Neptün çıplak gözle görülemez. Gözlemlemek için bir teleskop kullanılır. 7×50 teleskopla bakıldığında gezegen sönük bir yıldız gibi görünüyor. Neptün ile Dünya arasında önemli bir mesafe olduğundan açısal çapı yalnızca 2,2 ile 2,4 açısal saniye arasında değişir. Hubble Uzay Teleskobu’nun gelişiyle birlikte bilim insanları mavi devin yüzeyinin ayrıntılarını inceleyebildi ve dönüş periyodu hakkında bilgi edinebildi.
Gezegenin radyo dalgası aralığındaki gözlemleri Neptün’ün sürekli radyasyon yaydığını ve gezegenin dönen manyetik alanının neden olduğu periyodik patlamalar olduğunu göstermektedir. Gözlemler atmosfer içindeki dalgaların şeklini, boyutunu, yerini ve hareketini belirlemek için kullanılabilmektedir.
“Voyager 2″nin Neptün’e en yakın konumu 25 Ağustos 1989‘da gerçekleşti. Uzay aracı önce Nereid’in yanından ardından 4400 km mesafeyle gezegenin atmosferinin yakınından geçti. Daha sonra Triton’a da yaklaşan Voyager 2, gaz devinin manyetik alan ekseninin varlığını ve güçlü eğimini doğrulayabildi.Uzay aracı bu bağlamda 6 uydu ve halkalar tespit etti. Ayrıca gezegenin aktif hava sistemini keşfetti.
Mavi Dev Güneş’e en uzak gezegen olduğu için insanlar için gizemli görünmektedir. Çekici mavimsi tonu, büyük boyutu ve diğer fiziksel özellikleriyle dikkat çekicidir.
Neptün Gezegeninin Özellikleri ve Keşfi yazımıza benzer Kartal Bulutsusu yazımızı da okuyabilir, dilerseniz içeriğimize yorumda bulunabilirsiniz.
Kaynakça:
]]>Fransa krallarının yönetimi altında Viking fatihleri yavaş yavaş Franklarla iç içe girdi. Fransız dilini ve orijinal çok tanrılı dinlerini terk ederek Hristiyan dinini benimsediler. Böylece Norman halkı doğmuş oldu.
Normanların kökeni Danimarka ve Norveç’ten çok sayıda Viking korsan grubunun Avrupa kıyılarını yağmaladığı 9. yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır.
Nehirleri Viking gemilerince istila edilince Fransa ağır darbeler aldı. 9. yüzyıl boyunca Paris şehri, Seine Nehri’nden gelen seferler tarafından birçok kez kuşatılmıştır.
911 yılında Fransa Kralı III. Charles, Viking akınlarını durdurmak ve diğer olası istilalara karşı bir savunma bariyeri oluşturmak amacıyla Viking şefi Hrolf Ganger’e (Rollo ya da Rollo the Walker olarak da bilinir) kuzeyde, Atlas Okyanusu kıyısında bir miktar toprak verdi.
Hrolf Ganger bir Frenk prensesiyle evlendi. Hristiyanlığı kabul etti ve kiliseye korumasını sundu. Böylece erken Orta Çağ’ın karakteristik özelliği olan feodal krallıkların geleneklerinin yerleşmesi ve asimilasyonu süreci başladı. Vikinglere bırakılan bölge Fransa Kralı’nın vassalı olan Normandiya Dükalığı’na dönüştü.
Bu bağlamda Norman soyluları, kale ve hisarların inşası yoluyla toprakların işgal edilmesi, vassallık ve savaşlarda at ve süvari taktiklerinin kullanılması gibi feodal soyluların geleneklerini hızla kendi geleneklerine dahil ettiler.
Normanlar, Normandiya Dükalığı’ndan Britanya Adaları’na ve Akdeniz kıyılarına doğru genişlediler.
Bazı yazarlar bu genişleme eğilimini Viking geleneğinin kendisiyle ve ayrıca feodal sistemin zenginlik ve macera peşinde koşan aylak bir soylular sınıfı üretmesiyle açıklamaktadır.
Norman fetihlerinin başlıcaları şunlardır:
1066 yılında Normandiya Dükü William Britanya Adalarını işgal etti. Aynı yılın 14 Eylül’ünde Hastings Muharebesi‘nde İngiltere’nin Anglo-Sakson kralı Haroldo II ile karşılaştı ve onu yendi. Kendisi de muharebede öldürüldü. Yerel soyluların direnişine ve çok sayıda ayaklanmaya rağmen Normanlar birkaç yıl içinde kalelerin inşası ve kolonistlerin yerleştirilmesiyle bölgeyi etkin bir şekilde işgal ederek kendilerini kabul ettirmeyi başardılar.
Sonraki iki yüzyıl boyunca Anglo-Sakson ve Norman kültürel unsurlarını kaynaştıran bir toplum şekillendi. Bu toplumun izleri özellikle Frank dilindeki sözcüklerin ve gramerin Anglo-Sakson diline dahil edilmesiyle günümüze kadar ulaştı.
Güney İtalya’nın fethi 11. yüzyılda, bu özel hedefe yönelik bir sefer olarak değil, birbirini izleyen Norman dalgalarının bölgeye yerleşmesiyle başladı.
O dönemde Lombardlar, Bizanslılar ve Müslümanlar arasında tartışmalı bir bölge olan Akdeniz bölgesinde, Normanlar bu durumdan faydalanarak küçük derebeylikler kurdular.
11.yüzyıl boyunca Apulia bölgesini işgal ettiler ve kuzeye doğru genişlediler. 1071 yılında Hauteville’li Robert Müslümanları Sicilya’dan gönderdi ve kardeşi Roger’ı Sicilya Kontu olarak atadı. Sonraki yıllarda ilerleme Napoli’ye kadar devam etti. 12. yüzyılın ortalarında Norman dükalıkları birleşerek “Sicilya Krallığı “nı kurdular ve bu krallık başka hanedanların yönetiminde de olsa 1814 yılına kadar sürdü.
Normanların en önemli özelliklerinden bazıları şunlardır:
İlginizi Çekebilir: 2.Dünya Savaşı’nın İkonik Silahı: M1 Garand
]]>Soğuk Savaş dönemin iki süper gücü olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) dünya üstünlüğü için ideolojik olarak karşı karşıya getiren 20. yüzyılın en büyük askeri, ekonomik, kültürel ve sosyal çatışmalarından biriydi. Bir taraf komünist modelin savunucularıyken, diğer taraf ise kapitalist modeli savunuyorlardı.
George Orwell Soğuk Savaş terimini kullandı çünkü bu bir vekalet savaşıydı. Yani iki rakip açıkça karşı karşıya gelmedi ya da birbirlerine karşı doğrudan savaş benzeri bir eylemde bulunmadılar. Bunun yerine uydu ülkeler olarak adlandırabileceğimiz ülkelerin çatışmalarına müdahale ederek dolaylı yoldan savaştılar.
Gerginliklere rağmen, doğrudan bir askeri çatışma gerçekleşmediği için Soğuk Savaş olarak adlandırıldı .
Yaşanan durumlar bunun küçük bir çatışma olduğu ya da muazzam bir insani maliyeti olmadığı anlamına gelmez. Aslında Soğuk Savaş 40 yılı aşkın bir süre boyunca iki savaşan bloğa böldüğü dünyanın büyük bir bölümünü kapsadı. Çin İç Savaşı’nın ikinci kısmı (1946-1949), Kore Savaşı (1950-1953), Sina Savaşı (1956), Vietnam Savaşı (1955-1970) ve Afgan-Sovyet Savaşı’nı (1979) kapsadı.
Soğuk Savaş resmi olarak 12 Mart 1947 yılında başlamış ve Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin siyasi olarak dağılması ve kapitalist modelin küresel zaferi ile sonuçlanmıştır.
Soğuk Savaş, uluslararası güç dengesini sonsuza dek değiştiren ve tüm bölgelerin siyasi, ekonomik ve sosyal yapılanması üzerinde kalıcı bir iz bırakan, çağdaş tarihin en büyük mücadelelerinden biriydi. Aynı zamanda yıkıcı etkileri gezegendeki insan yaşamını tehdit edebilecek atom savaşı korkusunun ilk kez ortaya çıktığı bir döneme işaret ediyordu.
Soğuk Savaş, Harry Truman’ın Kongre’deki konuşmasından sonra
12 Mart 1947 Çarşamba günü başladı.
Soğuk Savaş’ın başlangıcı bazı yazarlara göre 20. yüzyılın başlarına, Birinci Dünya Savaşı’nın önemli bir rol oynadığı Rus İmparatorluğu ile Batı imparatorlukları arasındaki siyasi ve ekonomik hegemonya rekabetine kadar uzanmaktadır.
Aslında kapitalizm ve komünizm arasındaki çatışma 1917 yılında Rus iç savaşı ve ardından Çarlık hükümetini deviren ve tarihteki ilk sosyalist ulusu kuran Ekim Devrimi bağlamında başladı. Amerika Birleşik Devletleri bu çatışmaya Beyaz Hareket lehine ve devrimci Kızıl Ordu aleyhine müdahale etti.
Ancak Soğuk Savaş’ın doğrudan başlaması İkinci Dünya Savaşı’nda Batılı güçlerin liderleri olan Britanyalı Winston Churchill (1874-1965) ve ABD’li Franklin Delano Roosevelt’in (1882-1945) Alman Üçüncü Reich birliklerine ve Adolf Hitler’in (1889-1945) yayılmacı iddialarına karşı koymak için Sovyet diktatör Yósif Stalin (1878-1953) ile yapmak zorunda kaldıkları ittifakta yatmaktadır.
2.Dünya Savaşı’nda ABD ve Sovyetler her ne kadar Nazilere karşı ortak savaşsa da kendi aralarında da farklı bir mücadele vardı. Bunun en bariz örneği Berlin’e her iki tarafında önce varmak istemesidir. Ancak 2. Dünya Savaşı sonrası Sovyetler’in 1948-1949 yılları arasında uyguladığı Berlin Ablukası Soğuk Savaş’ın en önemli krizlerinden biri haline gelmişti. Bu durum dünyanın savaşan iki bloğa bölünmek üzere olduğunu ortaya koymuştu. Bunlar:
Soğuk Savaşı tek bir dönem olarak değil bir dönemler silsilesi olarak tanımlamak doğru olur. Bu bağlamda Soğuk Savaşın aşamaları şu şekildedir:
Bu aşamada ABD ve SSCB; Avrupa, Orta Doğu, Latin Amerika ve Asya ile Afrika’nın yeni devletlerinde nüfuzlarını genişletmek için yarıştılar. Bu yılların başlıca krizleri Berlin Ablukası (1948-49), Çin iç savaşının son aşaması (1946-49), Kore Savaşı (1950-53), Sina Savaşı (1956), Berlin Duvarı’nın inşası (1961) ve Küba’ya Sovyet füzelerinin yerleştirilmesidir (1962).
Doğu Bloku’ndaki ekonomik sorunlar SSCB’nin askeri müdahalelerini azaltmasına yol açtı. Bunun istisnası 1968’de Prag Baharı‘nı sona erdiren Çekoslovakya’nın işgaliydi.
ABD ise Başkan Richard Nixon’ı istifaya zorlayan Watergate skandalından ve Vietnam Savaşı’ndaki yenilgiden muzdaripti. İkincisi Bağlantısızlar Hareketi’ni oluşturan Üçüncü Dünya ülkelerindeki etkisini zayıflattı. Bu krizler süper güçleri barış içinde bir arada yaşamayı düşünmeye zorladı ve bu da nükleer cephaneliklerini sınırlayan anlaşmaların imzalanmasına yol açtı.
Barış içinde bir arada yaşama 1979 yılında SSCB’nin Afganistan’ı işgal etmesi ve sırasıyla İran ve Nikaragua’daki Batı yanlısı hükümetleri deviren İslam Devrimi ve Sandinista Devrimi‘ni desteklemesiyle sona erdi.
ABD Başkanı Jimmy Carter askeri harcamaları artırarak ve 1980 Moskova Olimpiyatlarını boykot ederek tepki gösterdi. Halefi Ronald Reagan ülkesinin komünist hükümetleri devirme ve dünyanın herhangi bir yerinde Sovyetlerle karşı karşıya gelme hakkını savunan Reagan Doktrini‘ni ilan etti. Reagan bu varsayımlara dayanarak Grenada’yı işgal etti (1983), Libya’yı bombaladı (1986), Afganistan’da Sovyetlerle savaşan İslamcı gerillalara yardım sağladı ve Nikaragua Kontralarını destekledi.
ABD’nin askeri harcamalarına 1980’de askeri harcamaları GSYİH’sinin %’ini oluşturan SSCB karşı koyamadı. Bu durum uluslararası petrol fiyatlarındaki düşüş ve dövizin azalmasıyla birlikte Sovyet ekonomisini krize soktu. Yeni komünist lider Mihail Gorbaçov’un askeri harcamaları azaltma çabaları, Cenevre (1985), Reykjavik (1986) ve Washington’da (1987) yapılan ve Reagan ile nükleer cephaneliklerini azaltma konusunda anlaştıkları uluslararası zirvelerle sonuçlandı.
Ancak Batı’ya doğru açılım ve süper güçler arasındaki yumuşama, Doğu Avrupa’daki sosyalist hükümetleri yerinden etme gibi bir yan etki yarattı. Nihayet 1989’da Gorbaçov ve Reagan’ın halefi George Bush’un Soğuk Savaş’ın sona erdiğini ilan ettikleri Malta Zirvesi gerçekleşti.
Soğuk Savaşın temel özellikleri şunlardır:
Soğuk Savaşın nedenleri şu şekilde özetlenebilir:
Soğuk Savaşın sonuçları çağdaş tarih açısından çok büyük ve derin olmuştur.
Soğuk Savaş, yıllar süren krizlerin ardından 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla resmen sona ermişti. Aslında Sovyetler’in 1980’lerin sonlarında Doğu Avrupa’nın sosyalist ülkelerine kaynak ve nüfuz enjekte etme kabiliyeti çoktan azalmıştı. Dahası eski ideolojik müttefiklerinin çoğu şu ya da bu şekilde serbest piyasaya geçmeye başlamıştı.
Mikhail Gorbachev yönetiminde perestroyka (yeniden yapılanma) ve glassnost (açıklık) olarak bilinen değişim ve yeniden yapılanma süreçleri, Sovyet devinin ekonomik ve sosyal çöküşünü durdurmaya çalışmıştı. Ancak bu durum komünist başarısızlığın uluslararası alanda tanınması olarak yorumlanmıştı.
Bu dönemin sonunda SSCB’yi oluşturan ulusların birçoğu kendi bağımsızlık süreçlerini başlatarak 73 yıllık komünist varlığa son verdiler. Böylece kapitalizm Soğuk Savaş’tan zaferle çıktı.
Soğuk Savaş 3 Aralık 1989 Pazar günü Başkan George Bush’un Malta Zirvesi’nde savaşın sona erdiğini duyurmasıyla sona erdi. Bazı tarihçiler Soğuk Savaş’ın 26 Aralık 1991 Perşembe günü Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla sona erdiğini düşünüyorlar.
Bu yazımızda “Soğuk Savaşın Nedenleri, Gelişimi ve Sonu” başlığını ele aldık. Dilerseniz Tarih ile ilgili diğer başlıklara da bu bağlantıdan göz atabilirsiniz.
Kaynakça:
]]>Bu yazımızda Sineklerin Tanrısı kitabı özeti ve analizi ile ilgili rehber niteliğinde bilgiler sunmaya çalışacağız. İyi okumalar…
Roman, bir grup çocuğun uçak kazası geçirerek ıssız bir adaya düşmelerini ve nasıl hayatta kalacaklarını bulmalarını konu alıyor.
Sineklerin Tanrısı romanının yazarı William Golding‘dir. Newquay kasabasında 19 Eylül 1911 tarihinde doğdu. Babası Alec Golding tanınmış bir Fen öğretmeni, annesi Mildred Curnoe ise maddi durumu iyi bir ailedendi. Oxford Üniversitesi’nde okudu ve daha sonra zamanının bir kısmını İngilizce dil seminerleri vermeye ayırdı.
Tiyatroda oyuncu olarak yer aldı. Daha sonra öğretmenliğe geçerek okul müdürü oldu. İkinci Dünya Savaşı sırasında öğretmenlik mesleğini bırakarak orduya yazıldı ve buradan teğmen olarak mezun olmayı başardı. Bismark’ın batırılması ve Normandiya çıkarması gibi önemli olaylarda yer aldı.
İlk şiir derlemesini 1934’te, Sineklerin Tanrısı’nı ise 1954’te yayımlamaya karar verdi. Bir uçak kazası geçirdikten sonra ıssız bir adada birlikte yaşamak zorunda kalan bir grup öğrencide yansıyan insanoğlunun doğuştan gelen acımasızlığını ayrıntılı bir şekilde anlatan bir romadır. Eserlerinin çoğu, bir bireyin aşırı tepkilere maruz kaldığında neler yapabileceği üzerine kuruludur.
Eylül 1939’da analitik kimyager Ann Brookfield ile evlendi ve David ile Judith adında iki çocukları oldu. Nobel Edebiyat Ödülü ve Booker Ödülü‘nü de alan yazar İngiliz dilinin 20. yüzyıldaki en büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilir. 18 Haziran 1993’te hayatını kaybetmiştir.
Sineklerin Tanrısı, uçakları Pasifik Okyanusu’ndaki ıssız bir adaya düşen bir grup İngiliz çocuğun hikayesini anlatır. (Dünyada bir savaş var gibi görünmektedir ve bu daha sonra önemli olacaktır.) Hiçbir yetişkin olmadan çocuklar kendi başlarının çaresine bakmak ve kendilerini organize etmek zorundadırlar. Çocuklar altı ile on iki yaşları arasındadır. Büyük çocuklardan biri olan Ralph, bir salyangoz kabuğunun yardımıyla kendini “patron” yapar. (Çocuklar, kabuk kimdeyse topluluk önünde konuşma yetkisinin de onda olduğuna karar verirler. Bu, düzenin sağlanmasına yardımcı olur).
İlk sorun, çocuklar adada bir yerlerde bir “canavar “dan korkmaya başladıklarında ortaya çıkar. Bu sorunla başa çıkmak için fikirler geliştirirler. İlerleyen zamanda gemilere işaret vermek için bir ateş yakmanın daha iyi olacağına karar verirler. Bunu yapmak için Piggy (“domuzcuk”, Ralph’in en sadık arkadaşı olan tombul bir çocuk) adlı bir çocuğun gözlüklerini kullanırlar.
Ralph’in gücünü kıskanan Jack adında bir çocuk, ateş yakmak yerine avlanmaya (bu adada domuzlar var) daha fazla önem vermeleri gerektiğine karar verdiğinde işler kızışır. Jack – ve diğer pek çok kişi – adada daha fazla zaman geçirdikçe daha da vahşileşiyor gibi görünürler. Bu arada bir başka ana karakter, bilgili bir çocuk olan Simon, Piggy ile birlikte barınaklar yapmak için çalışır.
Gizli çatışmalar, gizli olmayan çatışmalara dönüşene kadar her şey çok iyi gider. Yaktıkları ateşi korumaları gereken çocuklar işlerinden kaçar ve bir domuz öldürürler. Bu bölüm çocukları iyi yetiştirilmiş İngiliz beyefendileri yerine ilkel vahşiler gibi gösteriyor. Kan iştahlarını tatmin ederken ateşin söndüğünü ve bir geminin onları görmeden geçip gittiğini fark edene kadar avın kanı çok heyecan vericidir. Ayrıca Jack, Piggy’nin yüzüne vurarak gözlük camlarından birini kırmıştır.
Tam bu sırada paraşütlü ölü bir adam adaya iner. Savaştan gelmiş gibi görünüyordur. Çocuklar adamın “canavar” olduğuna inanır ve onu bulup öldürmek için bir kovalamaca başlatırlar. Sadece Simon böyle bir yaratığın varlığından şüphe duyar ve canavarın kendilerinin bir parçası olduğuna ve sadece kendilerinden korktuklarına inanıyordur. Jack ve Ralph dağa tırmanıp canavarı bulurken durumu düşünmek için ormana gider. Ancak bunun sadece ölü bir adam olduğunu görecek kadar uzun süre kalmazlar.
Grupta Jack, Ralph’in artık şef olmaması gerektiğine karar verir. Birlikten ayrılır ve kendisiyle gelmek isteyen herkesi domuzları öldürmeye davet eder – ve belki de canları isterse bazı insanları. Ralph ve Domuzcuk (Piggy) ateşi yakma görevini üstlenirler ancak büyük çocukların çoğunun, muhtemelen Jack’le birlikte gittiğini görürler. Bu arada Simon meditasyon yeri olan ormandaki “asma mağarasına” kapanmış, Jack ve arkadaşlarının domuz avlamasını izlemektedir. Bu kez dişi bir domuzu öldürüp (bir nevi tecavüz olarak tanımlanan bir bölümdür) kafasını yerdeki bir sopanın üzerine koyuyorlardır.
Simon “Sineklerin Tanrısı” dediği kafaya bakar ve ona (halüsinasyon görmektedir) bunun canavar olduğunu ve kendisinin bir parçası olduğunu söyler. Simon bayılır, burnunu incitir ve ter, kan ve diğer iğrenç şeylerle kaplı olarak uyanır. Tüm bunlara rağmen canavarla yüzleşmek için dağa tırmanmaya devam etmeye karar verir. Simon, canavarın bir insandan başka bir şey olmadığını keşfeder. Sonra kusar ve sendeleyerek yere yığılır.
Bu noktada açlıktan ölmek üzere olan Ralph ve Piggy, diğer çocuklarla birlikte bir idol gibi süslenmiş Jack’in düzenlediği büyük partiye katılırlar. Bu domuz avının çılgınca bir yeniden canlandırmasıdır. Ancak Simon hala kanlı, terli ve kusmukla kaplı bir şekilde gelir. Çılgın çocukların arasına sendeleyerek girer. Onlara canavarı anlatmaya çalışır ama onu tanımazlar ve mızraklarını saplayarak öldürürler. Çocuklar yine vahşi hayvanlar olarak tasvir ediliyor.
Bundan sonra durum daha da kötüye gider. Jack’in çetesi Ralph ve Piggy’ye saldırır ve kendi ateşlerini yakmak için Piggy’nin gözlüklerini çalarlar. Ralph ve Piggy “vahşilerle” sakin bir şekilde konuşmaya karar verdiklerinde adanın en kötüsü olan Roger büyük bir kayayı uçurumdan aşağı iter ve Piggy ölür. Ralph canını kurtarmak için kaçar çünkü sonunda kafasının bir sopaya geçirileceğini düşünmektedir. Sonunda kıyıya ulaşır ve bir İngiliz deniz subayına rastlar. Ralph ölümden çocuklar ise bu ıssız adadaki bir nevi canavarlıklarından kurtulurlar.
“Sineklerin Tanrısı “ndaki karakterler ergenlik çağındaki çocuklardır. Metnin konusu başlamadan önce, uçak yolcularının savaş nedeniyle Büyük Britanya’dan tahliye edildiklerini varsayıyoruz (tam olarak hangi savaş olduğu belli değil). Jack’in liderliğindeki koro çocukları grubu dışında, adaya inmeden önce çoğu birbirini tanımıyordu. Ana karakterler – Ralph, Jack ve Piggy – insanların krize verdikleri tepkilerdeki farklılıkları göstermektedir. Bazıları zihinlerini açık tutmaya ve hayatta kalmak için mantıklarını kullanmaya çalışırken, diğerleri doğal hayvani içgüdülerine teslim olur ve vahşileşirler.
Ralph, okuyucuların bakış açısını en çok duydukları ana karakterdir – uzun boylu, sarı saçlı ve çok konuşkan değildir. Akıllıdır, düzeni sever ve ilk başta grubun lideri olarak tanınır. Vahşiliğe düşmeden düzen ve uygarlık duygusunu korumayı başaran birkaç karakterden biridir. Ne yazık ki diğer çocuklar tamamen vahşileşince sahilde bir deniz subayıyla karşılaşana kadar hayatı için kaçar.
Piggy, Ralph’ın sağ koludur. Kıvrak zekalıdır ancak aşırı kilosu ve diğer fiziksel engelleri avcılara katılmasına izin vermez. Avcıların kaba davranışları Ralph’in çocukların liderliğini bırakmayı düşünmesine neden olduğunda, en karanlık anlarında Ralph için destek kaynağıdır. Domuzcuk, pratikliğini ve zekasını gösteren bir güneş saati yapmayı öneren kişidir. Gözlükleri, kurtarma ateşini başlatmak ve sürdürmek için kullanılan çok önemli bir araçtır. Çalınan gözlüğünü Jack ve avcılarından geri almaya çalışırken trajik bir şekilde ölür.
Jack Merridew, eskiden yerel bir okul korosunu yöneten uslu bir çocuktur. Adaya düştüğünde yetişkinlerin yokluğuna üzülür. Ancak, “iyi çocuk” imajını çabucak terk eder, baş avcı olur ve Ralph’in otoritesine aktif olarak karşı çıkar. Diğerlerine hükmetme dürtüsü ve diğer canlıların acısını görmek için vahşi bir arzusu vardır.
Roger, içindeki şiddeti ve öfkeyi herhangi bir ceza riskiyle karşılaşmadan sınırsızca uygulama fırsatı bulan tipik bir zorbadır. Bir avcı olarak konumunu başkalarını taciz etmek için kullanır ve bundan büyük keyif alır. Domuzcuk’u öldüren büyük bir kayayı fırlatan kişidir. Kitabın sonlarına doğru öfkesi kontrolden çıkar ve okuyucu bile Jack’in bu şiddete susamış haydut genç üzerinde herhangi bir gücü olup olmadığından şüphe eder.
Samneric aslında iki karakterin adıdır: Tek yumurta ikizleri olan Sam ve Eric. Çocuklar birbirlerinden o kadar ayrılmazlar ki, Piggy’nin 8. Bölümde söylediği gibi, onlara tekmiş gibi davranılır: “Samneric’e tekmiş gibi davranmalısın. Her şeyi birlikte yapıyorlar”. Bu karakterler, günümüz gençliğinin kendi kişiliklerini geliştirme ve büyütme konusundaki yetersizliklerine işaret etmektedir. Başta Ralph ya da daha sonra Jack olsun, lider güçle aynı fikirde olan tipik takipçilerdir.
Simon daha incelikli ve insancıl bir role sahip karakterlerden biridir. Başkalarına yardım eder ve etrafındaki dünyayı keşfetmeye meraklıdır. Yumuşak ve içsel karakteri onu avcıların saldırganlığı için mükemmel bir kurban haline getirir. Davranışlarına bakılırsa epilepsi hastası olması muhtemeldir. Sineklerin Tanrısı olarak adlandırdığı domuz kafasıyla kafasının içinde konuşur ve bu konuşmalar, canavarların aslında kendisinin ve arkadaşlarının içinde yaşadığına dair şüphelerini doğrular. Simon, vahşileşen avcıların elinde ölen ilk karakterdir.
Canavar, kimsenin görmediği ama herkesin korktuğu gizemli bir yaratıktır. İkinci genel toplantı sırasında onu ilk gündeme getiren genç çocuklar olur. Büyük çocuklar ilk başta herkesi adada canavar olmadığına ikna ederler. Daha sonra, adaya inen ölü paraşütçünün bedeninin Canavar olduğuna inanırlar. Bu, grubun ilkel korkusunun ve vahşi duygularının sembolüdür. Çocuklar Canavar’dan korkarken aynı zamanda ondan büyülenirler. Jack, canavar fikrini Ralph’in altını oymak için kullanır: Canavarı bulup öldüreceğine dair söz verir. Simon, kimsenin net göremediği bir ritüel av dansı sırasında öldürülür, bu yüzden çocuklar ona bir hayvan gibi davranır.
Deniz subayı, çocukları kurtarmaya gelen deniz piyadelerinin başıdır. Böyle bir karakterin varlığı, çok benzer bir tanıma sahip bir subayın bulunduğu “Mercan Adası” romanına yapılan güzel göndermelerden biridir. Çocukların içinde bulunduğu korkunç koşulları gördüğünde “Mercan Adası” ismini alaycı bir şekilde söyleyen de odur.
Cinsel konularda Golding, anlatmaya çalıştığı şey için önemsiz bir unsur olan seksle ilgili hiçbir şeyi hikayesine dahil etmek istemediğini açıkça belirtmiş ve bu nedenle kadın karakter eklememiştir.
Uygarlığa karşı vahşet, “Sineklerin Tanrısı “nın ana temasıdır. Kitabın yazarı, insanlarda gizli olabilecek “hayvani” içgüdülerin doğasını ve evrimin bunu ne derece bastırdığını keşfetmeye meraklıydı. Yüzyıllar süren evrime rağmen uygarlığın baskısı hafiflediğinde erkeklerin hala bozulmaya açık olduğunu gösteriyor. Erkekler hızla sivil maskelerini terk eder ve vahşi doğalarına dönerler.
Gençlik ve masumiyetin kaybı: Başta uçak kazasından sonra, çocuklar hayatlarını yöneten yetişkinlerden kurtuldukları için heyecanlıdırlar ve beklenmedik özgürlüklerinin tadını çıkarırlar. Yazar, gençlerin önce rehberlik için yetişkinleri aramalarının, sonra da kendi başlarına olduklarını anladıklarında kendi kendilerini yönetme becerisinin tadını çıkarmalarının doğal bir içgüdü olduğunu gösteriyor. Ancak vahşi bir adada yaşamanın getirdiği koşullar ve hayatta kalma ihtiyacı gençleri hızla büyümeye zorlar. Çocuklar çok hızlı bir şekilde centilmenlerden mağara adamlarına dönüşürler.
Korku ve kötülüğün doğası “Sineklerin Tanrısı” özetinin tamamında mevcuttur. Yetişkinler olmadan yalnız kalma korkusu, gizemli bir canavarın korkusu ve sonra da kendilerinin korkusu. Sonunda korku, adadaki yol gösterici içgüdüleri haline gelir. Bozulma başladığında ve medeni doğaları bir kenara bırakıldığında çocukların zihninde karar verme gücü olarak aklın yerini korku ve açlık alır. Kitaptan çıkarılan ana ders, kötülüğün içimizde yaşadığı ve onunla barışmaya bizden başka kimsenin yardım edemeyeceğidir.
Güç ve din: Kitabın sonuna doğru güç; masaya yiyecek koyabilen ve takipçilerini gerçek ile hayali tehlikelerden koruyabilenlerin elindedir. Güç onların tek dini, öfke ise tek gerçek duyguları haline gelir.
Sineklerin Tanrısı, bir dizi sembol ve fikrin yanı sıra önemli bir temayı da alegorileştiren bir romandır. Başlangıçta uygarlığı ve liderliği temsil eden Ralph’in karakterini karşı karşıya getiren uygarlık ve vahşet, aynı zamanda mutlak güce duyulan vahşi arzuyu da göstermektedir. Roman, insanoğlunun masumiyetini nasıl kaybettiğini ortaya koyuyor. Yazar masumiyetin kaybından ziyade tüm insanlarda bulunan doğuştan gelen kötülüğü ve vahşiliği yansıtmaya çalışmaktadır. Toplumun kötülüğü yatıştırabileceğini ancak insanoğlunun içindeki kötülüğü tamamen yok edemeyeceğini belirtiyor.
Sineklerin Tanrısı’nı okumadıysanız, 20. yüzyılın en önemli kitaplarından birini kaçırıyorsunuz demektir. Sadece harika bir hikaye değil, aynı zamanda insanlık durumunun güçlü bir anlatımıdır.
Sineklerin Tanrısı, ıssız bir adada mahsur kalan bir grup çocuğun hikâyesidir. Kendilerine rehberlik edecek yetişkinleri olmadığı için hızla vahşileşmeye başlarlar. Hikâye, insanın şiddet ve zalimlik kapasitesine dair acımasız bir yorumdur.
Ancak Sineklerin Tanrısı vahşetle ilgili bir öyküden çok daha fazlasıdır. Aynı zamanda umut ve dayanıklılık ile ilgili bir hikâyedir. Çocukların barbarlığa sürüklenmelerine rağmen, büyük ölçüde güzellik ve insancıllık içeren bölümler de vardır.
Eğer sizi düşündürecek bir kitap arıyorsanız, Sineklerin Tanrısı mutlaka okunmalı.
Sineklerin Tanrısı Kitabı Özeti için Kaynakça:
İlginizi Çekebilir: Rönesans Edebiyatı: Özellikleri ve Temsilcileri
]]>Eminem olarak bilinen Marshall Bruce Mathers ;Amerikalı rapçi, plak yapımcısı, aktör ve söz yazarıdır.
Tüm zamanların en büyük rapçilerinden biridir. Bu üne kavuşması 1999 yılında Aftermath Entertainment ile bir anlaşma imzalayarak oldu. Çıkardığı ilk albümle kendini kanıtlayan Eminem’in sonraki iki albümü de Grammy’de yılın albümü ödülüne aday gösterildi.
Grammy Ödülleri, Amerikan Müzik Ödülleri, Billboard Müzik Ödülleri ve diğerleri gibi çok sayıda ödül kazandı.
Marshall Mathers 17 Ekim 1972’de Missouri eyaletinin St. Joseph kentinde doğdu. Eminem, babasının onu erken yaşta terk etmesiyle zor bir çocukluk geçirdi. Bu zor dönem okulda da devam etti. Burada sık sık zorbalığa uğradı ve dayak yedi.
Ailesi Detroit’te yaşarken, evleri çoğunlukla siyahların yaşadığı bir mahalledeydi ve bu nedenle Eminem de o dönemde ırkçı dayakların kurbanı oldu.
Hip-hop’ı keşfetmeden önce çizgi romanlara ve hikaye anlatıcılığına çok meraklıydı. Lincoln Lisesi’ni 17 yaşında bıraktı ve faturaları ödemeye yardımcı olmak için çeşitli işlerde çalıştı.
Annesi onu sık sık evden kovuyor ve ihmal ediyordu. Annesi ne zaman Bingo oynamaya gitse, Eminem müzik setini açar ve şarkılar yazmaya başlardı.
Eminem, henüz 14 yaşındayken arkadaşı Mike Ruby ile rap savaşlarında sahne almaya başladı. Daha sonra ünü arttıkça aralarında New Jacks, Soul Intent ve D12’nin de bulunduğu çeşitli rap gruplarında kendini gösterdi.
İlk solo albümü ‘Infinite’ 1996 yılında yayınlandı. Büyük ölçüde Eminem’in tarzı ve insanların o dönemde bu tarza karşı beslediği duygular nedeniyle başarısız oldu. Tarzının hip hop için uygun olmadığı söylendi. Ancak bu durum daha fazla şarkı sözü yazmak için onu motive etti.
1997’de Aftermath Entertainment’ın kurucusu Dr. Dre tarafından fark edildi ve onunla çalışmaya başladı. İki yıl sonra The Slim Shady LP piyasaya çıktı ve platin plak kazandı.
O zamandan beri Eminem birçok albüm yayınladı ve sadece ABD’de 40 milyondan fazla kopya sattı. Çok sayıda sanatçıyla işbirliği yaptı ve hatta kendi hikayesine dayanan bir filmde rol aldı.
Bugün Eminem, tüm zamanların en iyi rapçileri arasında kabul ediliyor. Ed Sheeran, 50 Cent, Lil Wayne, Rihanna, Drake ve daha fazlası dahil olmak üzere aklınıza gelebilecek hemen hemen her müzisyenle çalıştı.
Amerikalı rapçi, yapımcı ve aktör Eminem’in serveti 250 milyon dolardır. Kendisi dünyanın en çok kazanan şovmenlerinden biridir. Eminem yılda yaklaşık 20 milyon dolar kazanıyor. Bir albümü tanıtmak için turneye çıktığında bu rakam 30 ila 50 milyon dolara çıkabiliyor.
Yukarıdaki tabloda Eminem’in kariyerinin en çok albüm sattığı yıllar olan 2000-2003 yılları yer almıyor. Çünkü o dönemde veriler raporlanmıyordu. Bu yıllarda 50 milyondan fazla albüm sattı ve Anger Management Tour kapsamında 88 solo konser verdi.
Eminem bu yıllarda albüm satışları, turne ve ticari ürünlerden kişisel olarak en az 100 milyon dolar kazandı. Bu da şu ana kadar en ihtiyatlı tahminle Eminem’in servetini her şey dahil 250 milyon dolara çıkarıyor.
Eminem yılda yaklaşık 50 milyon dolar kazanıyor.
Eminem şu anda New York’ta kalıyor. Eminem, New York’ta olduğu gibi Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da da birden fazla konuta sahiptir. Eminem’in sahip olduğu evlerin listesi aşağıda verilmiştir. Tüm bu özellikler Eminem’in servetine dahil edildi.
Kanye West çeşitli işlerde yer aldı ve birçok da hit albüm yayınladı. Müziği rekor satışlara ulaştı ve 24 Grammy Ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı. Müzik kariyerinin yanı sıra, Kanye modayla da ilgileniyor ve kendi giyim markasına sahip.
“Rap Tanrısı Eminem’in Serveti [2023]” içeriğimize benzer olarak Khaby Lame Serveti ni okuyabilirsiniz.
Kaynakça:
]]>